Osmangazili muhtarlara İYİ Parti’den parlamenter sistem bilgilendirmesi…
İYİ Parti Osmangazi İlçe Başkanlığı, bölge muhtarlarını “İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM” ile ilgili bilgilendirme toplantısı yaptı. Osmangazili muhtarların yoğun katılım gösterdiği toplantıda konuşan İlçe Başkanı Mehmet Hasanoğlu, “Bu sistem Sosyal Hayattan, Ekonomiye,
Adaletten, Diplomasiye,
Doğadan, Demokrasiye,
Hemen her konuda ülkemizin karşılaştığı sorunların anahtarıdır” dedi.
-İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’in ülkemizin, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile içine düşürüldüğü sorunlardan çıkış yolu olduğunu belirten Hasanoğlu, “Bu sistem Adaleti, Vicdanı, Liyakati, Ortak aklı, Türk Devlet geleneğine yakışanı gösteren, Milletten yana olanı tarif eden, hiç bir vesayet sisteminin olmayacağı, Devlet ile milleti yeniden buluşturan bir sistem tasarımı, bir ilkesel çerçevedir” şeklinde konuştu.
Osmangazi İlçe Başkanı Dr. Mehmet Hasanoğlu’nun, Merinos Göl Park Tesisleri’nde yapılan kahvaltılı bilgilendirme toplantısındaki açıklaması şöyle:
“Saygıdeğer Muhtarlarımız, İYİ Parti kadrolarının yola çıkmasına ve bugün bu ilkesel çerçeve ile Bu sistem değişikliğine neden gerek duyulduğunu sizlerle paylaşmak isterim ki sonrasında ortaya koyduğumuz ilkeler çok daha net ve anlaşılır olsun.
12 Eylül Darbesi ve devamında kabul edilen 1982 Anayasası sonrası, çarpık ve adaletsiz sistemi yaşamak durumunda kaldık. Yüksek seçim barajı ve iktidar partilerinin aldıkları oy oranı ile orantısız temsil edildikleri bir sistem oluşmuştu.
Bu çarpık ve adaletsiz sistemden kurtuluş reçetesi olarak bizlere Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi sunuldu. 16 Nisan 2017 referandumu ile birlikte 1876 yılından beri yaklaşık 150 yıllık parlamenter kültürden ayrıldık ve tamamen farklı bir yönetim anlayışı ile karşı karşıya kaldık.
Fakat işin acı tarafı Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş ile milletin, kanun önünde eşitlik ilkesinin uygulanması ve yargı kurumlarına olan güven duygusu, Türk hukuk tarihinin en düşük seviyesine indi. Yürütmenin, yargı kurumları ve diğer düzenleyici kurumlar üzerindeki vesayeti sonucunda, kuvvetler ayrılığı ilkesi yerle bir olmuş, denge-denetleme araçları çalışmaz hale geldi, şeffaf yönetim ve hesap verebilirlik ilkeleri ilga edildi.
Yani kısaca Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yasama, yürütme ve yargı erklerinin tümü tek bir kişi tarafından kullanılmakta, bunun sonucu olarak da erkler arasındaki dengeler bozuldu ve ülkede derin bir sistem krizi yaşandı.
Unutulmamalıdır ki, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesinin 16. maddesinde “Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa da yoktur” demektedir.
Şimdi bu ön tespiti yaptıktan sonra,
Öncelikle Anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez hükümleri ve ilkelerine bağlı bir siyasi sistemi öngördüğünü belirtmeliyim.
Bu çerçevede ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir. Türkiye devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.’
Anayasamızın ilk üç maddesinde ifadesi bulunan bu hükümler, milletimiz ve İYİ PARTİ açısından hiçbir şekilde müzakere edilemeyecek, tartışmaya açılamayacak kadar kesin ve üstün bir değere sahiptir.
“İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM” önerisini milletimizin takdir ve onayına sunan İYİ PARTİ, anılan değişmez esas ve ilkelere bağlılık ve saygı gösterilmesi konusunda sarsılmaz bir iradeye sahiptir.
Saygıdeğer Muhtarlarım,
“İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM” ile ilgili belirlediğimiz ilkeler, Demokratik hukuk devleti idealinin özünü oluşturan,
Özgür birey – Güçlü Sivil Toplum Kuruluşları – Güçlü Devlet ve bunlarla birlikte Güçlü Milli Ekonomi hedeflerimizin inşasını sağlayacak temel yapı taşlarıdır.
Peki o ilkeler nelerdir?
- İLKEMİZ
TARAFSIZ CUMHURBAŞKANI…
“İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM”de Türkiye Cumhuriyeti, parlamenter sistemin gereği olarak Başbakan ve Bakanlar Kurulu tarafından yönetilecektir. Cumhurbaşkanlığı makamı, tarafsız, partiler üstü bir şekilde devleti ve milletin birliğini temsil makamı haline getirilecektir.
Cumhurbaşkanının hiçbir parti ile bağlantısı olmayacaktır.
Cumhurbaşkanlığının tarafsız olması, özellikle iktidara oy vermemiş vatandaşın gözünde cumhurbaşkanının, yani devletin başının, milletin birliğini temsil ettiğini, haklarının da devlet yönetimince korunacağı duygusunu sağlayacaktır.
Halbuki, partili bir Cumhurbaşkanı, Anayasa’ya göre tarafsızlık yemini etmesine rağmen partisiyle devletin çıkarları çatıştığı zaman ne yapacağı önemli bir sorun olarak kendini göstermektedir. Bu durum, ülkenin birliğinin ve sosyal barışın sağlanmasının önünde çok büyük bir engel oluşturmaktadır.
Ama tarafsız Cumhurbaşkanı, vatandaşlarımızın devlete aidiyet bağının güçlenmesine, bağlığının ve sadakatinin artmasına, nihayetinde toplumsal barışın sağlanmasına hizmet edecektir.
