Misafirlik
Çok yıllar önce Almanya’dan bu gün hiç biri hayatta olmayan halamın çocukları tatil için Adana’ya geldiklerinde bizim için bayram havası eserdi. Çünkü halamın çocukları en küçükleri hariç ağabeylerimizdi ve kahramanlarımızdı. Hep onların öyküleriyle beslenmiş ve büyümüştük. Ne zaman başımız sıkışsa “ağabeylerimiz var nasılsa” diye güvende hissederdik kendimizi. Ağabeylerimiz de maddi ve manevi olarak her türlü yanımızda olurlardı. Tabii ki bunda halamın kardeşlerine ve kardeşlerinin çocuklarına taparcasına sevgisinin etkisi çok büyüktü. Ağabeylerimiz geldiğinde bütün sülalenin gençleri bir araya gelir sabahlara kadar süren çok güzel sohbetler olurdu. Vaktin nasıl geçtiğini bilmez, ertesi gün de uykusuzluktan bitap düşerdik. Ama “öff” demezdik, çünkü onlar bizim kahramanlarımızdı. Nurlar içinde uyusunlar.
Yine bir yaz günü büyük amcamın oğlu bir numaralı Mehmet Nuri Ağabeyimin (dedemin adı olduğu için her evde bir tane Mehmet Nuri vardı ve bunları numaralamıştık) evinde toplanmış, pür neşe sohbet yapıyorduk. Vaktin nasıl geçtiğinin farkına dahi varmamış, her birimiz yüksek seslerle konuşurken Mehmet Nuri ağabeyimin annesi Nazife yengem uykulu gözlerle salona girdi ve “Ellerin misafirleri türkü çığıra çığıra evlerine gitti. Hadi herkes evlerine” dedi. Hep birlikte gülüştük ve biraz sonra da hiçbir şekilde yengemize kırılmadan evlerimize dağıldık. Zira yengem haklıydı, misafirliğin de bir zamanı vardı ve o zaman geldiğinde herkes evine dönmeliydi.
Ülkemiz de Türk ulusunun şanına yakışır bir şekilde yıllardır Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapmaktadır. Gerçek bir demokrasinin olmadığı ülkelerinde emperyalist güçlerin de tezgâhıyla başlayan iç savaş sonrasında sayıları tam olarak bilinmemekle birlikte milyonlar olduğu söylenen Suriyeliler ülkelerinden kaçarak ülkemize sığınmışlardır. Bunlardan bir kısmı diğer Avrupa ülkelerine gitmek istemişse de medeniyetin beşiği olduklarını söyleyen tek dişi kalmış canavarların ülkeleri bu insanları ülkelerine almamıştır. İnsan kaçakçılarının akıl almaz metotlarla kaçak olarak götürdükleri çok sayıda masum çocuk ve kadın maalesef hayatlarını yitirmişlerdir. Bu insanlık dramı karşısında ülkemiz bu mülteciler için bir kurtuluş simidi olmuştur.
Tam olarak bilgi sahibi olamamakla birlikte söylentilere göre bu mültecilere her ay düzenli olarak maaş verilmekte, okullara sınavsız olarak alınmakta ve vatandaşlık verilmektedir. Bu söylentiler ne kadar doğru bilemeyeceğim ama kentimizde birçok Suriyelinin iş güç sahibi olduğu ve iş yerleri açtığı da bilinen bir gerçektir. Hatta otomotiv sektöründe bir kaportacı atölyesi açtıkları ve burada iş arayan bir Türk yurttaşı gence “Biz yabancı çalıştırmıyoruz” dedikleri de acı bir gerçektir. Yani misafirlikten ev sahipliğine doğru adım adım geçilmektedir. Utanarak ve üzülerek yazıyorum ki, her köşe başında ve her Trafik ışıklarında Suriyeli dilenciler mevcuttur ve bu yerler onlar tarafından ele geçirilmiştir. Hatta para karşılığı fuhuş yaptıkları da her yerde anlatılmaktadır.
Bir başka benzer tehlike de kapımıza dayanmıştır son aylarda. Afganistan ve Pakistan’dan da ülkemize kaçak girişler her geçen gün görülmektedir. Özellikle Afganistan’da Taliban’dan kaçan çok ciddi boyutlarda mültecinin kaçak olarak ülkemize girdiği de acı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Sevgili dostlarım bu gidişle önümüzdeki birkaç yıl içinde ülkemizdeki yabancı uyruklu insanların sayısı 10.000.000’u yazıyla da on milyonu geçecektir. Buradaki en büyük tehlike bu gelen insanların savaştan ve Azrail’den kaçıp geldikleri gerçeğidir. Buraya gelen insanların kaybedecek bir şeyleri kalmadığından ülkemizde her türlü hayatta kalmak mücadeleleri olacaktır. Hani teşbihte hata olmaz ama “Ölmüş eşek kurttan korkmaz” diye bir atasözümüz vardır ki bu duruma cuk diye oturmaktadır. Bu insanlar yaşam savaşı vermektedirler ve çok acı ve ızdırap çektikleri de bir insanlık ayıbı ve gerçeğidir. Ama ülkemizde sürekli olarak kalmaları halinde çok değil on sene sonra karma bir nesil türeyecek ve Türk ırkının genetiğiyle oynanacaktır. Bu da Türk Ulusunun birlik ve bütünlüğüne vurulabilecek en büyük darbedir. Bir ülkeyi yok etmek isteyen emperyalist güçler önce o ülkelerin kültürleriyle ve sonra da genetikleriyle oynar ve zaman içerisinde iç savaşlar çıkartır ve sonra da “Demokrasi getirmeye geldik” diye işgal ederler.
Gerçi Atatürk’ün Laik, demokratik ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle kurulmuş sağlam Cumhuriyetimize saldırmaya kimsenin gücü yetmez ama bunlar da yabana atılacak sorunlar değildir. Ülkemizin yöneticileri şüphesiz ki bu durumları bizden iyi biliyor ve tedbirlerini de alıyordur. Ama sade bir yurttaş olarak hatırlatmak gereğini duyuyorum.
Misafirlik de bir yere kadardır. Bakın, ülkenizde seçim hazırlıkları var ve her şeyin normale döndüğü söyleniyor. “ELLERİN MİSAFİRLERİ TÜRKÜ ÇIĞIRA ÇIĞIRA EVLERİNE DÖNDÜLER, LÜTFEN SİZLER DE DÖNÜN EVLERİNİZE.”