Paylaşmak
Paylaşmak bir bütünü parçalara ayırıp bölüşmek, üleşmek olarak tanımlanıyor. Yeryüzünün en çok dikkat edilmesi gereken hallerinden biri olarak düşünürüm ben de paylaşmayı. İnsanoğlu ürettiğini hakça paylaşabilse dünyada ne açlık kalır ne da yoksulluk. Açlıktan ölen binlerce insan olmayacak yerine sağlıklı ve mutlu insanlar olacaktır. Fakat bir türlü doymayan insanoğlunun ihtirasları ve egoları nedeniyle dünya her gün daha büyük travmalar yaşamakta ve felakete doğru sürüklenmektedir.
Dilimizde çok sık kullandığımız bir deyiş vardır; “Rabbena, hep bana”. Yani “hep benim olsun, hep bana gelsin, tamamı benim olsun”. Doymayı bilmeyen bir durumu ifade eden en güzel deyişlerden birisidir. Halbuki insanın yiyeceği yemek dahi sınırlıdır. Gereğinden fazlasını yediği zaman sağlığı bozulacaktır. Ama gözü doymadığı için karnı da doymamaktadır. Düşündüğümüzde üzerinde yaşadığımız dünya, bırakın 8 Milyar insanı 80 milyar insanı bile barındırabilecektir. Yeter ki paylaşmayı bilebilsin insanoğlu.
Ülkemizde de dünyadan pek farklı değildir durum. Yeşil alanları korunabilse, ırmakları ve gölleri kurutulmasa, denizleri kirletilmese ve sağlıklı plan ve programlarla yönetilebilse 300 milyondan fazla insanı müreffeh bir şekilde yaşatabilecek kaynaklarımız mevcuttur. Ama birçok yazımda da değindiğim gibi doğayı hunharca katlettiğimiz için ülkemiz çöle dönmeye ve kurumaya başlamıştır. Ne hazindir ki, emperyalizm dediğimiz zalim yaratık ülkemizde de etkisini göstermektedir.
Oysa ki, “komşusu aç yatarken kendisi tok yatan bizden değildir” diyebilen bir ulusun çocuklarıyız. Pazarda gelen müşterisine “ben siftah yaptım, komşum henüz yapmadı, lütfen ondan alışveriş yapın” diyen bir felsefemiz ve yaşam tarzımız vardı. Bunlara ne oldu? Hep mi kölesi olduk paranın? İnsaniyet dediğimiz hasletlerimiz ne ara bitti? Bir esnaf arkadaşının borcunu ödeyebilmesi için aralarında para toplayan esnaftan “Ohh, biri daha iflas etti” diye ellerini oluşturan esnaflara ne zaman dönüştük?
Çok ama çok muhteşem bir deyişimiz daha var; “Acılar paylaştıkça azalır, sevgiler paylaştıkça çoğalır.” Bunları iyice düşünüp tekrar yaşamımıza sokmak gerektiğini düşünüyorum. Bizler çocukken büyüklerimiz herkesin içinde yememek gerektiğini, bir başkasının da canının çekebileceğini ve imkânının olamayacağını öğretirlerdi. Ya da elimizdeki yiyeceğimizi başka arkadaşlarımızla paylaşmamız gerektiğini de çok küçük yaşlarda öğrenmiştik. Bunun da hiçbir zararını görmemiş, aksine arkadaşlıklar ve dostluklar gelişmişti.
Bu günün çocuklarına ve gençlerine baktığımızda maalesef bunu görmek pek mümkün olamıyor. Bir toplumun barış içinde yaşaması ve gelişebilmesi için inanıyorum ki paylaşmasını bilmesi gerekir. Paylaşmasını bilen toplumlar daha huzurlu ve rahat bir şekilde yaşamaktadırlar. Ağalık, derebeylik, kölelik yerine dostluk ve kardeşlik duygularını geliştirmeliyiz. Bu da çocuk yaşlarda verilen eğitimle başlar. İşte bu nedenle çocuklarımızı eğitirken paylaşmanın ne kadar erdemli bir davranış olduğunu öğretmeliyiz. Gerek aile içinde öğretilmeli gerekse okullarda ders müfredatlarına alınmalıdır bu konu.
Sevginizi ve acınızı paylaşabilmeniz dileğiyle.