Poz Erkeği
Yazı, bu hafta tanıştığım bir ‘adam’ hakkında.
Sosyal sorumluluk projesi kapsamında, zihinsel engelli ve otizmli çocukların okuluna gittik. Devlet okulu demeye bin şahit ister. Öğretmenlerin özverileriyle harika bir yere dönüşmüş. Yeme içme işlerinden sorumlu öğretmenin mutfağında oturduk. Epey sohbet ettik. Mutfakta çocuklarla beraber neler yaptıklarını anlattı. Oradaki öğrencilerle nasıl güzel işler çıkardığını fotoğraflarıyla gördük. Konuşma sırasında hocanın, sorulmadıkça kendi hakkında bilgi vermemesi, şahsını, mesleki birikimini öne çıkarmaması dikkatimi çekti.
Farkında mısınız, insanlar kendilerini kanıtlama gereği duyarcasına sürekli benzer şeyleri vurguluyorlar. Yok efendim, şu kadar yıldır yöneticiyim; yok şuranın başkanıyım; yok buranın sahibiyim; ben ‘bir şeyim’ işte; gör beni; görmezsen ha bire dile getiririm; gözüne sokarım; falan filan.
Eee sonra? N’apalım yani? Biz kaçıncı tura dönüyoruz mu diyelim?
Safranbolu’ya gittiğimde iki tane lokumcunun, kalitesinden ödün vermeden, yıllardır en iyi lokumları ürettiğini öğrendim. Bu bilgiyi bize veren bey şöyle dedi: “Çarşıya gittiğinizde, dükkânların önünde size ikram etmek isteyen, içeriye buyur eden bir sürü lokumcu çıkacak. Kaliteli mal satan, basit pazarlamaya ihtiyaç duymaz. Malı iyi olan bağırmaz.”
Mutfaktaki öğretmen, bu sohbeti hatırlattı. Bağırmadı hiç. Reklamını yapmadı. Sorunca söyledi. Gastronomi mezunuymuş. Daha önce başka okullarda çalışmış ama ilk kez zihinsel engellilerle ve otizmlilerle bir araya gelmiş. Sebebini ise ‘birilerinin yapması gerekiyordu’ cümlesiyle özetledi.
Telefon numarasını aldım. Başka projeler için temas halinde olalım diye. Bir gün sonrası aradım, okula geldim. Ertesi gün yine. Telefonumu kaydetmemiş. Şaşırdım. Numaramı kaydetmek için benden izin istedi.
Hayatımda ilk kez rastladığım bir davranış. Genelde, konunun üstüne atlarlar da…
Bugün, çocuklarla hazırladığı limonatadan ikram edecekti. ‘Hocam, geçen seferki biraz şekerliydi, ben ekşi severim.’ deyince hemen çıkardı limonları, sıkmaya başladı. Adam, her gitmeye beni şaşırtıyor.
Yazının başlığına gelelim. Neden poz erkeği?
Sözüm bu öğretmene değil tabii ki. Anlamışsınızdır. Aksine, sözüm bas bas bağıran lokum satıcısı zihniyete.
Erkek milleti! Sizin kariyeriniz, cüzdanınız, madalyanız, cartınız, curtunuz, bazılarımızın hiç mi hiç ilgisini çekmiyor. Hatta, siz varoluşunuzu bunlara dayandırdıkça itici oluyorsunuz. Karşınızdaki kişiye iş yerine cv verir gibi yaklaşmak mı? Ne o öyle?
Poz kesmeyi bırakın. Siz bir yerlere gelirken, bizim elimiz armut toplamadı. Kime ne satıyorsunuz? Lokum mu? Yersen!
Bir dinozor değil belki ama; sözüyle, üslubuyla, anlayışıyla, yüreğiyle, haliyle, tavrıyla, duruşuyla, olgunluğuyla ve daha pek çok karakteristik özelliğiyle
‘adam’ ların nesli tükenmiş.
Ha bu arada, dünyanın bir gerçeği: Güzel kadınları rahat bırakmazlar. Yalnız, dünyanın göz ardı edilen ikinci bir gerçeği daha var: Her güzel kadın, sizin sandığınız türden değildir.
Ayağınızı ona göre denk alın. Benden söylemesi.