Yıllar ve Yollar
Hep bir yerlere giden yollar ve hep sona giden yıllar. Ömrümüzce sürekli yollarda olmuşuzdur. Kimimiz az kimimiz daha çok. Ama yollar hayatımızın en vazgeçilmezlerinden biridir. Su gibi hava gibi hep ihtiyaç duymuşuzdur yollara. Sabah işe gitmek, akşam eve dönmek için. Bir diyardan başka bir diyara gitmek için. Kâh iyilikler kâh da kötülükler yapmak için yollara düşmüşüzdür. Bazen gittiğimiz yollar çıkmaz olmuş ama geri dönmek için de aynı yolu kullanmışızdır. Yollar insanoğlunun yaşaması için gerekli olmuş ve insanoğlu da bu yolları daha kullanılabilir ve daha düzgün olarak yapmaya özen göstermiştir. Toprak yollardan beton yollara ve asfalt yollara gelinmiştir. Daracık sokaklardan oto yollara kadar uzanmıştır insanoğlu.
Dedim ya kâh iyilik kâh kötülük için kullanılmıştır. Savaşlarda tankların daha hızlı gidip daha çok insan öldürebilmesi için ya da bir ambulansla bir yaşamı kurtarabilmek için en iyi yolları yapmışızdır. Ve bu yolları yaparken ya da kullanırken ne için kullanılabileceğini sadece yolları yaptıranlar bilebilmişlerdir. Bir darbımesel olarak anlatılan bir öykü geldi aklıma, paylaşmadan geçemeyeceğim. Eski devirlerde eşkiyanın biri kalkar kasabadaki hocaya gider. “”Hoca Efendi ben 99 tane insan öldürdüm, ama cennete gitmek istiyorum. Bana bir yol göster cennete gidebilmek için yoksa kelleni keserim” diye bağırır hocaya. Hoca korku içinde ve başından savmak için yerdeki kuru bir tahta parçasını alır ve eşkiyaya uzatır. “Bunu toprağa dik ve yat, sabah kalktığında yeşerir ve filizlenirse cennete gidebilirsin.” Saf eşkıya tahta parçasını alır ve yolun kenarına dikip bir güzel de sular ve başlar beklemeye. O sırada dörtnala bir atlı geçmektedir. Atlıya “Dur bakalım, benden izin almadan nereye gidiyorsun” diye seslenirse de atlı durmaz. Öfkelenen eşkıya yayını gerer ve bir ok atıp adamı öldürür. “Ha 99 ha 100” der ve yatar. Sabah bir kalkar ki ne görsün, kuru tahta parçası yeşillenip bir fidan olmuş. Hemen gider hoca efendiyi getirir ve durumu anlatır. Hoca bir araştırır ve akşam öldürülen atlının ilerideki bir köydeki düğünü bozmaya giden bir münafık olduğunu ve bir yuvayı yıkmaya gittiğini öğrenir. İşte bu öykü de göstermektedir ki yollar hangi iyi amaçla ya da hangi kötü amaçla kullanılmaktadır.
Güzel ve özlü sözler de söylenmiştir yollar için. “Ömür biter, yol bitmez”, “İtin akılsızını yol kocatır”, “yürümekle yollar aşınmaz” şeklinde muhtelif sözler mevcuttur. Ama yollar ile yılları bazen birbirine benzetmişimdir. İkisi de alır bir yerlere götürür insanı. Yollar da yıllar da ömürden alır.
Benzerlikleri kadar ayrılıkları da vardır birbirinden. Yollar gitmekle bitmez, bir yol biterken bir diğeri başlar önünüzde. Ama yıllar bittikçe bir yenisi sonunda gelmeyiverir ve ömür noktalanır. Ama yollar yeni gelecekler için orada bekliyor olacaktır.
O halde nedir bu telaş? Ne kadar hızlı gidersen git yollar bitmeyecek. Ki, günümüz teknolojisinin getirdiği yenilikler hızı çok arttırmakta ama kaza ve ölüm riskini de paralelinde arttırmaktadır. Gençken denediğim için iyi biliyorum ki ne kadar hızlı giderseniz gidin aslında aynı zamanda varabiliyorsunuz gideceğiniz yere. Örneğin Adana-İstanbul arasında iki saat oynamıyor. Bu iki saat için belki de bir elli yıllık ömür ve ömürler yok edilebiliyor.
Ne kadar hızlı yaşarsan yaşa senin istediklerini değil, yazılanları yaşayabiliyorsun. Adına kader de, ne dersen de. Sonunda birer birer tükeniyor yıllar ve hiç kimsenin geri dönemediği bir yola giriliyor. Bu yolun da nereye gittiğini yılları tüketmeden bilemiyoruz.
İyi yıllar ve iyi yolculuklar diliyorum.