Dolar 34,4818
Euro 36,2436
Altın 2.959,84
BİST 9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 21°C
Az Bulutlu
Bursa
21°C
Az Bulutlu
Cum 18°C
Cts 6°C
Paz 8°C
Pts 9°C

İMO Bursa, depreme karşı hazır olup olmadığımızı değerlendirdi

İMO Bursa, depreme karşı hazır olup olmadığımızı değerlendirdi
16 Ağustos 2024 12:56
108
A+
A-

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Bursa Şubesi 19. Dönem Yönetim Kurulu, 17 Ağustos Gölcük Depremi’nin ardından 25 yıl sonrasında yapıların depremlere ne kadar hazır olup olmadığını, eksiklikleri ve alınması gereken önlemleri kamuoyuna bir kez daha açıkladı. İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Atilla Erdem, bütüncül kentsel dönüşümün bir an önce başlaması gerektiğini belitti.

17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi’nin 25’nci yıl dönümü nedeniyle İMO Bursa Şube Yönetim Kurulu, Şube Konferans Salonu’nda basın mensupları ile bir araya gelerek açıklama yaptı. Yönetim Kurulu adına basın açıklamasını gerçekleştiren İMO Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Atilla Erdem, depremlerde ve tüm afetlerde yaşamını yitiren vatandaşlara Allah’tan rahmet diledi. 

Tarihimizin en büyük afetlerinden biri olan Gölcük depreminin üzerinden çeyrek asır geçtiğini ifade eden Erdem, bu afetin ardından, depremlere yaklaşımın yalnızca afet sonrası müdahale ve yara sarma faaliyetleriyle sınırlı tutulamayacağı, depremlere hazırlık çalışmalarının enine boyuna değerlendirilerek kalıcı çözümler üretilmesi gerektiği konusunda bir konsensus oluştuğunu hatırlattı.

Geçen süreç içerisinde afete hazırlık konusunda yürütülen tartışmaların zamanla gündemden çıktığını, yapılan onca bilimsel-teknik çalışmanın ise kurumların tozlu raflarında unutulmaya terk edildiğini anımsatan Erdem, “Oysa başta Odamız olmak üzere deprem gerçeğinin unutulmaması, gerekli tedbirlerin alınması için bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini ısrarla hatırlatmaya, kamuoyunda farkındalık oluşturmaya çalışmış, yetkili kurumları ise harekete geçmeye çağırmıştır. Büyük Marmara depreminin 25. yılında her yıl olduğu gibi bir kez daha uyarmaya devam ediyoruz. Uyarılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu görmek için bu 25 yılda yaşanan diğer depremlerin yıkıcı sonuçlarına bakmak yeterlidir. 1855 Bursa Mustafakemalpaşa Depremini unutmadığımızı belirterek, 1 Mayıs 2003 Bingöl Depremi, 23 Ekim-9 Kasım 2011 Van Depremleri, 24 Ocak 2020 Elazığ Sivrice Depremi ve 30 Ekim 2020 İzmir Depreminde binlerce kişi hayatını kaybetti, binlerce yapı yerle bir olurken kentlerin altyapıları çöktü, haftalar, hatta aylarca deprem bölgelerinde yaşam normale dönemedi. 6 Şubat depremlerinin acı sonuçları ise hala sıcak, hala içimizi yakıyor. Görüldüğü gibi, bizler her 17 Ağustos’ta ülkemizin yapı stoku, yapı üretim ve denetim süreci başta olmak üzere depreme hazırlık konusundaki uyarılarımızı ne kadar vurgulasak da alınmayan tedbirler, görmezden gelinen deprem gerçeği sonucu can ve mal kayıpları yaşanmaya devam etmiştir. Orta ölçekli sayılabilecek depremlerde bile can kayıplarının ve bina hasarlarının bu kadar büyük olması adeta 6 Şubat Depremleri öncesi bir uyarı niteliği taşımıştır. Ancak ne yazık ki bu uyarıların da dikkate alınmaması, afet yönetiminin yeterli nitelikte yapılamaması, kentsel dönüşüm uygulamalarının deprem gerçeğinden ziyade ekonomik kaygılarla yapılmış olması 6 Şubat depremlerinde acı sonuçları ortaya koymuştur” dedi.

