İnatlaşmak
Sanırım insanlığın ilk gününden beri var olan bir duygudur inatlaşmak. Havva’nın Adem’e inat elmayı yemesi ve taaa oralardan buralara kadar gelinmesi. Nedir inat? Bir konuda ayak direme, sonuna kadar direnme, birine karşı çıkma, aykırı davranma ve terslik, ayrılık gibi muhtelif şekillerde inadı ve inatlaşmayı anlatmak mümkündür. Uğrunda birçok şarkı dahi yazılan inatlaşmak genellikle insanlara yarar getirmemiştir. İnatlaşmak yerine tartışmak ve sonunda bir noktada anlaşmaya varmak en güzeli olacaktır.
Birçok aşkı ve sevgiyi yok etmiştir inatlaşmak. Birinin ak dediğine diğerinin kara demesi ve her iki tarafın da ak ve kara dışında birçok rengin olduğunu unutması hep mutsuzluk getirmiştir. Bırakın sarıyı, yeşili, kırmızıyı, maviyi, hiç olmazsa griyi hatırlasalar tartışma sona erebilecek ve orta bir yerde buluşulabilecektir. Böylece kavgalar sona ermiş ve sevgi kazanmış olacaktır. Her hangi bir tarafın aktan ya da karadan vazgeçebilmesi mümkün iken ayak direyip inatlaşmak hiç kimseye yarar getirmeyecektir.
Sadece aşk ve sevgi ile sınırlamak da bir anlamda inatlaşmak olacaktır hayatın gerçekleriyle, bu nedenle diğer konularda da incelemek gerekir kanımca.
Okulda öğrencisi ile veya öğretmeniyle inatlaşmak gibi. Bazı öğrenciler vardır ki kitapların dışına çıkıp kendi yaşam görüşlerine göre aynı konuda farklı düşünceler ortaya atabilirler. Burada öğretmen tutup da “illa da kitap, illa da müfredat” diye direnip öğrencisinin fikirlerine saygı göstermez de inatlaşırsa o anda öğrencisini yitirmiş olacaktır. Bu durum öğrencinin tüm hayallerini yıkacak ve belki de dünya muhtemel bir bilim adamından yoksun kalacaktır. Ya da öğrenci sırf öğretmenini sınıfın huzurunda küçük düşürmek ve çocukça eğlenceler çıkartmak amacıyla yaptığı yanlışlarda direnip öğretmeniyle inatlaşırsa edinebileceği muhtemel bilgilerden mahrum kalacak ve başarısız bir öğrenci haline dönüşecektir.
Ülke yönetmek de inatlaşmanın yapılamayacağı en önemli yerdir. Zira ülke yönetiminde inatlaşmak ve direnmek ve karşısındakilerin fikirlerini hiçe saymak yönetimi amansız bir yalnızlık girdabına sürükler. Bu girdaptan çıkmak her zaman için çok zordur. “Her şeyi ben bilirim” ruh haliyle yönetilen ülkelerin sonu hep hüsran olmuştur. Çünkü her şeyi bildiğini zanneden yöneticiler bu tavırlarıyla kendi ülkeleriyle sınırlı kalmazlar yanlışlıklar zincirinde. Yakın veya uzak komşuları ile de zamanla araları açılır ve yalnızlığa mahkûm olurlar. İçeride ve dışarıda tamamen yalnızlaşan bu yönetim biçimi sonunda ülkesini bataklığa doğru sürükler. Hemen yanı başımızda Irak, Suriye ve biraz daha ötemizde Mısır ve Libya bu ülkelerden sadece birkaç tanesidir.
Ancak, bunun yegâne sebebi bu ülkelerde bizdeki kadar güçlü ve köklü bir demokrasi geleneğinin olmamasıdır. İki yıl sonra yüzüncü yılını kutlayacağımız Cumhuriyetimiz öylesine büyük bir gelenekten gelmektedir ki böyle bir ihtimal asla söz konusu değildir. Zira ülkemizi yöneten tüm yöneticilerimiz böyle köklü bir kültürden yetişmiş insanlardır. Zaman zaman fikir ayrılıkları olmuştur ve olacaktır da. Bizim gibi sokaktaki özgürlük ve demokrasiden yana olan sıradan vatandaşların istediği fazla bir şey yoktur. Rahatça geçinebilmek, kimseye muhtaç olmadan huzur içinde yaşayabilmek. Çocukları için iyi ve evrensel düzeyde bir eğitim ve ormanları yok olmamış, kendi kendine yetebilen bir ülkede yaşamak. Ancak, her zaman aklıselim gelip gelecek ve yönetenler ile yönetilenler arasında çılgınca bir inatlaşma olmayıp uzlaşı daima sağlanacaktır. Buna yönetilenler de yönetenler de hazır ve buna yetkin olgunluktadır. Yunus’un dediği gibi;
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz
Birliğimiz ve dirliğimizin daim olması ve nice yüzyılları kutlamamız ümidiyle.