Ne Zaman Ki İnsanlar Tekerlekten Hızlı Dönmeye Başladı…
Eskiden bir insanın sözü senetti. Verilen bir söz, tutulmazsa insanın yüzüne bakamazdı. Dostluklar sağlamdı, güven bir kere inşa edildi mi kolay kolay yıkılmazdı. İnsanlar bir duruş sahibiydi; bir çizgi çeker, o çizgiyi bozmazdı. Ama ne zaman ki insanlar tekerlekten hızlı dönmeye başladı, işte o zaman dünyanın tadı kaçtı.
Dönmek… Ama hangi anlamda? Eskiden dönmek bir yolculuğun, bir arayışın ifadesiydi. Mevlâna’nın semâsında dönmek, kendini bulmaktı. Ama şimdi dönenler başkalaşan, rüzgâr nereden eserse o tarafa savrulanlar oldu. Değerler bir gecede değişir, dostluklar çıkarla ölçülür oldu. Dün savunduğunu bugün reddeden, dün yanında yürüdüğüne bugün sırt çeviren insanlar çoğaldı.
Ne kadar hızlı dönerse, o kadar güçlü olacağını sananlar var. Oysa ki insanın kim olduğunu belirleyen, nereye döndüğü değil, nerede durduğudur. Rüzgârın yönüne göre hareket eden, her gün başka bir fikirle uyanan, menfaat neredeyse oraya kayanlar çoğaldıkça güven kayboldu. Dostluklar göstermelik, sadakat geçici oldu.
İnsanlar artık bir gün başka, bir gün başka… Çıkarları değiştikçe kimlikleri de değişiyor. Gözünün içine bakarak seni savunan, ertesi gün karşına geçip seni eleştiriyor. Dün “kardeşim” diyen, bugün en büyük rakibin oluyor. Duruş yok, tutarlılık yok.
Oysa insanın değeri, rüzgâra kapılmadan, menfaatlere boyun eğmeden aynı kalabilmesindedir. Zor zamanlarda nasıl davrandığındadır. Çünkü insanın kim olduğu, en çok da fırtınada belli olur.
Dönenler dönebilir, ama unutulmamalıdır ki hızla dönen bir şey eninde sonunda devrilir. Biz ise devrilmemek için sabit bir noktada, değerlerimize tutunarak kalmalıyız. Çünkü sadakatin, dostluğun, ahde vefanın değerini bilenler için dünya hâlâ güzel bir yer.