Cumhurbaşkanın bütün görev ve yetkileri “İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM” için olmazsa olmaz ilkelerimize uyumlu olarak düzenlenecektir.
Cumhurbaşkanına vekalet eden kişi ise TBMM’nin seçilmiş başkanı olacaktır. Cumhurbaşkanının seçilme usulü, yani TBMM tarafından ya da halkoyuyla seçilmesi hakkında ise Anayasanın değiştirilmesi döneminde siyasi partilerin ortak çalışması ve milletimizin talebi doğrultusunda nihai olarak karar verilecektir.
BİR DÖNEM İÇİN SEÇİLEN CUMHURBAŞKANI…
Cumhurbaşkanı sadece tek bir dönem görev yapmak üzere seçilecek ve görev süresi “6” yıl olacaktır.
Çünkü Cumhurbaşkanın birden fazla kez seçilmesi durumunda, ikinci dönem yeniden seçilmek amacıyla gündelik siyasetin oluşturduğu çekişmelere angaje olması kaçınılmazdır.
Ayrıca milletin birliğini ve devleti temsil eden cumhurbaşkanlığı görevini tarafsız bir şekilde yerine getiren Cumhurbaşkanının bu temsil yetkisinin bir sonucu olarak yeniden günlük politikaların içine girmesi uygun olmayacağından, görevi sona eren Cumhurbaşkanı, aktif siyasete dönemez maddesi olacaktır.
CUMHURBAŞKANIN GÖREVLERİ ve YETKİLERİ…
Cumhurbaşkanı sadece temsili görevler üstlenmeyecektir.
Türk siyaset pratiği, bazı görev alanlarının gündelik siyaset tartışmalarının dışında tutulmasının gereğini açıkça göstermektedir. Bu bakımdan siyasi aidiyet dışında, sadece ve sadece liyakat esasının ön planda tutulması gereken örneğin Genel Kurmay Başkanı, MİT Başkanı (Müsteşarı), Diyanet İşleri Başkanı gibi pozisyonlarda, büyükelçilerin ve valilerin atanmasında üçlü kararname ile Cumhurbaşkanı söz sahibi olacaktır.
Siyasi alana müdahale etme olanağı olmadan, sosyal iktidar kullanan tarafsız bir Cumhurbaşkanı makamına özellikle Türkiye gibi yüksek oranda kutuplaşmış ülkelerde birçok bakımdan daha da fazla ihtiyaç duyulmaktadır.
Sosyal iktidar kullanılmasından kastedilen, milli kimliğin güçlendirilmesi, vatandaşın devlete aidiyetinin güçlenmesi, ülkenin uluslararası alanda temsili, vatandaşa sosyal rol model olunması, siyasetin ve devletin sıkıştığı noktalarda en üst makam olarak kurumlar arası uzlaşma sağlamasıdır.
- İLKEMİZ
ÇOĞULCU DEMOKRASİ, KATILIMCI YÖNETİM, GÜÇLÜ MECLİS ANLAYIŞI…
Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra Türkiye’de Anayasa ve anayasal kurumlar etkisiz hale gelmiş. TBMM’nin etkinliği azalmış ve demokratik yönetimin gerektirdiği katılım süreçleri ortadan kalkmıştır. “İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM” ile birlikte tüm bu olumsuzluklar ortadan kalkacaktır.
Bu sistem çoğulculuğa dayanacak, çatışmacı, dışlayıcı siyasetin aksine, uzlaşmacı ve kapsayıcı siyasetin yapılmasını sağlayarak, öncelikle demokrasimizin güçlenmesini sağlayacaktır.
Katılımcı Yönetim anlayışı ile tesis edilecek Çoğulcu Demokrasi sisteminde, farklı fikir ve düşüncelere saygı gösterilecek, vatandaşların barış ve huzur içinde karar mekanizmalarına etki edebilme imkanları güvence alına alınacaktır. Bütün vatandaşların yargı ve devlet kapısı önünde eşit şekilde haklarının korunduğu, kimsenin bir diğerinden üstün tutulmadığı ve milletin oylarıyla seçtikleri vekillerden oluşan Meclisin, milletin iradesinin temsiline yakışan gücünün, yeniden tahsis edildiği parlamenter sistem hayata geçirilecektir.
YÜRÜTMEDE İSTİKRAR…
“İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’in kurumsal yapısı gereği, Başbakan ve Bakanlar Kurulu yeniden tahsis edilecektir.
Hükümet kurma ve hükümet etme süresi, adil ve serbest seçimlerle oluşan parlamenter çoğunluk tarafından belirlenecektir.
Tek bir partinin milletvekili sayısının hükumet kurma yeterliliğine sahip olmaması halinde, hiç şüphe yok ki koalisyon hükümeti kurulacaktır. Fakat koalisyon hükümeti kurulmadan önce şeffaf yönetim ilkesi uyarınca; partiler arasında yapılacak koalisyon protokolü kamuoyu ile paylaşılacaktır.
“İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’in hedeflerinden birisi de şüphesiz rejim istikrarıdır. Ancak özellikle, tek parti çoğunluğunun siyasi iktidara sahip olduğu dönemlerde eksikliği daha fazla anlaşılan ve hükümetin etkin bir şekilde denetlenebilmesini sağlayan denge ve denetim araçları ile siyasi gücün kötüye kullanılarak adil ve özgür siyasi rekabet ortamının bozulması engellenecektir.
MİLLETE HİZMET EDEN BAKANLAR…
“İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’de Meclis dışından bakan atanması mümkün olmayacaktır.
Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından milletvekilleri arasından, öncelikle hükümeti kurabilme yeterliliği olan Mecliste en fazla milletvekiline sahip partinin genel başkanı olmak kaydıyla, atanacaktır.
Bakanlar, Başbakan tarafından vekiller arasından seçilecektir.
Bakanların, Bakan olarak atanmadan önce vekil olarak seçilmiş olması, onlara sadece Başbakan olan kendi partilerinin Genel Başkanına değil, TBMM’ye karşı sorumluluk yüklemektedir.
