Yasaklar
İnsanoğlu korktuğu her şeyi yasaklamak ihtiyacını hissetmiştir kanımca. Ya da ulaşamadığı şeyleri veya bilinmezleri yasaklamıştır. Gerçi bilinmezler de korkuyu doğurduğu için korktuğu şeyleri yasaklamak daha uygun olacaktır. Zaten korktuğu şeylerin üzerine gidenler bir adım öne geçmişlerdir dünya üzerinde. Uzay bir bilinmezlikti bundan yüzyıllar önce ve insanoğlu gökyüzünden çok korkardı. Ne zaman ki gökyüzünü incelemeye başladılar ve ne zaman ki uçmayı keşfedip Dünyaya yukarıdan baktılar ve her şeyi yavaş yavaş çözmeye başladılar. Bunu ilk çözenlerden biri de şüphesiz ki Mustafa Kemal Atatürk’tü. “İstikbal göklerdedir” dediğinde savaş uçakları çok olanın her türlü savaşı kazanıp dünyanın hakimi olacağını söylediğini sandı kuş beyinliler. Halbuki o müstesna insan, gökyüzüne hakim olanın yer yüzündeki tüm kaynaklara da hakim olabileceğini kastetmişti.
Dünyanın başından beri her dönemde yasaklar olmuştur. Sevmek ve sevilmemin yasak olduğu dönemler olduğu gibi gülmenin dahi yasak olduğu dönemleri bizim kuşak çok iyi bilir. “Erkek kısmısı karı gibi güler mi? Azıcık ağır ol. Ya da “sakız çiğnemek ne kadar ayıp” “Karı gibi ne sakız çiğniyorsun” türünden aptalca yasaklar oldu hep hayatımızda. Yaşamda özgürlük hep ilkel ruhlu insanların kısıtlaması ile karşı karşıya kaldı. Saç uzatmak, kısa pantolonla dolaşmak, mini etek giymek, yüksek sesle gülmek, babanın yanında çocuğunu sevmek gibi aptalca yasaklar içimizi kararttı.
Hayatı yasaklasak da mı yaşasak yasaklamasak da mı yaşasak gibi tekerlemelere indirgedik komediyi bile. Hep merhum Zeki Alasya ile Metin Akpınar’ın Deve kuşu kabaresinden Yasaklar adlı oyunları gelir aklıma. Biz özgürlüğü dahi yasaklamadık mı 80’li yıllarda. Siyaseti de yasakladık, Üniversite gibi özerk olması gereken kurumları da her konuda yasaklarla bunaltıp dar bir fanusun içine hapsetmeye çalışmadık mı? Bugün Dünya sıralamasında ilk yüze giren üniversitemiz yok. O güzelim Odtü, Hacettepe, Boğaziçi gibi üniversiteler de birer lise düzeyine dönüştürüldü.
Çocuklarımızı yasaklarla yetiştirmeye başladık. Bilgi ve iletişim çağının gerisinde bıraktık çocuklarımızı. Muktedir olanlar işlerine gelmediği zaman her türlü sosyal medya üzerinde yasaklar uygulamayı özgürlük sandılar. Kendi gibi düşünmeyen herkes diğerine göre yanlış insandı. Muktediri ve muhalefeti sürekli kavga halinde olan milletlerin başlarına neler geldiğini anlatmaya başladığınızda hemen bir dizi yasakla karşı karşıya kalıyorsunuz. Bunları yazarken amacım kesinlikle siyaset yapmak değil, özgürlüklerin kısıtlanmasının ve yasakların toplumları ve milletleri ileriye değil tam tersi geriye götürdüğünü anlatmaktır.
Yüce dinimizi bile yasaklar manzumesine çevirdik. Okuma yazma bilmeyen birine işinize gelmeyen her konuda “bu dinimizce yasak” diye dayatabilirsiniz. Ancak, okuma yazma bilen ve sürekli araştıran bir insan açıp da en büyük rehberi olan Kur’an ı Kerimi okuduğu zaman yasaklardan ziyade yapılması gerekenlerin anlatıldığını görecektir. Yapılması gerekenleri anlatmakla yasak koymak kesinlikle aynı şey değildir. “Yaradılanı severim yaradandan ötürü” diyen Yunus Emre’yi okuyup da sevgiyle beslenen bir insan zaten bir başka cana kıyamayacaktır. Böylece yasak yerine ne yapılması gerektiğini anlatmanın daha doğru sonuçlar vereceği kuşkusuzdur kanımca. Yasaklamak yerine sevmeyi ve okumayı öğrenmek hepimizi daha büyük mutluluklara götürecektir. Yasaklar sürekli olarak çiğnenmek için tahrik edici bir cazibeye sahiptir. Yasak elmayı bu yüzden yemiştir belki de Adem.
Yasaksız, hoşgörülü ve sevgi dolu bir dünya diliyorum.
Kurallara uyulursa yasaklara gerek kalmaz diyorsun👍👏👏