Kimler Geldi, Kimler Geçti?
Yılların yıpratamadığı sanatçı Ajda Pekkan’ın unutulmaz şarkılarından birinin sözleridir yazımın başlığı. Şarkıda anlatılan kimler geldi, kimler geçti bir insanın yaşamındaki aşklardan bahsetmektedir. “Hayatımdan kimler geldi, kimler geçti ama hiç birisi senin kadar sevilmedi” derken hayatındaki son sevgilisine hitap etmektedir şarkıyı yazan. Pek de güzel söylenmiş bir söz gibi gelir bana hep. Zira bir insanın hayatından birçok aşk, birçok sevgi ve sevgili geçmiştir. Ama sonuncusu için durum aynı şarkıdaki gibidir. Hiç birisi onun kadar sevilmez. Eğer onun kadar sevilmiş olsaydı zaten o olmaya devam ederdi ve yenisi hala gelmemiş olurdu.
Kendi içimizde samimi olarak düşünür ve samimiyetle itiraf edersek söylediklerimin pek doğru ve biraz da pervasız olduğunu görürüz. Mutlaka hayatımızdan bir veya daha çok insan gelmiş ve geçmiştir. Ve hep en sonundakine, yani şimdikine, yani hala yanımızdakine demez miyiz bu sözü. “Hayatımın son aşkısın ve sonsuzluğa kadar hep yanında olacağım” diye. Hiç yanımızdan gitmiş olan sondan bir önceki sevgilimize “hiç birisi senin kadar sevilmedi” der miyiz? Ha, belki de pişmanlıklar içindeki bir ruh haliyle diyebiliriz belki de. Gerçekten onun yerini hiç kimse dolduramamış da olabilir. İşte böylesi bir çelişkiler yumağını önce açmaya sonra da sarmaya çalışıyorum akşamın karanlığında.
Bir yandan da televizyonda çok beğendiğim ve sağlıklı dönemlerimde aktif siyasetle uğraşırken aynı hedefe birlikte yürüdüğüm bir siyasetçiyi izliyor ve bir yandan da dinlemeye çalışıyorum. Büyük bir keyifle bir yandan yazımı yazarken bir yandan da kulak misafiri olduğum bu siyasi liderin samimi, dürüst ve net sözlerini dinlerken zamanda yolculuk yapmaya başladım. Aklımın erdiği siyaset sahnesinden de kimler geldi, kimler geçti diye düşünmeye başladım. Taaa çocukluğuma gittim birdenbire. Hatırladığım ilk şey evimizdeki çocuksu aklımla idrak edemediğim büyük bir telaştı. Radyonun başına ailenin ve mahallenin tüm büyükleri oturmuş, bebelerin dahi ağlamasına izin vermeden pür dikkat ajans (haber) dinlemeleri gözümün önünden gitmiyor. Birkaç gün okula göndermediler. Sonra büyük bit titizlik ve dikkatli bir şekilde okula gitmeye başladık mahallenin tüm çocukları ile birlikte. Her köşe başında sert bakışlı çakı gibi askerler vardı. Zaten çok güzel olan bu askerler gözümüzde daha da güzel ve güçlü görünüyorlardı. Ellerinde kocaman tüfekleri ile sert bakışlarıyla ve sert adımlarla dolaşıyorlardı. Tüm insanlar askerlere karşı biraz korkulu ama çoklukla saygılı bir şekilde davranıyorlardı.
Yaşımız ilerleyip de büyüdükçe 60 ihtilâli nedir onu öğrendik. Adnan Menderes’i öğrendik ve de askeri mahkemelerde yargılanıp idam edildiklerini de. Ülkemin kuruluşunda çok önemli görevler almış, çok partili siyasete geçişin öncülüğünü yapmış, ülkemizi ikinci dünya savaşına sokmamış ciddi bir devlet adamı ve ikinci adam İsmet İnönü gibi bir muhterem zatı unutmak imkansızdır. Süleyman Demirel gibi ülke siyasetine unutulmaz damgalar vuran çok ama çok demokrat bir siyasetçiyi tanıdık. Bülent Ecevit gibi bir asilzadeyi ve beyefendiyi tanıdık. Necmettin Erbakan gibi ağır sanayi hamleleri fikirleri ile dolu bir siyasetçiyi de tanıdık. Alpaslan Türkeş gibi bir dava adamı siyasetçiyi ve lideri de tanıdık. Derken o iğrenç ve kara 12 Eylül darbecilerini ve akabinde Turgut Özal gibi terlikle askeri birlikleri selamlayan ilginç siyasetçileri de tanıdık. Yıldırım Akbulut gibi saflığıyla dalga geçilen ama zarif beyefendiler de geldi geçti siyaset sahnesinden. Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller dönemlerini de unutmamız mümkün değil.
Hatırlayıp da yukarıda saydıklarımın yanı sıra liderlik yapmamış birçok siyasetçi daha gelmiş ve geçmiştir ülkemin siyaset sahnesinden. Umarım onlar ve yakınları beni affederler tek tek yazamadığım için isimlerini. Ama birçoğu hala kalplerimizdedir. Büyük çoğunluğu sonsuzluğa gitmiş olan bu siyasetçilerimizin tamamının en büyük ve tek ortak özelliklerini neydi biliyor musunuz dostlarım? DEMOKRAT VE HOŞGÖRÜLÜ OLMALARIYDI. Televizyonun olmadığı dönemlerde radyolarda, gazetelerde ve dergilerde her türlü taklitleri yapılır, karikatürleri çizilir ve haklarında hakaret içermeyen her türlü şakalar yapılırdı da biri de çıkıp bunlara kızmazdı. Bırakın haklarında cezai ve tazminat davaları açılmasını karşılaştıklarında veya bir araya geldiklerinde birbirlerine takılırlardı da. Hatta bir dostumdan dinlediğim bir anekdotu da anlatmadan geçemeyeceğim. Bir gün merhum Süleyman Demirel Bedri Koraman’la Örsan Öymen’e takılır ve şöyle der; “ ben olmazsam aç kalırsınız”.
Böylesi demokrat ve hoşgörülü bir siyaset sahnesinden bugünkü hoşgörüden uzak ve her gün kavga ve bölünme yaşadığımız siyaset sahnesine nasıl geldik ve nasıl o eski güzel günlere döneceğiz diye hüzünleniyorum sürekli. Çünkü biliyorum ki, kavga ve düşmanlıkla hiçbir yere varamadığımız gibi bunun sonu hiçbirimiz için pek de hayırlı olmayacaktır endişesini taşıyorum.
Ülkeme hizmet etmiş ve bu hizmet yolunda hayatlarını ve de canlarını yitirmiş olan tüm siyasetçilerimize rahmet, sağ olanlara da uzun ömürler diliyorum. Ayrıca tüm siyasetçilerimizi bağırıp çağırmadan, kimseyi azarlamadan, birbirlerine karşı saygılı ve sağduyulu davranmaya, kavgasız, gürültüsüz ve ayrıştırıcı değil, birleştirici siyaset yapmaya davet ediyorum.