“Montrö kırmızı çizgimizdir” diyen Bahçeli: “Bunlar denizci değil, denizcilerin ve denizciliğin yüz karalarıdır”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Montrö Boğazlar Sözleşmesi Lozan Antlaşması’nın tamamlayıcısı bir halkası, ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda bizim kırmızı çizgimiz. Kaldı ki hiç kimsenin de Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışmaya açtığı, feshedelim dediği falan da yoktur… Vehimlerinin ve gizli emellerinin esiri olan 104 emekli amiral Türk demokrasi tarihinin kara bir lekesidir…4 Nisan bildirisinin görünmeyen imzası Kılıçdaroğlu’na aittir… İP’in Başkanı ise 104 emekli amirali zevzeklikle, yani gevezelikle suçlamıştır. Bu ifadeler hüsran vericidir” dedi. Bahçeli, imzacı emekli amiraller için de “Bunlar denizci değil, denizcilerin ve denizciliğin yüz karalarıdır” yorumunu yaptı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli’nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
MONTRÖ KIRMIZI ÇİZGİMİZ: Önce 126 eski büyükelçinin sorunlu ve şüpheli bildirisi yayımlanmıştır. Bunlar arasında yer alan, parti üyemiz ve Aydın eski milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nu kesin ihraç talebiyle ve tedbirli olarak Disiplin Kurulu’na sevk ettik. Yani şaşmaz ve tartışma kabul etmez irademizi gösterdik. Montrö tartışmaları, Kanal İstanbul anlaşmazlıkları derken, Türkiye 4 Nisan’da 104 emekli amiralin bir nevi muhtırasıyla sarsılmıştır. Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi Lozan Antlaşması’nın tamamlayıcısı bir halkası, ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda bizim kırmızıçizgimiz, Karadeniz’in barış ve istikrar güvencesidir. Kaldı ki hiç kimsenin de Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışmaya açtığı, feshedelim dediği falan da yoktur. Türkiye’nin kendi egemenlik sahasında iç deniz yolu açmasının Montrö’yle nasıl bağı kurulmaktadır?
104’LÜKLER BÜYÜK BİR SUÇ İŞLEMİŞLERDİR: Bu zorlama, zekâ özürlü yaklaşımın failleri herkesi kendileri gibi aptal ve ahmak mı zannediyorlar? Vehimlerinin ve gizli emellerinin esiri olan 104 emekli amiral Türk demokrasi tarihinin kara bir lekesidir. Bu lekeyi temizlemek demokrasinin, hukukun ve milli iradenin tarihe karşı namus, şühedaya da vefa borcudur. Dünyanın olağanüstü bir dönemden geçtiği, ülkeler arası cepheleşmenin derinleştiği, Türkiye’ye yönelik husumet bloğunun kalabalıklaştığı bir zaman aralığında, demokrasi düşmanlarına yeşil ışık yakan, gel gel yapan 104’lükler büyük bir suç işlemişlerdir. Bu suç cezasız kalamaz, kalmayacaktır. Hayret etmemek elde değildir, mavi vatanımızı bu çürüklerle nasıl savunmuşuz? Milli egemenlik haklarımızı bu darbe sevdalılarıyla nasıl muhafaza etmişiz? Bu 104 emekli amiral bozuntusunu bir araya getiren, ortak bir bildiriye imza attıran, gece yarısı muhtıra içtimasına sokan asıl motivasyon nedir? İplerini tutan zihniyetin eşkâli ve robot resmi kimleri göstermektedir?
