Vakit sandığından da geç…
Roma döneminden kalma güneş saatinin üstündeki Türkçesi “Vakit sandığından da geç” olan; “Serius est quam cogitas” ibaresi bulunuyor. Normal şartlarda, “Vakit sandığından da geç” ifadesi pek çok insan için bir anlam ifade etmeyebilir ancak yılların su gibi hatta sudan daha hızlı bir şekilde aktığı bir dünyada bu ifade bizimde içerisinde bulunduğumuz kitle için “kaybolan-boşa-giden” yılları son derece net bir şekilde anlatması açısından paha biçilemez.
Son bir kaç gündür sosyal medyada R.İhsan Eliaçık”a ithaf edilen ve hepimizi derin düşüncelere sevk eden
“Bana kalırsa insanlar sadece öğlene kadar çalışmalı.
Öğleden sonra da dere kenarına gidip resim yapmalı,
Felsefe yapmalı,
Tartışmalı.
İnsanlık ancak böyle gelişir zaten.
İnsan 70 sene bir ev almak için çalışır mı be kardeşim?.”
şeklindeki felsefi düşünce de hayatımızı artık iyiden iyiye sorgulamamız gerektiğini gösteriyor.
Belki bundan 20 yıl önce 30 yıl önce hayatımızı daha doğrusu bize dayatılan yaşam şeklini bir başka ülke insanının hayatı ile mukayese etme imkanı olmadığından kendi kendimize “Dünyada milyarlarca insan yaşıyor onların durumu da aşağı yukarı bizim gibi zorluklarla karşı karşıya “ diye düşünüyorduk.
Son 20-30 yılda özellikle iletişim noktasında dünyanın pek çok ülkesinde ortaya çıkan büyük buluşlar hiç durmadan daha üst noktalara doğru yükselince dünya şu an itibarı ile elimizde bulunan akıllı telefonların içerisine girecek kadar küçülmüş oldu.
Biz son dönemlerde bu akıllı telefon teknolojileri sayesinde mesela bizde yüzde 19’lar civarında seyreden faizin Avrupa’da en yüksek oranda Polonya’da olduğunu onunda yüzde iki civarında bulunduğunu öğrendik.
Bu telefonlar sayesinde bizde yıllar yılı yüzde 30’lar civarında bulunan enflasyonun Avrupa’da yüzde birler civarında bulunduğunun farkına vardık.
Bu teknolojik gelişmeler dolayısı ile Avrupa’da işi, olan birisinin bilemediniz 7 aylık maaşı ile alabildiği otomobile bizim bir ömür çalışsak bile sahip olamayacağımızın farkına vardık.
Bu teknoloji sayesinde bizde “torpil” diye bilinen kayırmacılığın Avrupa’daki siyasetçilerin her alanda “Liyakat” denilen olguya selam durdukları için “torpil” diye bir deyimden haberleri olmadığını öğrendik.
Böylesi yüzlerce binlerce örnek vermek mümkün, bir tamamı bizim aleyhimize olan pek çok alışkanlığın aradan yıllar geçse de iktidara gelmeyen siyasi fikir kalmamış olmasa da düzelmediğini gördükçe “neden bu haldeyiz.?” sorusuna cevap bulmakta zorlanıyoruz.
İktidara gelen siyasi partilerin bilindiği gibi birinci öncelikleri o ülkenin insanlarının refah seviyesini yükseltmektir, ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi çok partili sisteme geçmemizin üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen milletimizin rahat olduğu “Oh” diyebildiği günler nerede ise yok gibidir.
Bizim içerisinde bulunduğumuz olumsuzluklara bakıp Avrupalı insanın yaşadığı mutluluğa şahit oldukça kendi kendimizi sorgulamaktan sorguladıktan sonra da “Vakit sandığından da geç” sözünün sadece ve sadece çok büyük hayal kırıklığı ama ondan daha da fazla umutsuzluk ifade ettiğini görüyoruz.
Sokaklara çıkın vatandaşın yüzündeki ifadeye bakın zaten sizde kendi kendinize “Vakit sandığından da geç” demek zorunda kalacaksınız.
Bizim dilimizden düşürmediğimiz gibi..