Ayrıca, bakanların bir nedenle Başbakanla ters düşmeleri halinde, görevden istifa ederek, vekil olarak TBMM’de millete hizmet etme hakları, onlara Başbakan ile fikir ayrılığına düştükleri konularda önemli bir siyasi güç ve güven sağlayacaktır.
Halbuki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, atama ile gelen bakanların Meclise karşı sorumluluğu bulunmamakta, sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı, bakanların atanmasında ve görevden alınmasında tek yetkili olup, Meclisin onayı aranmamaktadır. Bakanlar, mevcut sistemde millete ve Meclis’e karşı sorumluluk taşımamakta, yalnızca Cumhurbaşkanının talimatlarını yerine getiren sekreter konumuna indirgenmektedir.
İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’de bakanlar tek bir kişinin değil “MİLLETİN BAKANI” olarak hizmet edecektir.
“İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’de Bakanlar Kurulunun her bir bakanı, sahip oldukları siyasi güçten aldıkları yetki ve sorumlulukla hareket ederek, millete hizmet edecektir. Bu yetki ve sorumluluk ile TBMM’ye hesap verme zorunluluğu, katılımcı yönetim anlayışına hizmet edecektir.
MİLLETİN İRADESİNİN TEMSİLCİSİ…
Cumhurbaşkanı, devleti ve milletin birliğini temsil eden makam konumunda olacağından, yetkileri de bu temsil görevi ile sınırlı olacaktır. TBMM, parlamenter demokrasinin kendisine tanıdığı yasama yetkisini, milletten aldığı yetkiye yaraşır biçimde yerine getirecektir. Yasama yetkisi ve gücü sadece TBMM’de olacaktır.
Unutulmamalıdır ki güçsüz meclis, eksik demokrasi demektir. Katılımcı yönetim ve çoğulcu demokrasi sisteminde TBMM, milletin iradesini temsil eden organ olarak hak ettiği yürütmeyi denetleme ve yasama gücüne yeniden kavuşacaktır. Güçlü meclisin ancak güçlü parlamenterlerden oluştuğuna şüphe yoktur.
ANAYASAL KURUMLARIN DEMOKRATİK MEŞRUTİYETİNİ SAĞLAYAN MECLİS…
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin güçlü bir şekilde sağlanması için çok büyük öneme sahip olan, Anayasa Mahkemesinin üyeleri, Hakimler Savcılar Kurulu, Sayıştay, Yüksek Seçim Kurulu, YÖK’ün yerine kurulacak olan Türkiye Yükseköğretim Kurumu ve RTÜK üyelerinin TBMM’ce nitelikli çoğunluk ile seçimleri sağlanacak, bu kurumların demokratik meşrutiyeti sağlamlaştıracak ve tarafsızlıkları şüpheden arındırılacaktır.
VERİLERİYLE GÜVEN VEREN BİR TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU…
Türkiye İstatistik Kurumu bugün saygınlığı azalmış, verilerine güvenilmeyen, açıkladığı her veri tartışılan, vekaletlerle yönetilen bir kurum haline gelmiştir.
TÜİK Başkanı, Bakanlar Kurulu kararıyla, başkan yardımcıları müşterek kararnameyle, diğer yöneticileri ise TÜİK Başkanının onayı ile atanacaktır. TÜİK Başkanlığı doğrudan Başbakana bağlı özerk bir kurum haline getirilecektir.
MİLLETİN HİZMETİNDE GÜÇLÜ VE ADİL YEREL YÖNETİMLER…
Demokrasimizin en vazgeçilmez kurumlarının başında da yerel yönetimler gelmektedir.
Mevcut sistemde, Belediyelerimiz üzerinde ağır bir vesayet oluşturulmuştur. Kent sakinlerimizin seçtiği yöneticilerin de seçilmiş olduğu gerçeği yok sayılıyor.
Belediyelerin altyapı yatırımları için borçlanmalarındaki onay yetkisi Cumhurbaşkanına verilmiştir. Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ile ilgili düzenlemeler için de Cumhurbaşkanın kararı aranır olmuştur. Hatta Cumhurbaşkanın uygun gördüğü STK’lar ve Vakıflar dışında kalan kurumlarla belediyelerin, ortak proje veya çalışma yapması bile engellenir duruma gelinmiştir.
Belediyeler ile ilgili hayati kararların Cumhurbaşkanı tarafından alınması, 84 milyon vatandaşımızın yerel seçimlerde ortaya koyduğu iradeyi hiçe saymaktır.
Bu sebeplerle;
Bu ve benzeri antidemokratik düzenlemeler ortadan kaldırılacaktır.
Türk yerel yönetim sistemi; idari ve mali açıdan güçlü, yerinden yönetim esasına göre belirlenen yetki, görev ve sorumluluklarına sahip, kaynaklarını ekonomik ve verimli kullanan, diğer paydaşları ile iş birliği yapan, çağdaş hizmet uygulamalarını kullanan, stratejik yönetime önem veren, şeffaflık, hesap verebilirlik, demokratik ve katılımcılığı esas alan şeklinde yeniden oluşturulacaktır.
Mahalli idarelerin seçimle işbaşına gelen organları, yemin ederek göreve başlayacaktır.
Yerel yönetimler sisteminin yeniden inşasını, var olan sorunları gidermek için yasal, yönetsel, sürekli çözüm üreten ve bunu da uygulamaya aktaran bir süreç olarak, görmektedir.
Mahalli idarelerin altyapı, ulaşım, imar faaliyetlerini hızlandıracak, yönetime etkinlik kazandıracak ve mali yapıda ortaya çıkan tıkanıklıkların üstesinden gelecek yasal düzenlemeler yapılarak merkezi yönetimin, yerel yönetimlerle iş birliği mutlaka sağlanacaktır.
Bunun için merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki yetki ve kaynak dağılımı, iktidar ve muhalefet belediyesi ayrımı olmasına imkan vermeyecek şekilde yeniden düzenlenecektir.