DENİZCİLİĞİN YÜZ KARALARI: Üzerinde durulması ve sorgulanması gereken bir diğer muamma ise şudur: Mezkur kokuşmuş bildiri, günü birlik ve lokal bir tepki midir? Bir tür kripto haberleş midir? Yoksa zincirleme bir reaksiyonun ilk etabı mıdır? Bir süredir ülkemizin maruz kaldığı siyasal ve ekonomik sorunlar birbiriyle ilgisiz ve kopuk değil, aynı karanlık amaca, aynı kriz güzergâhına ortaklaşa, yalnızca farklı yollardan ulaşma gayretidir. Bize göre 4 Nisan çıkışını detaylarıyla ele almak şarttır. Bunlar denizci değil, denizcilerin ve denizciliğin yüz karalarıdır. Söz konusu muhtıra, emeklilikte canı sıkılan, aksiyon arayan, biraz da adımızdan söz ettirelim diyen bir grup meczubun işi değildir. Bunları deniz nasıl tutuyorsa, hukuk da öyle tutmalı, netice itibariyle cüretlerinin bedelini ödemelidirler. Gece yarısı bildirisi neyin nesi, hangi mihrakların sesidir? Bu aklı kim vermiştir? Sağır odalardaki müşahitler kimlerdir? Bu emekli amirallerin madem bazı konularda düşünce ve itirazları vardır, o halde resmiyette faal halde olan 106 partiden birisine katılarak sabahtan akşama kadar ahkam kesip laf salatası yapmalarının önünde esasen bir engel olmayacaktır. Her zeminde görüşlerini anlatabilmelerinin önü açıktır. Televizyonları rahatlıkla kullanma hakları vardır. Akşamları farklı televizyon ekranlarında sahnelenen tartışma programlarında 3 ya da 4 emekli askeri görmek adeta moda, adeta alışkanlık haline gelmiştir. Ne var yani, bunlara 104 kişi daha eklenebilir, 104’ü de sırayla boy gösterebilirlerdi. Bazı sözde hukukçular ve çarpık siyasetçiler diyor ki, emekli amirallerin yayımladığı açıklama bir darbe çağrısı değil, tam tersine bir demokrasi çağrısıdır. Neymiş, düşünce ve ifade özgürlüğüne saygı esasmış. Bu çağrı bal gibi darbe çağrısıdır. Bu bildiri demokrasiyi hedef alan torpidodur.
4 NİSAN BİLDİRİSİNİN GÖRÜNMEYEN İMZASI: Kılıçdaroğlu 4 Nisan bildirisine karşı duruşuyla da bizi şaşırtmadı. Be hey kendini bilmez, be hey demokrasiden bihaber; 4 Nisan bildirisinin neresi sahte gündemdir? Sahte olan sen misin yoksa gündem midir? Ekmeğimize kan doğramak isteyen darbe meraklılarına daha hangi hallerde tepki göstereceksin? Soğan, patates, patlıcan kadar; milli iradenin onuru, hayat ve varlık hakları yok mudur? Kılıçdaroğlu’nun iskelesi hasarlıdır, rotası savruktur, dümeni kırıktır, pusulası bozuktur, çarmığı kopuktur, halatı kesiktir, güvertesi göçüktür, zihniyeti batıktır. 104 emekli amiral arasında bulunan ve güney sınırlarımızda PYD’nin olmasını isteyen muhtıracı Türker Ertürk’ü CHP’ye alan, parti saflarına katan, heyecanla yakasına rozeti takan kimdir? CHP yönetimi bir kere daha demokrasiyle ters düşmüştür. Bir kez daha darbe hasreti çeken çapulcularla birleşmiştir. Ve 4 Nisan bildirisinin görünmeyen imzası Kılıçdaroğlu’na aittir. CHP’li bir Grup Başkanvekili de emekli amiralleri kastederek, ‘vatansever eleştirileri tebrik ediyorum’ diyecek kadar alçalabilmiş ve seviyesizliğin markası olmuştur. Türk milletine parmak sallamanın adı ne zamandır vatanseverlik olarak tanımlanmaktadır? Bu dil kepaze bir dildir, bu dil zehir ve zillet dilidir. Darbe dönemlerinin asil kadrosu olan Öztraklar’ın CHP’ye yuvalanmış bugünkü temsilcisi de diyor ki ‘amirallerin açıklamasından darbe çıkarmak olsa olsa sivil darbecilere mahsus bir özelliktir.’ Bu tiplerin alameti farikası; utanmaz bir yüz, yaşarmaz bir gözdür. Kemal Derviş’le dar alanda kısa paslaşmalar içinde olan Öztrak’ın aldığı kripto bir mesaj mı vardır? 4 Nisan bildirisine tepki göstermek, itiraz etmek için daha neyin olması beklenmektedir? CHP yönetimi, demokrasi için ağır bir tehdittir. CHP yönetimi, Türkiye siyasetinin ayrık otu, çıbanbaşıdır. CHP yönetimi, darbeci genetiğini, cuntacı özelliklerini saklamakta beis görmeyen faziletsiz, faşist ve fuzuli bir zihniyetten başkası değildir.
