Zor Zamanlar
Anacığım İkinci Dünya Savaşı’nın kıtlık günlerini ve karneli yaşamı görmüş olmanın etkisiyle sürekli olarak “oğlum, bunlar zor zamanlar, idareli olun” derdi. Yoklukta neredeyse herkesin eşit olduğu dönemlerdi çocukluğumuz. Ağabeylerimizin giysileri küçültülüp bizlere giydirildi. Yeni bir giysi alınacağı zaman da “yeni yılda da giyersin” deyip hep biraz büyüğü alınırdı. Belki ekonomik anlamda genelde bir sıkıntı vardı ama insanlar yokluktan mutluluk çıkarmayı becerebiliyordu. En büyük eğlencenin sinema olduğu o zamanları düşününce bu günlerin her şeyin olduğu ama mutluluğun pek olmadığı zamanlar olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Bundan kırk sene önce hayal dahi edemediğimiz şeyler bugün sadece zenginlerde değil neredeyse herkeste var. Uçakla herkes seyahat edebiliyor, iyi-kötü herkes bir otomobil alabiliyor, herkesin cebinde birer cep telefonu ve dünyayla entegre olabiliyor. Eskiden sadece filmlerde gördüğü ülkelere gidebiliyor insanlar. Fakat bir türlü yakalanamayan bir mutluluk ve bir türlü doymak bilmeyen egolar ve ihtiraslar. Hep bir şeyleri yakalama çabası ve hep kovalamaca. Ve derken bir virüs tokat gibi patlayıverdi yüzümüzde.
Anacığımın zor zamanlar deyişi geldi aklıma. Bu güne kadar yaşadıklarımız meğer çok iyi günlermiş. Asıl zor zamanlar yeni başladı. Murphy sanki bugünler için söylemiş tüm söylediklerini. Hep olumsuzlukların gerçekleştiği bir dönemdeyiz sanki. Sadece bize has bir durum değil bu yaşadıklarımız. Ancak sadece bize has usullerle en hafif bir şekilde atlatabiliriz bu olumsuz süreci. Kolay bir süreç olmayacağı kesin, ama el ele gönül gönüle verirsek çok yara almadan geçebiliriz bu köprüyü.
Bu zor zamanlarda bazen tek başımıza radikal kararlar verip uygulamak gerekebilir. Ancak, zor zamanların radikal kararları da zor olabilmektedir. Ki, hata yapma olasılığımız vardır ve olacaktır. Burada aslolan kimseyi kırmadan ve diyaloglarla süreci hep birlikte atlatabilmektir. Tek başına alınan kararlar yerine bir ekip ruhu içerisinde birbirimize danışarak daha sağlıklı kararlar almamız mümkündür. Bu gerek aile içerisinde, gerekse iş yaşamımızda gerekse ülke yönetiminde böyle olmalıdır. “Ben ailenin reisiyim, ben işverenim, ben ülkenin en büyük yöneticisiyim” diye hareket edip tek başımıza kararlar almamız pek de sağlıklı olmayacak ve diğer insanları kırabilecek ve üzebilecektir.
Dedim ya bunlar zor zamanlar ve herkesin panikleyip hata yapma olasılığı artacaktır. Bu nedenle herkes birbirine kırılmak yerine öneriler götürerek sürecin daha sağlıklı atlatılmasında yardımcı olmalıdır. Panik ortamının yarattığı hata ve yanlışlar bertaraf edilmeli ve tüm yaşamda konsessüs sağlanmalıdır.
Zira Dünya bir çıkmaz sokağa girmiş ve yeni bir sokak üretme çabasındadır. Öncelik yaşamak üzerine kurgulanmaya başlanmıştır. Önce yaşam sağlıklı olarak yeniden sağlanmalı ve bununla birlikte geçen tüm zamanlardan dersler çıkartılıp geleceği yeniden inşa etmek için çalışmalara başlanmalıdır.
Tüm kusurların affedilmesi ve hayata dört elle sarılarak yeni bir yaşamın kurulması dileğiyle.