Yerel yönetimlerin gelirleri ile ilgili yeniden düzenleme yapılarak, borçlanma ana gelir kaynağı olmaktan çıkarılacak, yerel yönetim birimlerine genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan pay arttırılarak, yerel vergi ve harçlar sistemi yeniden düzenlenecek, öz kaynakları arttırma olanağı sunulacaktır. Genel bütçeden pay dağıtımı kıstasları revize edilerek, dağıtım kıstasları arasına nüfus ve yüzölçümünün yanı sıra, belediyelerin öz gelir kapasitesi ve harcama ihtiyaçlarına ilişkin farklı kriterler de yasaya eklenecektir.
Yerel yöneticilerin sorumluluğu sadece kurallara ve süreçlere uygun davranmakla sınırlanmayacak, yapılan işlerin sonuçlarından da sorumlu olunacaktır. Çağdaş yerel yönetim anlayışı gereği, yerel yönetim birimlerine geniş yetkiler ve görevler verilirken, bu yetkilerin kamu yararı dışında kötüye kullanımını önleyecek tedbirlerin alınması da sağlanacaktır.
Vatandaş denetimi ve hukuka uygunluk denetimi mekanizmaları yeniden düzenlenerek, mali denetim sistemi kapsam ve nitelik açısından yeterli hale getirilecektir. Bu kapsamda Yerel Yönetimler Ombudsmanlığı kurulacaktır.
Büyükşehirlerde köylerin kaldırılmasıyla mahalleye dönüşen yerler için ayrı bir yasal düzenleme çıkarılarak; tarım, hayvancılık, kültürel değerlerin korunması, vergi gibi hususlar ile ilgili gerekli adımlar atılacaktır.
Mahalle muhtarlığı ile ilgili yasal düzenleme yapılarak organları, işleyişi ve görevleri yeniden belirlenerek yerel yönetimlerde daha katılımcı rol almaları sağlanacaktır.
- İLKEMİZ
KUVVETLER AYRILIĞININ TESİSİ İLE GÜÇLÜ DENETİM…
Öncelikle şunu açıkça belirtmeliyim ki bizim için hiçbir gücün vesayeti kabul edilemez. Çünkü askeri yada sivil vesayetin olduğu yerde milletin iradesine saygı olmaz, demokrasi olmaz, anayasal denetim olmaz.
Nitekim kuvvetler ayrılığı, her türlü vesayetin önüne geçebilecek en büyük bariyerdir. Bu nedenle devletin veya siyasetin hiçbir kurumu, Anayasa ve yasalardan aldığı yetkiyi aşarak başka bir kurum üzerinde vesayet kuramayacaktır.
Bunun için sistemin olmazsa olmazı, Kuvvetler ayrılığı ilkesinin; yani, Yasama – Yürütme ve Yargı erklerinin birbirleri üzerinde hakimiyet kurmadan tam olarak bağımsız şekilde işlemesi ve aynı zamanda bu üç erkin birbirinin üzerinde vesayet kurmadan, kurma gücüne sahip olmadan birbirini dengelemesi ile hukuk sisteminde tam olarak yerleşmesi sağlanacaktır. Bu sayede Türkiye’de artık vesayet dönemleri son bulacaktır.
Mesela, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ülkemizde yol açtığı ekonomik sorunların kaynağında, Cumhurbaşkanlığı vesayeti kaynaklı keyfiyet ve denetimsizlik yatıyor. Ekonomik yönetimindeki kritik kurumlar bu anlayışla işlevsiz hale getirildi. Bu durum uluslararası finans ve yatırım çevrelerinde güvensizliğe ve ekonomik kırılganlığa neden oldu.
Bağımsızlığı tartışılan bir Merkez Bankası ekonomimiz için büyük bir risktir.
Bu nedenle Merkez Bankası müdahalelere kapatılacak, Merkez Bankasının bağımsızlığını zedeleyecek hiçbir uygulama ve düzenlemeye müsaade edilmeyecek, politika araçlarını ve tüm enstürmanlarını bağımsız olarak kullanabilecektir. Merkez Bankası Başkanı, Bakanlar Kurulu tarafından 5 yıllığına atanacaktır.
Saygıdeğer Muhtarlarım,
Bir ülkenin hazinesinin asil ve tek sahibi millettir. Bu gerçek ışığında milletin hazinesinin nasıl kullanılacağına karar verecek olan tek merci de doğal olarak Milletin Meclisidir.
Bu nedenle bütçenin yapımı ve denetlenmesi demokratik rejimlerde parlamentoların en önemli yetkileridir. Ne var ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Meclisimizin bütçe konusundaki bu yetkilerinin büyük çoğunluğu budandı.
Demokratik Hukuk Devletinin önemli göstergelerinden biri, vatandaşlarının seçtikleri vekiller aracılığı ile devlete verdikleri vergilerin ne şekilde harcanacağını denetleme hakkıdır. İşte bu nedenle TBMM’e Türk Milleti adına bütçenin kabulü ve denetiminde etkin hale gelecektir.
Keyfiyetle yapılan ödenek üstü harcama uygulamasına son verilecektir. Ödenek üstü harcama ihtiyacının ortaya çıkması durumunda, Bakanlar Kurulu Meclise ek bütçe kanun tasarısı sunacak ve meclisten geçtikten sonra uygulamaya geçilecektir.
Saygıdeğer hazirun,
Kamu yönetiminde güçlü denetim hedefleniyor. Bu çerçevede yolsuzlukla mücadelede başarı için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde yoğunlukla görülen kamuda denetimsiz alanlar oluşturma uygulamalarına derhal son verilecektir.
Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde birçok kurum ve harcama Sayıştay denetiminden çıkarıldı. Oysa demokratik bir hukuk devletinde hükümetin bütün harcamaları şeffaf ve denetlenebilir olmak zorundadır. İşte bu nedenle Sayıştay’ın denetim yetkileri arttırılacaktır.
