Dolar 34,4944
Euro 36,3655
Altın 2.965,81
BİST 9.221,38
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 21°C
Az Bulutlu
Bursa
21°C
Az Bulutlu
Cum 19°C
Cts 7°C
Paz 8°C
Pts 9°C

Yaprak Dökümü

2 Eylül 2021 00:00 | Son Güncellenme: 1 Eylül 2021 23:55
388
A+
A-

Seyhan Irmağı’nın hemen yanında, Taş köprünün yaklaşık bir kilometre kadar güneyinde Ulus Parkı’nda tanıdım Nejat Uygur ve tiyatroyu. İlkokul yıllarımdı, evimize yürüme mesafesindeydi Ulus Parkı. Annemden gizli gizli kaçar Ulus Parkı’nın duvarlarından aşağıya atlar ve oradaki kayaların üzerinde soyunur, donla Seyhan Irmağı’na girerdim mahalledeki diğer çocuklarla birlikte. Akıntıya karşı yüzmek marifetti o günlerde. Çünkü akıntı sizi alır hiç farkına varmadan kilometrelerce ileriye sürükler ve soluğu birkaç kilometre ilerideki mezbahaya yakın bir yerde, İt Adası’nda alırdınız. İt Adası’ndan geriye dönebilmek için Karşı yakaya geçmek ve kilometrelerce yolu yürüyerek eve dönmeniz gerekirdi. Bu arada giysilerinizin çalınması işten bile değildi. O nedenle hep akıntıya karşı yüzmek zorunda hissederdik kendimizi. Ve her ırmağa gidişimizin ardından annelerimizden yediğimiz sopa da yanımıza kar kalırdı.

Ortaokul ve lise yıllarında ise hala içimde bir sevda gibi duran ticaret lisesi ve ona birkaç kilometre kuzeydeki eski barajın havuzlarında yüzmeye başlamış ve ırmağın tehlikeli akıntılarından kurtulmuştuk. Ancak, Ulus Parkı’nın tek özelliği Seyhan Nehri’nin dibinde olması değildi. Hem kız lisesinin birkaç yüz metre yanında olması ve hem de parkın içinde Piknik Aile Çay Bahçesi’nin bulunmasıydı.  Yaz aylarında okulların kapanmasıyla birlikte bu çay bahçesi faaliyete başlar, Türkiye’nin her tarafından ses ve saz sanatçıları gelir ve burada konser verirlerdi. Yıllar sonra eski kabadayılardan Asfalt Rıza’nın çalıştırdığı Atatürk Caddesi üzerindeki Emirgân Çay Bahçesi daha popüler olmuştu.

Yukarıda da dediğim gibi Nejat Uygur ve ailesi ile tiyatro denilen olguyu Piknik Aile Çay Bahçesi’nde tanıdım. Yaz aylarında evimizi geçindirebilmek için akşamları ya kaynamış mısır ya da kova içinde buzla soğutulmuş gazoz satardım. Bir akşamüstü mısırları bitirip gazoz satma hazırlığındayken bir at arabası geldi Ulus Parkı’nın içine. Üzerindeki pano şeklinde birçok malzemeyi indirdiler arabadan ve Piknik Aile Çay bahçesine götürdüler. Çocuksu merakla takip ettim ne olacak diye. Sonradan adının Nejat Uygur olduğunu öğrendiğim bu mümtaz ve usta şahsiyet hayatımdaki ilk tiyatrocuydu. Eşi ile birlikte arabadan indirdikleri dekorları sahneye kurdular ve bir müddet sonra da prova yapıp akşamı beklemeye başladılar. Ben de büyük bir merak içerisinde gazozları müthiş bir iştahla satıp bitirdim ve tel örgüye benzeyen bir geçitten gizlice ve kaçak olarak içeri girip izlemeye başladım.

Hayatımda izlediğim ilk oyundu ve katıla katıla güldüm tüm seyirciler gibi. Ve tiyatro ile olan bu aşkım hiçbir zaman bitmedi.  Sonra ortaokul ve lise yılları ve lise yıllarında okulun tiyatro kolunda ve akabinde Dost Oyuncular ve birçok tiyatro ekibinde sayısız oyunlarda önemli roller, derken tam bir tiyatro oyuncusu olmuştum. Askerlik ve sonrasında da sürdü bu sevdam, ta ki evlenene kadar. Muhterem eşim hiçbir zaman sıcak bakmadı sahne hayatına, tıpkı annem gibi. Böylece tiyatro ile birlikte sahne hayatım da sona ermiş oldu. Bugün için bunu yargılamak ne kadar doğru olur bilemediğimden ve yaşanmışlıklarımdan keşke kelimesini çıkarmış olduğumdan bu konuda yargılayıcı olamayacağım.