ZEVZEK ARIYORSA ETRAFINI KOLAÇAN ETMELİ: İP yönetiminin trajik ve tenakuz dolu açıklamaları ise rezaletin daniskasıdır. Hatta 104 emekli amiralin içinde İP’li bir yöneticinin de bulunması tam bir suçüstü halidir. İP’in bir milletvekili ‘bu metinden darbe çıkmaz’ derken, bir başka yöneticisi ‘bildiride kullanılan dilin rahatsız edici’ olduğunu ifade etmiştir. Hıyarım var diyene tuz alıp koşan İP’in Başkanı ise 104 emekli amirali zevzeklikle, yani gevezelikle suçlamıştır. Bu ifadeler hüsran vericidir. Yani demokrasiyi karalamak, kundaklamak ve kapısına kilit vurmak için alt yapı çalışması yapan 104 şuursuz sadece gevezelik mi yapmıştır? Bu nasıl bir açıklamadır? Bu nasıl bir lakaytlıktır? İP’in Başkanı, zevzek arıyorsa, önce etrafını kolaçan etmelidir. Şu anda Meclis grubunda değil, parti yönetiminde bu zevzeklerden bol miktarda bulunmaktadır. 4 Nisan bildirisine zevzeklik demek asıl ve su katılmamış zevzekliktir. Darbe heveslileri zevzek değil, zillettir, zelildir, demokrasi muhalifidir. CHP ile İP tencere kapak misali, yuvarlana yuvarlana birbirlerini bulmuşlardır. 4 Nisan bildirisine karşı milletin yanında duramayanlar, zulmün yanındadır. 4 Nisan bildirisine karşı, amasız fakatsız cümle kuramayan kim varsa; PKK ittifakında kucaklaşan, terörist Demirtaş’a övgüler yağdıran, FETÖ’ye toz kondurmayan siyasi kadavralardır. Cumhur İttifakı olarak Allah şahit bunlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz.
TERBİYESİZLİK, EDEPSİZLİK: Milli Savunma Üniversitesi müfredatından Atatürk İlke ve İnkılap Tarihi dersi kaldırıldı dediler, yalan üstüne yalan ürettiler. Bir tuğamiralin cüppeli bir fotoğrafı üzerinden saldırdılar, oysaki açılan soruşturmayı görmezden geldiler. Bir tümgeneral kandil mesajı yayımladı diye yaygara kopardılar, çuvalladılar, yaş tahtaya bastılar. Kandil mesajı paylaştı diyerek bir kahraman askerimize iftira atmak tek kelimeyle adiliktir, terbiyesizliktir, edepsizliktir. Demokrasiye kefen biçenler, sandıktan ümidini kesip sokağa oynayanlar, beyhude yere heveslenmesin, çünkü kursakları yarım kalmış karanlık heveslerle doludur, gerekirse, zamanı gelirse yenileri de eklenecektir. Demokrasi onurumuzdur, milletin emaneti baş tacımızdır. Onurumuza leke düşürmeyeceğiz, milletin emanetlerine haram ve hain elleri dokundurmayacağız.
ANAYASA MAHKEMESİ KAPISINA KİLİT VURULMALI: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan, 17 Mart 2021 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne gönderilen HDP’nin temelli kapatılması hakkındaki iddianame eften püften bahanelerle 31 Mart 2021 Çarşamba günü iade edilmiştir. Gerekçe olarak usul eksiklikleri gösterilmiştir. Terörle mücadele kararlılığının zirve yaptığı, kahraman güvenlik güçlerimizin can pahasına mücadele ettiği bir süreçte, Anayasa Mahkemesi’nin HDP’yi arkalayan ve kollayan tutumu bizim nazarımızda hükümsüz, milli vicdanda yok hükmündedir. Dağda elde edilen stratejik ve tarihi üstünlüğü, TBMM’de kaybettirmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Anayasa Mahkemesi adil ve hakkaniyetli bir karar vermemiştir. Bu mahkeme üyelerine soruyorum; bu aziz vatanda bulunmamızın da usul eksiklileri var mıdır? Bölücü terörle mücadelenin usul sorunlarını da tespit ettiniz mi? Bugün HDP iddianamesini, usul eksikleri var diyerek gerisin geriye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na iade eden zevat, bir saatliğine de olsa dağda, ovada ya da sınır ötesinde hainlerin karşılarına çıkabilecek yürekliliği gösterebilecekler midir? İddianame kapsamında yok şurası olmamış, yok burası eksik kalmış diyen Anayasa Mahkemesi’nin başkan ve üyeleri bunu gidin de şehit analarına anlatın, yetim yavrulara söyleyin, dul kalan gelinleri ikna edin. Biz millet ne diyorsa ona göre hareket ediyoruz. Biz aziz şehitlerimizin kemiklerini sızlatmamanın derdindeyiz. Milletin çığlığına bigâne kalan, HDP’ye zaman kazandıran Anayasa Mahkemesi’nin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü umursamadığını, böylesi bir hassasiyeti de taşımadığını görüyoruz. Halen Anayasa Mahkemesi Başkanlığı makamını işgal eden şahsın, geçmişte Polis Akademisi Başkanıyken, 1 Ağustos 2009 tarihindeki PKK açılımına nasıl ev sahipliği yaptığını, 12 kötü adamı nasıl ağırladığını, o görevdeyken hangi şaibeli işlere karıştığını biz gayet iyi biliyoruz. O tarihlerde Polis Akademisi’nde sözde Kürt Çalıştayı düzenleyen zat bugünün Anayasa Mahkemesi Başkanı’dır. Bu şahsın HDP duyarlılığı, ihanet ve çözülmeye teşneliği yeni bir vaka değildir. Anayasa Mahkemesi’nin mevcut haliyle milletimizin vicdanında karşılığı yoktur ve Mahkeme Başkanı’nın tarafsızlığı söz konusu değildir. Bu mahkemenin kapısına kilit vurularak yeni baştan yapılandırılması bir adalet, siyaset ve demokrasi sorumluluğudur.