Hükümetin bütün harcamaları istisnasız olarak denetlenecek ve harcamaların nerelere, ne şekilde yapıldığı, şeffaf bir şekilde Sayıştay tarafından incelenecektir. Milletin parasını harcarken sığınılan TİCARİ SIR saçmalığına son verilecektir.
Bunun haricinde TÜRK DENETİM YASASI acilen hayata geçirilecek böylece bakanlıkların ve genel müdürlük denetim elemanlarının Anayasal ve yasal güvence altında görevlerini tarafsız, bağımsız ve sağlıklı bir biçimde yerine getirebilmeleri sağlanacaktır. Aynı zamanda denetim birimlerinin ortak etik ilkelerinin, raporlama standartlarının, olaylara yaklaşımlarının, doğru ve yanlış algılamalarının aynı düzleme oturtulacağı bir hukuki zemin hazırlanacaktır.
- İLKEMİZ
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, TAM BAĞIMSIZ ve TARAFSIZ YARGI…
İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM’in en temel ilkelerinin başında gelen “Bağımsız ve Tarafsız Yargı” Türkiye Cumhuriyeti’nin her vatandaşının sahip olduğu en büyük teminattır ve yargı erki tam bağımsız ve tarafsız olacak, herhangi bir cinsiyet, ırk, dil, din, mezhep gibi bütün insani özelliklerden ari olarak kanun önünde eşittir. Suç işlediği takdirde bağımsız ve tarafsız yargı önünde hukukun üstünlüğü ilkeleri uyarınca yargılanacaktır. Hiçbir suç cezasız kalmayacak, ancak sahte delillerle de kişiye özel suç yaratılıp cezalandırılmayacaktır.
“Geç gelen adalet, adalet değildir” ilkesinin ışığında, ceza yargılamasında, soruşturma evresinin daha etkin, güvenilir ve hızlı olmasını sağlamak adına, yalnızca soruşturma evresinde görevli olmak üzere Adli Kolluk Sistemi kurulacaktır.
Yargı, iktidarın yargısı değil, milletin yargısı olarak hizmet edecektir. Savcılar, Cumhuriyet’in savcısı olduklarını unutmayacaktır. Yargı, kişiye özel şekilde işlemeyecek ve karar vermeyecektir.
Hukukun üstünlüğü ilkesi devlet yönetimince hakim kılındıkça ülkemizde ekonomik refah da sağlanacaktır. “İYİLEŞTİRİLMİŞ ve GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM” ilkelerinin en önemlisi olan yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü, Türkiye’yi ekonomideki krizden de çıkaracak ve ülkede ekonomik krizlerin bir daha yaşanmasının önüne geçecektir. Hukukta adaletin sağlanması ile ekonomide refaha ulaşmak birbirine paraleldir.
Devletin hukuku güçlü olduğu ve adaleti sağladığı ölçüde devletin ekonomisi de İYİ olacaktır. Unutulmamalıdır ki bir ülkenin ekonomideki gücü, hukuk sisteminin güçlü olması ile yakından ilişkilidir.
ADİL YARGILAMA İÇİN HÂKİM TEMİNATI…
Yargı Bağımsızlığının ilk şartı “hâkim teminatı”nın sağlanmasıdır. Adil yargılanma, ancak bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle yapılabilir. Bağımsız ve tarafsız mahkeme de ancak hâkiminin bağımsız ve tarafsız olması ile mümkündür.
Bu nedenle yargı bağımsızlığının ilk şartı da “hâkim teminatı”nın sağlanmasıdır.
Mevcut sistemde yürütme organı siyasi demeçleri ile tutuklama yada serbest bırakılma kararları üzerinde açıkça etkili oluyor.
İşte bu nedenle Anayasa’ya, hâkim ve savcıların coğrafi teminatı sağlayan hüküm konulacak, aynı zamanda Hâkim ve Savcılar Kurulunun yapısı ve üye atama sistemi de değiştirilecektir.
Mevcutta HSK açıkça yürütmenin etkisi altına girmiştir. Çünkü üye seçimlerinde insiyatif Partili Cumhurbaşkanı ve partisinin elindedir.
Hâkim ve Savcılar Kurulu en az 5’i kadın olmak üzere 15 üyeden oluşacak. Adaylar, yargı kurumlarımız Yargıtay ve Danıştay, Barolar, Üniversiteler tarafından önerilecek ve TBMM tarafından üye tam sayısının en az 3’te 2’sinin oyu ile seçilecektir.
HSK Üyeleri bir kez seçilecek ve görev süreleri 5 yıl olacaktır.
Adalet Bakanı yada onun adına Adalet Bakanı Müsteşarı, kurulun gözlemci üyesi olarak toplantılara katılabilecek, fakat oy hakkı olmayacaktır. HSK Başkanı, HSK tarafından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyu ile seçilecek.
Saygıdeğer hazirun,
Bir ülkenin yönetimindeki en önemli unsurlardan biri de Anayasa’yı ve yasaları muhafaza etmektir. Uyulmasını ve uygulanmasını sağlamaktır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi bir ülkede hayati öneme sahiptir. Yerel Mahkemelerin, Anayasa Mahkemesinin kararlarını yok saydığı bir yönetim sistemi sürdürülebilir olamaz.
İşte bu nedenlerle Anayasa Mahkemesi Üyelerinin seçimi de yeniden düzenlenerek, siyasetin vesayetinden kurtarılacak, bağımsızlığı sağlanacaktır.
Anayasa Mahkemesi Üyelerinin görev süresi 9 yıl olacaktır. Bir kez Anayasa Mahkemesi Üyesi olanlar yeniden seçilemeyecek. En az 5 üyesi Kadın olmak zorunda olacaktır.
Anayasa Mahkemesi Üyeleri, HSK Üyeleri, yüksek yargı organı mensupları ve Yüksek Seçim Kurulu Üyeleri, görevleri sona erdikten sonra bir yasama dönemi geçmeden milletvekili seçilemeyecekler ve yerel yönetim seçimlerinde aday olamayacaklardır.
