Sosyal medya kamusal güveni zayıflattı
Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte artan dezenformasyonun önüne nasıl geçilebilir? Dezenformasyonla mücadelenin önemi nedir?
Gülsüm YILDIRIM / HERKES DUYSUN
BURSA (İGFA) – Sosyal medya, günümüzde hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Haber alma, iletişim kurma, eğlence ve daha birçok alanda kullandığımız sosyal medya, aynı zamanda önemli bir bilgi kaynağıdır ancak, sosyal medya aynı zamanda dezenformasyon, manipülasyon ve diğer tehlikler için de bir alan sunuyor. Bu durumun riskleri ve kitleler üzerindeki etkisi hakkında Herkes Duysun’a açıklamalarda bulunan İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burcu Zeybek, “Kamusal güven zayıfladı.” dedi.
Türkiye’de yaşanan büyük deprem felaketinin ve seçimlerin ardından çoğunluğu sosyal medya kaynaklı olmak üzere medyada dezenformasyon örneklerine sıklıkla rastlandı. Üretilen yalan haberler ve bunların içerikleri genel olarak değerlendirildiğinde, organize biçimde çeşitli söylemler üretildiği ve bu faaliyetlerin belli başlı hedefleri olduğu görülüyor.
GÜVENE ÇEKİLEN SİLAH: DEZENFORMASYON
Seçim sürecinin, çatışma ve savaş dönemlerinde yayılan dezenformasyon-hakikat algısını olumsuz etkilediği gibi bu haberlerin yayılımının birçok olumsuzluğa da yol açtığını belirten Doç. Dr. Burcu Zeybek, “Dezenformasyon, gerçeği sahte haberlerden filtrelemeye çalışan gazetecileri engelleyip, o ülke vatandaşının bilgiye olan güvenine zarar verir. Ayrıca ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit edebilir. Sadece propaganda yaymayıp, insanlar ve kuruluşlar için siber güvenlik sorunlarını da gündeme getirir. Dolayısıyla, geniş çaplı bir ‘kamusal iletişim kriz’ ortamının doğduğunu söyleyebiliriz. Bu, güven sorununu da beraberinde getirmiştir. Basına olan güvenin azalması, demokratik yönetimin diğer kurumlarına olan kamusal güvenin zayıflaması ile birlikte gelişen bir olgudur.” ifadelerini kullandı.
“EN ÖNEMLİ STRATEJİ İYİ BİR İZLENİMDİR”
Çoğu siyasetçi, seçim kampanyaları zamanında algı yönetimini kullanır çünkü siyasette büyümenin ve hayatta kalmanın gereği, algı yönetimidir. Seçmenleri etkilemek, karar verme stratejilerine müdahale etmek ve durumu lehinize çevirmek için siyasal iletişim ve algı yönetimi tekniklerine ihtiyaç duyulur.
Siyasette algı yönetiminin, karar verme aşamasında olan ve karar vermemeyi tercih eden seçmen üzerinde aslında bir kontrol sağlama amacı taşıyan bir yönetim biçimi olduğunu vurgulayan Zeybek şöyle konuştu:
“Seçmenin farklı olay, olgu ve durumlara karşı nasıl tepki vermesi gerektiğini şekillendiren bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Burada karar veren seçmenin ya eğilimini pekiştirmek ya fikrini değiştirmek ya da kararsız seçmenin kendi lehine oy vermesini sağlamak için aslında partiler, liderler ve siyasi aktörler tarafından gerçekleştiriliyor. Burada karar veren seçmenin ya eğilimini pekiştirmek ya fikrini değiştirmek ya da kararsız seçmenin kendi lehine oy vermesini sağlamak için aslında partiler, liderler ve siyasi aktörler tarafından gerçekleştiriliyor. Machiavelli’nin Prens kitabında şu cümle geçer: ‘Başarılı bir prensin nasıl olması gerektiğini ve bununla beraber daha ziyade nasıl görünmesi gerektiği önemlidir.’ Başka bir deyişle iyi bir hükümdar olmaktan ziyade, iyi bir hükümdar gibi görünmenin yeterli olduğuna vurgu yapılır. Bu tür faydacı yaklaşımları nitelemek için de adını sık sık andığımız yazar 1500’lerde olumlu izlenimlerin iyi bir hükümdar gibi görünme amacı ile kullanılması yönünde öğütler vermiştir. Dolayısıyla motivasyon, sosyal ya da maddi fayda maksimizasyonu ve lider kimliğinin inşası yani izlenim yönetimi ile stratejisi elde edilir.” şeklinde konuştu.