Kazanmak ve Kaybetmek
“Kâr zararın ortağıdır” derler eskiler. Yani kazanmak ve kaybetmek birbirinden ayrılmaz iki ortaktırlar. Zira her kazancın karşısında bir kayıp vardır. Her kazananın bir de kaybedeni olur tıpkı kumar gibi. Eğer birileri kaybediyorsa diğerleri kazanabilecektir. Kaybedenlerin karşısında daima kazananlar olacaktır. Yaşamın her evresinde vardır kazanmakla kaybetmek. Doğumdan itibaren başlar bu ilginç ikilem. Hastalanırsınız, siz kaybedersiniz mikroplar kazanır. Hastalığı yener, iyileşirsiniz, bu kez de mikroplar kaybeder ve siz kazanırsınız.
Okula başlarsınız, bilgi sahibi olursunuz, uygarlık kazanır cehalet kaybeder. Ya da cahil kalmayı ve güdülmeyi tercih edersiniz veya tercih ettirirler, cehalet kazanır, uygarlık kaybeder. Bir kızı ya da erkeği seversiniz, mutlaka onu başkaları da sevmiştir. Ama sizi tercih ederse siz kazanırsınız diğerleri kaybeder. İş hayatına atılırsınız, sürekli rakipleriniz vardır. Bürokrat olursunuz ya siz ya da rakipleriniz yükselecektir. Yükselen kazanacak, diğerleri ise kaybedecektir. Bir ihaleye girersiniz, başkaları da vardır o ihalede ve biri kazanır, diğerleri kaybeder. İlginçtir değimli, hep kaybeden ve kazanan var. Hiç hep birlikte kazanan yok. Çünkü paylaşmayı değil, yarışmayı öğretmişlerdir yıllar boyu.
Yarışmayı değil de paylaşmayı öğretselerdi ya da öğrenseydik ve uygulasaydık ne kavgalar olurdu ne de savaşlar. Hep kazanmak üzerine konumlandırılmış ve koşullandırılmış insanlar ve bu insanların yönettiği ülkeler dünyayı sürekli bir kaos içine sürüklemişlerdir. Neron’un yanan Roma’sında da böyleydi, Hitler’in cehenneme çevirdiği Avrupa’sında ve Amerika’nın atom’u patlattığı Nagazaki ve Hiroşima’da da böyle oldu. Hep hasta ruhlu kişisel egolar ve bu kişisel egoların yönettiği ülkeler ve bu ülkelerin yol açtığı savaşlar. Hep silah tacirleri kazandı ve masum milyonlar canlarıyla kaybettiler hep.
Ülkesini bu barbar canilerden korumak için her şeyini ve ömrünü veren bir kahramanın “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” söylemini dahi anlamayan aptallar kazandı ve yine masumlar kaybetti.
Eyyy egemenler, bırakın artık bu kazanma hırsını, bu ihtirası. Neyi kazanıyorsunuz ve neyi kaybettiriyorsunuz. Bir düşünün lütfen, sizler kazanırken ya da kazandığınızı zannederken nice umutlar yok oluyor, nice insanlar nice uluslar yok oluyor. Değer mi bunca kaybedenin âhını almak?
Kim “kazandım” dediyse aslında kendini kandırdı. Zira kazandım sanırken kaybediyordu. Ömür denen kısacık zaman dilimini cepsiz bir urba içinde hiçbir şey götüremeden kaybettiğini bilmiyordu. Bilmiyordu ya da bilmek istemiyordu veya kabullenmekten korkuyordu kazanırken neleri kaybettiğini.
Tamam, çalışalım, üretelim, kazanalım ama kazancımızın kölesi olmadan ve kazanmak uğruna şu güzelim yaşamı kaybetmeden.