- İLKEMİZ
DEVLETTE LİYAKAT…
İYİ Parti olarak kurulduğumuz günden bu yana ısrarla bir uyarıda bulunuyoruz, diyoruz ki; Devletin idaresinde liyakat vazgeçilmezdir, bir ülkeyi huzur ve refaha erdirecek olan liyakatli kadroların yönetimidir. Ancak maalesef bir kişinin tercihlerine hapsedilen mevcut sistemle gelinen noktada bir makama ulaşabilme kriteri iktidardakilerin eşi, dostu akrabası olma pozisyonuna gelmiş durumda, Türkiye bu kriterle yönetilemez, güçlenemez, kalkınamaz.
Bu sistemde, KPSS’den yüksek not aldığı halde mülakatta elenen gençlerimizin hakkı teslim edilecek.
Devletin her kademesinde liyakat esas alınacak ve siyasallaşmış biat sağlamayı amaçlayan ve torpilin yeni adı olan mülakat kaldırılacaktır.
Devlette göreve, siyasi otoriteye sadıklar arasından layıklar değil, layıklar arasından devlete ve millete sadıklar göreve alınacaktır.
Çünkü her hükümet gelip geçicidir. Ancak kalıcı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Bizim için devlet ebed müddettir.
ÜNİVERSİTELERİN BİLİMSEL, AKADEMİK ve İDARİ ÖZERKLİĞİ…
Liyakatli kadroların kaynağı elbette ki akademidir. Sağlam bir insan kaynağı yaratmanın yolu, sağlam bir akademik kadro kurmaktan geçer.
Üniversiteler gerçeği araştıran kurumlar olarak en başta özgür bir ruha sahip olmak zorundadırlar. Bunu sağlamanın ilk yolu da akademik ve yönetimsel özerkliktir.
Bu sebeple üniversiteler hem idari, hem akademik, hem de mali olarak özerk hale getirilecektir.
Üniversitelerin kurucu rektör atamalarının haricinde, üniversiteler dışından rektör atamasına son verilecektir. Üniversitelerin öğretim üyeleri, aday olan öğretim üyeleri arasından, üniversitelerinin rektörünü kendileri seçecektir.
Fakültelerde ise, o fakültenin uzmanlığı dışında dekan atamasına kesinlikle müsaade edilmeyecektir. Yani mühendislik fakültesine, veteriner hekimin dekan olarak atamasının önü kesilecektir. Dekanlar, fakültenin öğretim üyelerinin oyları ile o fakültenin öğretim üyelerinden belirlenecek, rektör tarafından atanacaktır.
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE LİYAKAT…
Güçlü ordu, güçlü Türkiye demektir.
Türk Silahlı Kuvvetlerini dünyadaki diğer askeri kuvvetlerden ayıran en önemli özelliği milli ordu olmasıdır. Türk silahlı Kuvvetleri bu vasfını bugüne kadar sahip olduğu eğitim sistemine ve sarsılmaz hiyerarşik yapısına borçludur.
Fakat askeri eğitim sisteminde gerçekleştirilen değişiklikler sonrasında Askeri Liseler ve Harp Akademileri’nin kapatılmasıyla ve yeni bir müfredatla lisans ve yüksek lisans seviyesinde askeri eğitim veren Milli Savunma Üniversitesi kurulmuştur. Bu değişiklikler, askeri eğitimde liyakatin sağlanması hususunda sorunlar oluşturmaktadır.
Bu nedenle tarihsel kökene ve geleneğe sahip olan Askeri Liseler ve Harp Akademileri yeniden açılacaktır. Bunun yanında askeri hekimlik alanında eğitim vermek ve askeriyenin ihtiyaçları doğrultusunda sağlık personeli yetiştirmek için GATA’nın yapısı yeniden düzenlenecektir.
Tüm bu düzenlemelerin yanında da her kurumun ihtiyaç duyduğu liyakati güvence altına almak için Kamu Denetçiliği Kurumunun çatısı altında DEVLET LİYAKAT KURULU oluşturulacaktır. Liyakat kurumunun üye sayısı, usul ve işleyişi ile görevleri ise kanunla belirlenecektir.
- İLKEMİZ
İNSAN HAKLARI ve BİREYSEL ÖZGÜRLÜKLER,
GÜÇLÜ SOSYAL DEVLET, GÜÇLÜ SİVİL TOPLUM, GÜÇLÜ GENÇLER…
Demokratik sosyal hukuk devletinin en temel kuralı olan devletin vatandaşın hizmetkarı olduğu ilkesi unutulmadan, her vatandaşın bireysel özgürlükleri, kişisel hakları, vatandaşlık hakları ve insan haklarının hukuk tarafından en üst seviyede korunması sağlanacaktır.
Çoğulcu demokrasideki en temel haklardan birisi benzer düşüncelere sahip bireylerin bir araya gelerek sivil toplum örgütleri kurabilmeleridir. Örgütlenme özgürlüğü, siyasi ve sivil çoğulculuğun teminatıdır.
Bu sistemde sadece iktidara yakın olan ve iktidarın siyasetine hizmet eden sivil toplum kuruluşları, vakıflar ve derneklerin hakları değil, muhalif düşünceleri savunan sivil toplum kuruluşlarının hakları ve hukuku da eşit şekilde korunacaktır.
Devlet kuruluşları, muhalif görüşleri savunsa da alanında uzman olan bütün sivil toplum örgütleriyle birlikte, toplum yararına çalışacaktır. Yürütmenin, sivil toplumu sadece kendi siyasetinin propagandasını yapmak için araç olarak görmesine müsaade edilmeyecektir.
Bu çerçevede her vatandaşımız düşünce ve ifade özgürlüğünü, barışçıl protesto hakkını kullanabilecektir. Yasal çerçevede bu hakkını kullananlar da hiçbir şekilde düşman ilan edilmeyecek, edilemeyecektir.
