Ne umduk, ne bulduk…
Milli Takımımız için her şey çok iyi başladı, henüz 2’nci dakikada gol ile maça başladık, futbol bu içinde her sonuç var ama grubun en “ağır abilerini” yenmişsin, erken golü de bulmuşsun, “köy takımı” hüviyetinde bir takıma evinde puan veriyorsun. Milli Takımımızın yediği ilk iki golde Ozan Kabak faciasıydı. Oynadığı ligi inkar eden bir stoper, hamlesiz kaldığı ve yanlış pozisyon aldığı ilk golde 40 metre rakibin arkasından koşması evlere şenlikti. Amatör küme maçlarında bile rakip seni geçerse “arkasından koşma kademeye gir” derler. İkinci golde ise topu benim evde TV’den seyrettiğimden daha iyi seyretti. En azından sahanın içinden maçı daha net izledi. Uzun top atma becerisi de tartışılır ama oynadığı ligi düşününce fazla da bir şey demek istemiyorum. Erken golün sahibi Kenan’ın ise gol sevincindeki deparı dışında deparını ve oyuna katkısını göremedim.
Takım olarak moral motivasyon üst düzeyde ama biz takım olarak rakibe göre top oynuyoruz. Hollanda ve Norveç takımlarının kalibresi bize vites yükselttirdiği gibi motivasyonda tavan da yaptırdı. Söz konusu takımlar dünya futbolunda tanınan, oyuncusundan sistemine kadar herkes tarafından bilinen takımlar, futbolcularının özellikleri biliniyor ve ona göre önlemler alınıyor. Letonya takımı ise kapalı kutu, en iyi topçusunun İsviçre ligi ekiplerinden Sion’da oynayan Robert Uldrikis, olduğunu TV’de spiker söyledi. Türkiye maçı, sıradan topçulardan oluşan bir takımın, ismi duyulmamış futbolcularının kendilerini gösterebilecekleri iyi bir pazar, iyi mücadele ettiler, maçtan kopmadılar. Gruptaki ilk puanlarını da aldılar. Umarım bu kaybedilen iki puana muhtaç kalmayız. Her şey çok iyi giderken, neden zorlaştırırız ki… Üst üste 3 maç oynadık, “yorgunduk”, “hala lideriz” falan bunlar beni tatmin etmiyor. 2002 yılında Dünya Kupasında yarı final oynayan, 2008 Avrupa Şampiyonası’nda üçüncülük maçı oynayan jenerasyona yakın kabiliyette ve iyi bir ekip var. Hatalarımız olacak ama bunları ben bile birkaç gün önce görüp şöyle yazmışım;
“Gruptaki en iyi iki takımdan 6 puan aldık. Ben de dahil Letonya maçını “çantada keklik” görüyoruz. Letonya’ ya karşı takım savunmasından daha çok, takım olarak hücum yapacağız, Letonya savunmada kalacak, aman dikkat diyelim, denizi geçiyoruz derede boğulmayalım. En tehlikeli maçlar, garanti olarak görülen maçlar ve rehavet sonrası oynanan maçlardır.”
Şu ana kadar grupta aldığımız iki önemli galibiyetin anlam ifade etmesi için kazanılması gereken bir maçta 2 puan kaybettik, galiba biz ülke olarak her şeyi “şansa” bağlamayı seviyoruz. Bence bu maçtan kendimize dersler çıkartarak, eksik yönlerimizi gidermeli, bir an önce turnuva takımı niteliğine bürünmeliyiz.
Ben demiştim demek bizler için çok alışılmış bir klişe ,her yorumumda Türk milli takımımızın (Bazılarına göre BİZİM ÇOCUKLAR) kendisine ait bir oyun şablonu olmadığını ve sadece o güne göre bir oyun oynadığını belirtmiştim. Bu bilgilere bir de Caner gibi zamanı geçmiş bir meyva gibi tadı tuzu olmayan, aşı yapılmasına rağmen tutmayan ayva ağacı gibi ortada dikilen kazanılan penaltıyı gole çevirmekten başka bir meziyeti olmayan. Sürekli hatalı pas yapan bir santrafor ve yıllardır Türk futbolunun üst düzey futbolcusu ve teknik adamı diye Türk halkına yutturulan istenen Şenol Güneş ile ancak bu kadar olurdu. Ve oldu. Herkes kendi futbol bilgisine göre birşeyler söyleyebilir ancak sadece aynı adamlardan oluşan bir kadro ile her maçı alabileceğini düşünen ve aynı oyuncuları sonradan oyuna dahil ederek farklı sonuçlar alabileceğini hayal eden Teknik direktör rolündeki ŞAHSI Einstein’e havale ediyorum.
Resmen derede boğulduk. Umarım bundan ders çıkarırız.
Ben takım üç gol atmışken bile her an gol yiyeceğimizi bekliyordum.Üç maçta da kaleciye çok geri pas verdik.Yazdığın gibi başta Ozan çok hata yaptılar.Konuşucu da tedirgindi ki…bu kez hiç “Bizim Çocuklar” demedi.