İyi Tatiller
Çalışan her insanın en doğal hakkı ve ihtiyacı dilediği zamanda ve dilediği bir yerde gönlünce dinlenmesi ve tatil yapmasıdır. Bir ders yılı boyunca okula gitmiş olan bir çocuk veya genç bir delikanlı bir yılın stresini ve yorgunluğunu iyi bir tatille atmak ister. Bir işçi veya patron da aynı şeyleri istiyordur muhakkak. Tatil tüm dünyada dört gözle beklenen bir olgudur. Herkesin tatil anlayışı da farklı olup, kimi bir deniz kenarında kimi de bir dağ başında olmayı tercih eder. Şöyle bir hayal edelim; buz gibi bir içecek ve mevsim meyvesi ve bir şezlong. Denizden biraz önce çıkmışsınız, duşunuzu almış ve uzanmışsınız. Aman ha dikkat edin bronzlaşacağım diye ıstakoza dönmeyin. Sonra bütün gece yoğurt insan olarak ayakta sabahlarsınız.
Böyle bir anım var da anlatmadan geçemeyeceğim. Dedemin köyü, adı Topraklı ve Akdeniz’e 12 km. mesafede. Yaşım on dört ya da on beş. Bir yaz günü köyün tüm gençleri ve çocukları bir naylona doluştuk. Ha, naylon Adana’ca traktörün çektiği römorka denir. Naylonla hem yük hem de insan taşınır. O zamanlarda değil 48 faktörlü, sıfır faktörlü bile güneş kremi yok. Hele köylerde böyle bir şeyden bahsetsen alay konusu olursun. Ama coca cola Amerikan emperyalizmi süt tozu ile birlikte ülkemize girmiş. Okulda veya mahallede arkadaşlardan duymuştum, “Coca cola sürersen vücuduna bronzlaşırmışsın” diye. Sürdüm coca colayı bembeyaz vücudumun her yerine. Bütün gün Akdeniz’in tuzlu suları ve Karataş’ın yakıcı güneşi ve üç gün üç gece kıpkırmızı ve yara bere içinde bir vücut ve tövbeler tövbesi bir daha denize girmek mi? O gün bu gün denize kolay kolay girmedim ve hep Seyhan ırmağında veya havuzlarda ve hiç güneşte durmamak kaydıyla yüzmeyi tercih ettim. Sudan çıkıp hemen bir duş ve bir gömlek giyerek korundum.Sanırım dağı ve yaylayı sevmemin Adana’nın kavurucu sıcağından başka bir sebebi de bu olaydı. O yüzden genellikle deniz seven kızlarım için gittiğim denize nazır tatil yörelerinde mutsuz olmamın sebebi de buydu.
Yine bir yaz başlangıcı ve yine insanların tatil zamanı. Ancak, geçen yaz olduğu gibi bu yaz da pandemi koşulları ve yine geçen yaz olduğu gibi bu yaz da vaka sayıları azalıverdi!.. İnsanlar tatil hazırlığındalar ama henüz ne yapacaklarına tam karar verebilmiş değiller. Ülke yönetiminin o kadar çabasına rağmen AB ülkemizi riskli bölgelerden çıkarmadı. Böylece iki yıldır perişan durumda olan ve ekonomimizin en önemli sektörlerinden Turizm sektörü yine hüsrana uğradı. Yabancı turistlerin gelmesi iyice zorlaştı. Bu hem ülkeye döviz girdisini olumsuz olarak etkileyecek hem de turizm işletmeleri yine büyük zararlar edecek. Bu durumda yapılacak tek şey yerli turistler ve yurt içi turizm.
Fakat gelen bilgiler tatile çıkacak yurttaşlarımız için hiç de iç açıcı değil. Ülkedeki gayri safi milli hasılanın Yüzde doksanını elde eden yüzde on azınlık için durum pek farklı değil. Onlar zaten her türlü tatillerini yapmaktadırlar. Ancak gayri safi milli hasılanın yüzde onuna sahip olan yüzde doksanlık nüfus için durum kötü. Adına sahil dediğimiz ancak zamanla beach olan bu yerlere giriş 500 lira. Ayran 75, su 30, lahmacun 110, döner 360, hamburger 350, şezlong 1.000 lira. İstanbul malum, müsilaj (deniz salyası). Ki, bu müsilaj da ayrı bir yazı konusu. Gel de elin gavuruna özenme. Cebindeki 3.000 lirası ile yurdumuzda veya başka bir deniz ülkesinde 20 gün en güzel şekilde tatil yapabiliyorken bizim insanımızın bir haftalık tatili bir yıl taksitlerle ödeniyor. Gavurun emeklisi dünyanın her yerinde tatil yapabiliyorken bizim emeklimiz pazar yerlerinde artık toplayarak yaşamaya çalışıyor.
Hadi buyurun gari, İYİ TATİLLER.