Ve Tatil Bitti
“Sayılı günler çabuk geçer” diye dilimize yerleşmiş çok güzel bir söz vardır. Gerçekten de öyle oluyor. Sayılı günler, özellikle güzel günler çok çabuk bitiveriyor. Aslında gün yine 24 saat ama hiç bitmesini istemediğimiz için sanki daha kısaymış gibi algılıyoruz. Tatil de böyle bir olgu. Yılbaşından beri beklenen ve hesaplanan bir Kurban Bayramı tatiliydi. “Nasılsa devleti yönetenler arife gününü de idari tatil yapar ve dokuz günlük bir tatil yaşarız” diye ümit içinde bekleşti insanlar. Yöneticiler de alışkanlık haline gelmiş bu uygulamayı tekrarladı ve böylece tatil de başladı ve yarın sona eriyor.
Herkes kendi planları üzerine harekete geçti ve soluğu tatil yörelerinde aldı. Azınlıkta da olsa ana baba evine veya köyüne gidenler de oldu. Ama gidilen köylerin çoğu deniz kenarlarındaki tatil köyleriydi. Bundan çok değil 30 – 40 sene öncesine döndüğümüzde tatil deyince akla ilk gelen deniz olmuyordu. Özellikle yaz sıcağının baskın olduğu güney ve güneydoğu yörelerinde yayla turizmi etkindi. Gerçi hala var ama genellikle yaş almış insanların tatil alanları buralar artık. Gençler daha çok denizi ve deniz kenarlarını tercih ediyor.
‘Neden böyle oluyor’ diye düşündüğümde sanırım medyanın pompalamasının etken olduğu fikrine kapılıyorum. Malum, ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili ve bilebildiğim ve gördüğüm kadarıyla dünyanın en güzel sahillerine ve doğal güzelliklerine sahibiz. Karadeniz, Akdeniz, Marmara ve Ege sahilleri muhteşem koylarla bezenmiş. Yaptığımız tüm doğa katliamına rağmen hala güzelliklerini korumaktalar. Birçok konuda olduğu gibi maalesef Turizm konusunda da yıllardır süren yanlış ve de çarpık yapılanmadan dolayı o güzelim zeytin ağaçları talan edilmiş ve yerlerine koca koca binalar dikilerek sahiller perişan edilmiştir. Bununla da yetinilmemiş denizlerimizi kirletmek için adeta yarış edilerek sanayi atıkları dahi denizlerimize boşaltılarak denizlerimizdeki canlılar da yok edilmiştir. Bazı turistik değerleri olan yerlerimize de termik ve nükleer santraller yapılması sahillerimizin yok edilmesi için yaraya tuz, biber ekmekten farksız hale gelmiştir. Doğa katliamı sadece sahillerimizde yapılmamış, ormanlarımız ve dağlarımız da siyanürlü altın arama projeleriyle yok edilmektedir.
Bu Coronavirüs illetinden sonra insanlarımız insan vücudunun D vitaminine ne kadar muhtaç olduğunu öğrendi ve bolca D vitamini tüketilmeye başlandı. Yıllar önce ülkemizde deniz turizmi ve tatili pek bilinmezken yaşlı ve soğuk Avrupa kıtasının ülkelerinden ve Rusya’dan ülkemizin güney sahillerine turistler gelince öğrenmeye başladık D vitamininin en çok Güneş ışınlarıyla vücudumuzda oluştuğunu. Yaşlı ve soğuk Avrupa insanlarının neden ülkemize geldiğini. Zira orada güneş ülkemizdeki kadar etkili değildi. İspanya ve Yunanistan’a göre çok daha ucuz olan ülkemizde hem denize girip hem güneşleniyor ve hem de bolca D vitamini depoluyorlardı.
Biz de ‘Avrupalılar bizi çok seviyor’ diye kendimizi kandırıyorduk. Avrupalı yaşamayı seviyordu, çünkü geçen yüzyıl içerisinde yaşadıkları savaş felaketlerinden dersler çıkarmış ve yaşamak denilen olguyu en iyi şekilde değerlendirmeye başlamıştı. Ne ihtiyacı varsa ve neredeyse en ucuz şekliyle elde etmenin hesaplarını çok iyi yapabiliyor ve uygulayabiliyorlardı. Bizde de deniz turizmi böylece başladı bana göre. Medya da bu durumu çok güzel pazarladı ve pompaladı. Ayrıca müthiş bir pazar oluştu deniz turizmiyle birlikte. Giyim kuşamdan kozmetik ürünlerine kadar. Yiyecek ve içecekten bahsetmeye dahi korkuyorum.
Anlatılan ve yazılanlara göre Bodrum gibi küçücük bir kasabanın bir milyonluk şehir haline dönüşmesi buradaki işletmelerin bir lahmacunu 100 liraya satmasını getirdi ve suyun ne kadar aziz bir nesne olduğunu bir şişe soğuk suya 20 lira öderken daha iyi anladı insanlar. Bir de yurttaşlarımızın on liraya yapabildiği tatili Rus turistlerin 4 liraya yapabildiği de döviz gelsin de nasıl gelirse gelsin mantığının sonucudur.
Ama ne olursa olsun pazartesi günü çevremizde kızarmış ve kararmış, yorgun ama mutlu insanlar görecek olmamız da tatilin ne kadar önemli olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatacaktır. Zira çalışan her insanın ve öğrencilerin dinlenmeleri ve gönüllerine göre bir tatil yapmaları yaşamı idame ettirebilmek için çok önemlidir. Yaşamı boyunca pek tatil yapamamış bir insan olarak tatile gidebilen ve gidemeyen tüm insanlarımızın yaşamlarının bir tatil tadında geçmesini diliyorum.
Lütfen evlerinize birkaç saat geç dönün ama sapasağlam dönün. Acele etmeyin, kazasız belasız yolculuklar diliyorum.