İşçilerimize, üniversite öğrencilerimize, baro başkanlarımıza, köylerinin yaylalarının toprağını savunan köylülerimize, cennet vatanımızın ekolojik dengesi için mücadele veren doğa savunucularına, dünyanın bütün ülkelerinde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü coşkuyla kutlanırken, meydanlarda itilip kakılan kadınlara, emeklilik haklarını kazandıkları halde maaşlarını alamayan EYT’li vatandaşlarımıza, kendilerine teslim edilmeyen haklarını aradıkları, Anayasa’da güvence altına alınmış olan barışçıl protesto haklarını kullandıkları için hukuka aykırı şekilde müdahale edilmeyecektir.
Gençlerimizin ülkelerine olan inancının ve güveninin artması adına kendilerini ifade olanakları arttırılacak, liyakatin sağlanması ile ekonomik özgürlüklerine kavuşmaları, gelecek ümitlerini yeşertebilmeleri ve özgür bireyler olarak düşüncelerini hür bir şekilde dile getirebilmeleri için gerekli her türlü hukuki ve idari değişiklikler ve düzenlemeler yapılacaktır.
Cumhurbaşkanı, tarafsız ve partiler üstü bir kişilik kazanacağından ve gündelik siyasi polemiklerin tarafı olmaktan çıkacağından dolayı, Cumhurbaşkanına hakaret suçu da işlevsiz kalacak ve kaldırılacaktır. Cumhurbaşkanı, kişilik hakları itibariyle diğer vatandaşlarımız ve kamu görevlileri gibi genel hakaret suçuna ilişkin düzenleme kapsamında korunacaktır.
KADIN HAKLARI…
Devlet, BM İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hükümleri uyarınca yükümlü olduğu şekilde, ülkede “cinsiyet eşitliğini” sağlayacaktır. Bunu korumak için de her türlü kanuni ve idari düzenlemeler yapılacak, idari tedbirler yerine getirilecektir. Çocuklarımızın eğitim müfredatına ilkokul birinci sınıftan itibaren insan hakları ve cinsiyet eşitliği dersleri konulacaktır.
Kadın cinayetlerinin önlenmesi için de hem hukuki hem sosyolojik hem de psikolojik olarak çok kuvvetli bir mücadele verilecektir.
Türk Ceza Kanunu’nda “kadın cinayeti ve kadına karşı şiddet suçu” düzenlenecektir. Öldürme, şiddet, tecavüz, tehdit, hürriyetten yoksun bırakma, hakaret, müessir fiil gibi çeşitli suçlar bakımından mağdurun kadın olduğu bu suçlarda, en ağır cezalar düzenlenecek ve ayrıca bu suçta failin indirim sebeplerinden faydalanması mümkün olmayacaktır.
Anayasayı adeta işlevsiz kılarak 19.03.2021 tarihinde 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile çıkılmasına karar verilen, İstanbul Sözleşmesi’nin temel ilkelerini hayata geçirmek için hem İstanbul Sözleşmesinin yürürlüğü ile ilgili girişimlerde bulunulacak, hem de iç hukuktaki düzenlemeler ivedi olarak gerçekleştirilecektir.
İhtiyaç sahibi vatandaşlara verilecek sosyal yardımlar parti propagandasına malzeme yapılmaksızın eşit ve nesnel kıstaslara göre belirlenecek gerçek ihtiyaç sahiplerine verilecektir.
Engelli vatandaşlarımızın engelsiz bir yaşamı sürdürebilmeleri için gerekli olan her türlü ihtiyaçları, devlet tarafından karşılanacaktır. Yardıma muhtaç, bakacak kimsesi bulunmayan yaşlıların ihtiyaçları da sosyal devlet ilkesi gereğince, devlet tarafından karşılanacaktır.
SANATIN DESTEKLENMESİ ve SANATÇI HAKLARI…
Sanat, insanı özgürleştiren, ruhunu besleyen, yücelten ve iyileştiren, hayatı yaşanır kılan ve güzelleştiren, ülkenin uygarlık seviyesine katkı sağlayan ve ileriye götüren en önemli değerlerden biridir.
Bu yüzden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu veciz sözü, sanat ve sanatçıların hakkının kullanımı ile sanatın ve sanatçının korunmasında en önemli yol gösterici olmalıdır: “Bir millet ki resim yapmaz, heykel yapmaz, bilimin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Oysaki bizim ulusumuz, gerçek nitelikleriyle uygarlığa erişmeye layıktır, uygarlığa erişecektir ve ilerleyecektir” Devlet, sanatı ve sanatçıyı destekleyen politikaları ürettikçe milletimiz ileri gidecektir.
Sanat kurumlarının siyasete alet edilmeksizin özgürce yönetilmesi ve bütün sanat dallarında sanatçılarımızın sosyal güvenlik haklarına kavuşmaları için gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır.
EKOLOJİ ve DOĞA HAKLARI…
Saygıdeğer Muhtarlarım ve İYİ’ler ailesinin değerli mensupları,
Bu cennet vatanın ormanları, ırmakları, doğası en önemli ziynetimizdir.
Evlatlarımıza devretmek üzere, atalarımızdan miras aldığımız bu muhteşem doğayı koruyup kollamak, sadece bir vatandaşlık görevi değil, aynı zamanda insanlık görevidir.
Hiç kimse Kaz dağlarını talan edemeyecek, hiç kimse İkizdere’deki cennet köşeye taş ocağı açamayacaktır. Doymak bilmez müteahhitler üç kuruş elektrik kârı için su yataklarımızı kurutamayacaktır.
NASA’nın bile ayakkabı ile dahi girilmemeli dediği Salda gölüne ihanet edilmeyecek, hayvanlara yapılan eziyet kabahat olmaktan çıkarılacak, hiçbir vicdansızlık cezasız kalmayacaktır.
- İLKEMİZ
ÖZGÜR BASIN…
Medya çoğulcu demokrasilerde, yasama, yürütme ve yargıdan sonra adeta dördüncü kuvvettir. Tek şart özgür ve bağımsız olabilmesidir.
