Sevgi incitmez
Yanlış hatırlamıyorsam 1982 kışıydı, sabah uyandık her yer kar ama nasıl yağmış.
Bahçe de gidilmesi gereken yerlere, babam yol açıyor ancak öyle gidebiliyoruz.
Köpeğimiz babamın peşinde kara saplanıyor, zıplıyor o hali gözümün önünde dün gibi taze bir anı.
Sabah ilk iş yol mücadelesiyle başladı, kardeşlerim küçük ama ben her zaman ki gibi babamın peşinde, yamak Yahya tadında dolaşıyorum.
Aramızda ciddi bir fark var, babam kar kış hiç sevmez, hayatı işleri zorlaştırdığı için, askerde yaşadığı zorluklardan dolayı, bense adeta yenilenirim kar gördükçe.
Bahçe Alpler tadında, bizimle yaşayan canları doyurduk, suladık.
İyi bir ıslandık, üşüdük eve girdik.
Şölen başladı tabi ki, soba gürül gürül yanıyor. Düşünün duyacaksınız sizde odunların çıtırtısı, devrilirlerken çıkan patırtı.
Üzerinde çay kaynıyor onun sesi, dışarıda ki sular buz tuttuğu için sürekli sıcak su ihtiyacını karşılayan su güğümü…
Kahvaltı da herkeste olan standart şeyler var ama soba da kızaran ekmek ve çayın lezzeti efsane.
Üşümüş ve acıkmışız, kar beyazı içeri vurmuş, ev ekstra aydınlık, okullar tatil, birazdan dışarı, kardan adam macerasına gidilecek, daha ne olsun.
Akşam üzeri kartopu faslı da bittikten sonra elbet bir anne bizi toplar, üstümüzü kuruturken bize mısır patlatır, elimize bir bardak sıcak içecek verir.
Siz de yaptınız mı bilmem, annem kaç defa yapma dese de ben saçaktan buz kopartır soba da eritirdim.
Karın kışın tadı başkaydı, çocukluğun, o sofraların, o komşulukların tadı bir başkaydı.
Şimdi ki çocuklar gibi teknolojik olanaklarımız yoktu, bu bize başlı başına bir gelişim süreci hazırlamıştı.
Bazı evlerde anlatacağını çok heyecanlı anlatabilen komşu anneler olurdu.
Masal, biraz fantastik hikaye ya da yaşanmış sıradan bir olay onların ağzında şekil bulurdu.
Eski zamanların masalcı geleneğini bilerek ya da bilmeden sürdürürlerdi.
Gece soğuk yatağa girmek, ağır yorganın altında uykuya dalmak, buz tutmuş camdan kar hala yağıyor mu diye anlamaya çalışmak…
Hatırlar mısınız gece radyo da tiyatrocular klasiklerden okurdu, 20 dk sanırım.
O nasıl bir lüksmüş kulağında zamanın en iyi sanatçılarının sesi, sana belki de ulaşma şansının zor olduğu kitapları seslendiriyor.
Hem de nasıl seslendirme, izlesen ancak bu kadar göreblirsin.
Sabahları da radyo tiyatrosu olurdu, çocuk saati..
Biz harika çocuklar olduk, harika çocukluk geçirdik.
Şanslıydık sokaklarda, bahçelerde oynadık.
Annelerimiz eve vaktinde döndüğümüz koşulda bizi merak etmezdi, güvendeydik çünkü.
Başa gelebilecek en feci şey, çok yaramazsan basit yaralanma olurdu.
Bu gün ki, bu gelişmiş şartlarda yaşamadığım için, şimdi ki zamana göre ilkel koşullarda doğup büyüdüğüm için aklıma her geldiğinde şükrediyorum.
Avm, pc, cep telefonu, fastfood, kartlı oyun alanı vs yoktu.
Komşu amcalar, arkadaşlarımızın abileri, akrabalarımız sapık ya da cani değildi.
Hepimize okula gitme şansı verildi, evlenmek isteyen sevdiği, kendi tercihi olan biriyle evlendi.
Değil akraba, komşu bile kan bağı var gibi candı bizlere.
Biz yetmişli, seksenli yıllarda yüzyıllarca ileri bir medeniyette yaşamışız.
Bu gün ve son bir aydır benim de umuda ihtiyacım var.
Pozitif kalmak için mücadele ediyorum, hastalık ve dahası doğanın kanunu, herkes benzer hikayelere sahip. Yorulmuş olsam da umutsuz olmadım.
Lakin Narin ve gelmiş geçmiş nice Narin’ler o umudumu yok ediyor.
Dünyayı sevgi kurtaracak, sevgiye olan inancım hiç bitmez.
İyilik daima kazanır.
İşleyişe dair kelam edecek derinlikte değilim, Narin’lere neden bu dünya da yer yok açıklayamıyorum ama yaşadığım sürece sevgi benim için kutsal, iyilik vazgeçilmez, umut hep olacak.
Hep birlikte yine böyle üzülmemek için hep beraber lazım geleni yapalım.
Siz iyi kalmaya, sevmeye devam edin karanlık hep biter, gün hep doğar…
Başarılar dilerim 🧿
Yine mükemmel yazınız tebrik ediyorum