ANAYASA MAHKEMESİ DEVAM EDEMEZ: Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi’nin bir darbe mirası olduğu ortadadır… Anayasa Mahkemesi ayet hükmü değildir. Zamanın ruhuna, milletimizin beklentilerine müzahir şekilde yapısı değişebilecek, daha verimli, daha etkin çalışması sağlanabilecektir. Hiç kimse bize durum hatırlatması yapmasın, biz neyin ne olduğunun farkındayız. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi bugünkü haliyle devam edemez, inandırıcılığından ve güvenirliğinden bahsedilemez. Türk milleti yeni ve tarihi özelliklerine uygun bir yüksek mahkeme kurmaya muktedirdir, buna da hakkı vardır. Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasıyla ilgili teklifimizi sulandırmaya çalışanları, bu görüşümüzün yalnızca bizi bağlayacağını ifade edenleri şaşkınlıkla izlediğimizi, alayının sözlerini not ettiğimizi, sırası geldiğinde önlerine koyacağımızı herkesin bilmesinde yarar olacaktır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iade edilen iddianameyi vaki eksiklikleri gidererek süratle Anayasa Mahkemesi’ne tekrar göndereceğini, usul açısından ilgili mahkemenin iddianameyi iade hakkının artık bulunmadığını açık seçik ifade etmek isterim. PKK’nın siyaset ayağı HDP kapatılmalıdır. Bölücülüğe neşter vurulmalıdır. Terörün kökü kurutulmalıdır. Hainlere merhamet mazlumlara ihanettir.
HODRİ MEYDAN: CHP’nin HDP’nin kapatılmasına karşı çıkması, dokundurmam diye feryat figan etmesi sonuçsuzdur, adalet terazisi zilletin ağırlığını asla çekmeyecektir. Kılıçdaroğlu çok meraklıysa, olağanüstü kongreyi toplamalı, HDP’nin CHP’ye katılımını sağlamalıdır. Hodri meydan, cesareti varsa buyursun denesin, HDP’yle yasak ilişkiyi resmi bir birlikteliğe dönüştürsün, elbette bunun vebaline de sonuna kadar katlansın.
DERTTE YOKLAR AMA SIRA İSTİSMARA GELDİ Mİ…: Türkiye’yi kötü göstermek için fırsatçılık yapan, ahlaksızca ganimet avcılığına soyunan siyaset virüslerini, sorarım sizlere, kul affeder mi? Millet hoşgörür mü? Allah bağışlar mı? Neredeyse Türkiye’nin hastalıktan kırılmasını, siyasi ve ekonomik kaosa düşmesini, demokrasi dışına sapmasını heyecanla bekleyen, mesela CHP’nin, mesela İP’in, mesela HDP’nin ülke ve insan sevgisinden bahsedecek sütü ve lokması helal tek bir kişi var mıdır? Dertte yoklar, tasada yoklar; çilede yoklar, sıkıntıda yoklar; ama sıra istismara geldi mi, sırayı iftira yarışı aldı mı, bunların teker teker gizlendikleri deliklerinden çıktığını herkes görmekte ve bilmektedir. Biz, öylesine adil ve müşfik bir vicdana sahibiz ki, COVİD-19’u polemik konusu yapıp silah gibi kullananlara bile sağlık, sıhhat ve selamet dilemekten tereddüt etmedik, etmeyiz, bundan sonra da etmeyeceğiz. Çünkü biz onlar gibi olmayacağız. Onlar gibi küçülmeyeceğiz.