Basının özgür olmadığı bir ülkede siyasetin, muhalefetin ve seçimlerin eşit şartlarda yapılabilmesi mümkün değildir. Gazetelerin, televizyonların iktidar partisinin yayın organına dönüştükleri bir ülkede özgürlükten de, demokrasiden de söz edilemez.
Siyasetin de medyadan nemalandığı bu düzen değişecek.
Medya patronlarının diğer iş kollarındaki yatırımları çok sıkı denetlenecek. Medyadaki güçlerini diğer alanlarda avantaj olarak kullanmaları engellenecektir. Gerektiğinde denetlemek için rekabet kurumu devreye sokulacaktır.
Muhalif basın ve medyanın tepesinde Demokles’in kılıcı vazifesi gören ve basın özgürlüğünün sadece iktidarı destekleyen basın medya kuruluşlarının hakkı olduğuna inanan Radyo Televizyon Üst Kurulunun yapısı ve çalışma esasları, tüm basın ve medya kuruluşlarına eşit ve objektif bakıp karar verebilecek şekilde düzenlenecektir.
- İLKEMİZ
ADİL ve ÖZGÜR SEÇİMLER…
Millet iradesinin meclise adil bir şekilde yansıyabilmesi için ilk adım olarak seçim barajı %5’e indirilecektir.
Adil ve özgür seçimlerin yapılabilmesi için seçimde yarışan siyasi partilerin ve adayların birbiriyle olabildiğince eşit şartlarda yarışması sağlanacaktır. Bürokrasinin siyasi rekabetin dışında kalması şarttır.
Kamu görevlileri hiçbir suretle seçim kampanyalarına katılamayacak, ayrıca hükümet ve belediye temsilcilerinin kamu kaynaklarını kullanarak seçim kampanyası yapmaları ihtimali sıkı yasal hükümlerle engellenecektir.
Siyasetin finansmanının şeffaflaştırılması gerek özgür ve adil seçimler, gerek siyasi etik ilkeleri için vazgeçilmez önemdedir. Bu yüzden siyasi parti ve adaylara yapılan belirli miktarın üzerindeki bağışlar yasaklanacak ve yapılan bütün yardım bağışları ile seçim döneminde yapılan tüm harcamalar şeffaflık esası gereği komu oyuna açıklanacaktır. Bahsedilen ilkelerin denetimi, bu konuda yetkili olan Anayasa Mahkemesi tarafından her seçim dönemi başlangıcında ve bitiminde yapılacak olan bildirimler üzerinden gerçekleştirilecektir.
Seçimlerin güvenliği ve adaletinin sağlanmasının en önemli yönlerinden birisi basın ve medya bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. Bu yüzden öncelikle kamu yayıncılığı yapmakta olan TRT ve Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi haber ajansı olan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu Anadolu Ajansı’nın gerek genel yayın politikalarında ve gerekse seçim özelinde gerçekleştirecekleri yayınlarda tam olarak tarafsızlığın sağlanması için gerekli önlemler ivedi biçimde alınacaktır. TRT ve Anadolu Ajansı dışında diğer medya kuruluşlarının seçimlerdeki yayıncılık anlayışlarının kamuyu bilgilendirme amacını aşar şekilde kullanılmaması sağlanacaktır.
Özgür ve adil seçimlerin bir diğer önemli unsuru olan ve yüksek hakimlerden oluşan Yüksek Seçim Kurulu da yapısı ve işleyişi itibariyle, Sistemin diğer önemli ilkesi olan “Tam Bağımsız ve Tarafsız Yargı” ilkesi güçlendikçe, çok daha güçlü, tarafsız ve adil bir şekilde, ülkedeki genel ve yerel seçimlerin özgür bir şekilde yapılmasına hizmet edecektir.
Yüksek Seçim Kurulu’nun seçime ilişkin kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabilecektir. Mevcut sistemde YSK kararları kesindir ve itiraza kapalıdır.
Seçimlerin sevk ve idaresi ile yetkili olan Yüksek Seçim Kurulu’nun yaptığı işlemler idari işlem niteliğinde olmasına rağmen, seçim uyuşmazlıklarının denetimi yargısal faaliyet ile ilişkilidir. İki işlevin niteliği ayrı olduğundan, bunların aynı organa tanınması seçim hukukunda yönetim ve denetim organlarının ayrılığı ilkesine aykırılık teşkil eder.
Mevcut Anayasa hem seçimlerin sevk ve idaresinde, hem de seçim uyuşmazlıklarının yargısal denetimde Yüksek Seçim Kurulunu münhasıran görevli ve yetkili kılmıştır.
Seçimlerin yönetiminin ve yargısal denetiminin iki farklı işlev olduğu, bu birbiri ile bağdaşmayan iki işlevin aynı kurula verilmesinin “Hiç kimse kendi davasının yargıcı olamaz” ilkesine ve kuvvetler ayrılığına aykırı olduğu aşikârdır. Kurul’un yönetsel ve yargısal işlevinin birbirinden ayrılacak biçimde iki ayrı daireye bölünmesi, yargısal nitelikli dairenin yargı organı niteliğinde açıkça tanınması ve kararlarına karşı bireysel başvuru yolunun açık tutulması, adil ve dürüst seçimler açısından gereklidir.
Ayrıca tıpkı YSK da olduğu gibi il ve ilçe seçim kurulları da yönetsel ve yargısal işlev bakımından birbirinden ayrı yapılandırıacaktır; yargısal işleve sahip kılınan kurul bir yargı organı olarak tamamen yargıçlardan oluşacak ve yönetsel işlevi olan diğer kurulun kararlarını denetleyebilecektir.
Eşit, adil, özgür seçimler güçlendirilmiş parlamentonun başlangıç noktası olmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Bunun yanı sıra partiler kanunu ve seçim kanunlarında da demokratikleşmenin gerçekleşmesine yönelik değişiklikler gerçekleştirilecektir.”