Bu yaşadıklarımdan dolayı aklımın erdiği ve yaşımın yettiği tüm tiyatro oyuncularını hep takip etmeye çalıştım büyük bir hayranlıkla ve de için için kıskanarak. Uzun zamanlardır tiyatroya gitmediğimi de itiraf etmeliyim. Zira içim hep buruluyor ve “o sahnede benim olmam gerekirdi” fikri hep kafamı karıştırıyordu. Bu yüzden sevgili dostlar, her tiyatro oyuncusunun ölüm haberini aldığımda sanki ailemden birini kaybetmişim gibi büyük acılar hissediyorum. Aslında çok şanslı bir neslin mensubuyum bu açıdan. Zira o kadar çok değerli ve büyük tiyatrocular gördüm ve tanıştım ki bunun mutluluğunu anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır.

İsmini yazamadıklarım olursa lütfen kendileri veya yakınları beni affetsin. Nejat Uygur’la başlayan bir dönem, Muzaffer Hepgüler ve onun unutulmaz tiradı “Ne hakla otuz beşe bakla” ve o günün seyircisi gülmekten kırılır ve o da her oyunda bir punduna getirir ve bu sözü mutlaka söylerdi. Salih Tozan ve Toto Karaca (Cem Karaca’nın annesi). Bir oyunlarında sahnede Toto Karaca Salih Tozan’a o güzelim Ermeni ağzıyla “Heyvan” der ve Salih Tozan da gülmeye başlar. Anında yapıştırır cevabı Toto Karaca, “Heyvan diyorsam zahir, kanarya kuşu demooorum.”

Ve İsmail Dümbüllü ile meşhur kavuğu. Nisa Serezli, Metin Serezli, Nevra Serezli, Mete İlselel, Altan Erbulak, Metin Akpınar, Zeki Alasya, herkesin ablası Perran Kutman, Tuncel Kurtiz, Yıldız Kenter, Münir Özkul, tüm çocukların annesi Adile Naşit, Selim Naşit, Rüştü Asyalı, Necdet Tosun, Suphi Kaner, Cevat Kurtuluş, Aziz Basmacı, Hulusi Kentmen, Erol Taş, Bozkurt Kuruç, Rasim Öztekin, gençlik arkadaşım şimdikilerin deyişiyle kankam Cengiz Sezici,  Nur Sürer, Can Gürzap, Cihan Ünal, Engin Cezzar, Gülriz Sururi, Bünyamin Satanoğlu, Ercan Kont, Zeki Göker, Ender Yiğıitel, Genco Erkal, Mahmut Hazım Kıskürek, Alinur Uğur Pakkan, Haldun Taner, Haldun Dormen, Kartal Tibet, Yılmaz Gruda, Ayşen Gruda, İzzet Günay, Fikret Hakan, Yılmaz Köksal, Erdal Özyağcılar ve Ferhan Şensoy ile adını yazamadığım yüzlerce tiyatro sanatçısı ve emekçileri.

Bu muhteşem kadroları bizzat görmek ve onları tanımak inanıyorum ki sanatsever bir Türk çocuğu olarak biriktirebildiğim olağanüstü bir hazinedir. Bizim nesli bu bağlamda çok şanslı olarak addediyorum. Zira bakıyorum da o kadar azaldılar ki ve yerleri asla doldurulamayacak pırlantalardı onlar. Dün Ferhan Şensoy’u da yitirince içim doldu ve bunları yazmaya karar verdim. Yaşayan tüm sanatçılarımıza ve tiyatro oyuncularımıza uzun ve sağlıklı ömür diliyor, yitirdiklerimize de Tanrı’dan rahmet diliyorum. Işıklar içinde uyusunlar ve bizlere sevdirdikleri bu sanat dalı için de haklarını helal etsinler.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
29 Kasım 2021 08:57
22 Mart 2021 10:25
28 Mayıs 2021 11:41
19 Eylül 2021 09:57
22 Haziran 2021 08:59
9 Ağustos 2021 11:09
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.