Nerede o Eski Kabadayılar?
Külhanbeyi ve kabadayı genellikle birbirine karıştırılan iki kelimedir. Çoğu zaman aynı anlamda kullanılmaktaysa da aslında farklı kavramlardır. Kabadayılık ve külhanbeylik birbirine karıştırılır. Bunları ayırabilmek için kısa da olsa ne olduklarını bilmek gerekir.
Külhan, hamamların ateş yakılan en sıcak bölümüdür. Hamamda kullanılacak sıcak su buradan geçirilir ve ısıtılır. Külhan adı verilen bu yerde eskiden evsiz barksız, işsiz, avare, serseri ve berduş takımı yaşardı. Buralara sığınır ve gecelerini burada geçirirlerdi. Hemen her hamamın külhanlarında bunlar barınırdı. Bunların bazıları müşterilerin torbalarını ve eşyalarını taşır, bazıları da hırsızlık yapar ya da zorbalık yaparak hayatlarını sürdürürlerdi. Özellikle Mimar Sinan’ın yapmış olduğu Tophane Hamamı’nın külhanbeyleri çok meşhurdu.
Külhanlarda yaşayan bu serserilere neden zaman içerisinde bey denildiği de şöyle anlatılır. Zamanında Padişahın gözdelerinden biri olan Senayi bey isimli bir nedim, itibar ve para kaybederek külhanlarda yaşamaya mecbur kalmış ve bundan böyle de külhanlarda yaşayan serserilere bey lakabı da eklenerek Külhanbeyi adını almışlardır. Bu külhanbeyleri başlarına bir Fes takıp pardesülerini ya da ceketlerini omuzlarına yanlamasına atıp, yumurta topuk ayakkabılarıyla Beyoğlu’nda nara atarak gezmeye ve insanlardan zorla haraç almaya ve her türlü zorbalığı yapmaya başlamışlardır. Bunlarla mücadele edilmişse de bir türlü önleri alınamamıştır.
Kabadayılık ise külhanbeyliğin tam tersine şehirlerin şövalyeleri gibidirler. Kendilerine has racon kesen, gerçek anlamda bey ve efendi insanlardır. Kimseye küfür etmezler, kibar ve asil davranışlar sergilerlerdi. Birbirlerine çok aksi bir durum olmadıkça çok saygı gösterirlerdi. Günümüzün modern Robin Hood’larıydılar bir anlamda. Fakir fukara babası ve kimsesizlerin hamisiydiler. Özellikle kötü ve gayri meşru yollardan para kazanan tiplerden haraç alırlar ve aldıkları bu haraçları yaşadıkları semtin fakir ailelerine dağıtırlardı. Genellikle ticaretle geçimlerini sağlamaya çalışsalar da kazançları masraflarını karşılayamazdı. Zira her akşam sofra kurarlar ve çok sayıda misafir ağırlarlardı. Bu misafirlerin her akşam ağırlanması da iyi bir gelir elde etmekle mümkündü. İşte bu yüzden gayri meşru alemin haracını alırlardı.
Sürekli olarak pardesü giyerlerdi. Çünkü pardesünün altında silah, kama ve saldırma denilen bir kama türü, söğüt yaprağından bir bıçak veya sustalıları bulunurdu. Mecbur kalmadıkça silahlarına davranmaz Osmanlı tokadı denilen tokatla karşılarındakini yere indirirlerdi. Ancak külhanbeylerinde böyle bir durum olmazdı. Onlar hemen silahlarına sarılırlardı. Mümkün mertebe kavgadan uzak durmaya çalışır ve her sorunu akil bir davranışla çözmeye ve kavgayı önlemeye çalışırlardı.
Kabadayı aynı zamanda mahallesinin ve semtinin asayişinden de sorumlu tutardı kendisini. Külhanbeylerinin veya başka uğursuz takımının mahalleye girmesini önler, eğer girmişlerse onları def ederdi. Mahalledeki anlaşmazlıklarda hakem olur, tarafların problemlerini adilane bir şekilde çözerlerdi. Serseriliğe özenen gençleri doğru yola sokmaya çalışır, işsiz gençlere iş imkânı sağlayabilmek için varlıklı olan mahalle sakinlerinin onlara iş vermesini sağlardı. Sünnet olması gereken ama fakir olan çocukların sünnetlerini yaptırır, yoksullara aş ekmek temin etmeye çalışırlardı.
Cumhuriyetle birlikte külhanbeylik kavramı kabadayılık kavramıyla daha çok karıştırılmışsa da kabadayılık uzun süre ağırlığını muhafaza etmiş ama son yıllarda kabadayılık da tarihe karışmıştır. Bu gün biraz sonra anlatmaya çalışacağım bildiğim kabadayılardan eser kalmamıştır. Külhanbeylik de yerini mafya özentiliğine bırakmış ve bir sürü mafya çeteleri türemiştir. Kabadayılıkta bırakın zehir satmayı, içmek dahi hoş görülmeyen bir davranış biçimi iken zamanla külhanbeylikten mafyalığa dönüşle birlikte uyuşturucu, kadın ticareti ve bir sürü gayri ahlaki ve pis işler yapılmaya başlanmıştır. Ki, bunlar yer altı dünyasını kendi aralarında paylaşmışlar ve tıpkı Amerika’daki eski gangsterler gibi görev bölümü yapmışlardır. Kimi uyuşturucu, kimi insan ticareti ve kimi de kumarhane gibi karanlık ve insanlık dışı işleri aralarında bölüşmüşlerdir.
Kabadayılar oldum olası bu karanlık ve yer altı dünyası işlerine karşı çıkmışlar, mahallelerini ve semtlerini bunlardan korumak için büyük mücadeleler vermişlerdir. Bu yüzden de bu çetelerin hain saldırılarına hedef olmuşlar, öldürülmüşler ya da kabuklarına çekilmeye mecbur bırakılmışlardır. Türkiye’nin diğer illerinde bu durum geçmişte nasıldı bilemeyeceğim ama Adana bu konuda müstesna yerlerden birisiydi. O kadar çok gerçek anlamda Kabadayı çıkmıştır ki bu topraklardan her birinin hayatı gerçekten bir romandır. Eğer bir gün fırsatım ve zamanım olursa aşağıda hatırlayabildiğim gerçek kabadayıların öykülerini yazmaya da çalışacağım.
İnce Memet, İnce Cumali, Asfalt Rıza ve Süleyman Sırrı Prodan, Hamza Abacolor, Köylü Mithat, Karikatür Duran, Melez Ahmet ve daha bir çok Kabadayı bildiğim kadarıyla bugün yaşamıyorlar. Bunlardan birçoğu mahallemizin ağabeylerinden güzide insanlardı. Hatta Yılmaz Güney’in kabadayı filmlerinde örnek aldığı kabadayı ise Karikatür Duran’dı. Adana’nın Hürriyet mahallesinin içinde daha da küçük bir yer olan Karalar mahallesinden çıkma, yaz kış bembeyaz takım elbise ve ipek gömlekler giyen gayet kibar, yüreği ve bileği güçlü bir adamdı. Yakinen tanıma fırsatı bulduğum için kendimi şanslı addederim.
Özetle, bugün Kabadayılık tarihe karışmış, külhanbeyliğin yerini ise Sicilya mafyaları özentisi mafya gurupları almıştır. Bu durum da (siyasi nedenlerle yazmıyorum) her zaman adaletin ve güvenliğin hakkaniyetle sağlanamadığı dönemlerde hortlamıştır.
Mafyasız ve adaletli günler dileğiyle.