 

Dönüşümü yapılan riskli yapı sayısı yeterli değil

Erdem, depremlere hazırlık çalışmalarının başında yapı stokunun iyileştirilmesi geldiğinin altını çizerek, “Oysa ülkemizde yapı stokunun durumu tam anlamıyla belirsizlik içindedir. Öyle ki Türkiye’de yapı stokunun sayısı, bunların ne kadarının riskli olduğu bile tam anlamıyla bilinmemektedir. TBMM`nin İzmir Depremi sonrası kurduğu Araştırma Komisyonun Temmuz 2021 tarihli raporuna göre Türkiye`de 10 milyon civarında olan yapı stokunun 6-7 milyon civarında olan kısmı riskli yapı statüsündedir. Yine TBMM’nin Kahramanmaraş Depremleri sonrası kurduğu Araştırma Komisyonunun 6 Şubat Depremlerine ilişkin hazırladığı Mayıs 2023 tarihli raporuna göre son 11 yıl içerisinde ülke genelinde 238 bin civarında riskli yapının “Kentsel Dönüşüm” uygulanarak yenilenmesi sağlanmıştır. Telaffuz edilen riskli yapı tahminlerinin yanında, 238 bin sayısı oldukça yetersizdir” dedi.

Bursa’da gerçek veriler elimizde yok

Gölcük Depreminin ardan Bursa’nın durumunu da değerlendiren Başkan Erdem, “Şehrimiz için de durum pek farklı değildir. Bursa, hem doğumlara bağlı nüfus artışı hem de göçlerle büyümeye devam etmektedir. 2023 yılı TÜİK verilerine göre 95.935 kişi ile Bursa en fazla göç alan 5’inci şehir olmuştur. Gelen göçün barınma ihtiyacı doğru yönetilememiş ve bu ihtiyacın karşılanması açısından kaçak ve mühendislik hizmeti almadan yapılan yapılar ve hatta mahalleler oluşmuştur. Elimizdeki yapı stoğunun durumunu tahmin edebilsek de gerçek veriler elimizde yoktur. Bu sebeple ilk yapılacak iş mevcut yapı stoğunun tüm Bursa’da tespiti ve kentsel dönüşümde öncelikli bölgelerin belirlenmesinde kullanılmasıdır. Bu çerçevede Yapı Stoğu Envanteri çıkarıldıktan sonra tüm Bursa için bir Kentsel Dönüşüm Strateji Belgesi çıkarılarak acilen Kentsel Dönüşüm Kriterleri tüm kentimiz için aynı olacak şekilde belirlenip 1.Derece Riskli Bölgelerden başlayarak uygulama sürecine geçilmelidir. Kentsel dönüşüm parsel bazlı değil mahalle bazlı, bütüncül bir yaklaşımla yapılmalı, süreç Büyükşehir Belediyemiz önderliğinde, şeffaf bir şekilde, Meslek Odalarının, Kamu Kurumlarının içinde olduğu, ortak akılla yapım yöntemi belirlenerek bir an önce hayata geçirilmelidir. Bu süreç yaşanırken halkımız riskin büyüklüğü konusunda ikna edilmeli, eğitilmeli ve kentsel dönüşüme katkı koymaya hazır hale getirilmelidir” ifadelerini kullandı.

2050 Kent Anayasası, birilerinin kafasındaki Bursa’ya göre yapılmamalı

Kentsel dönüşümün nasıl ilerlemesi gerektiğini aktaran Erdem, “Yapı sahiplerinin kentsel dönüşümle ilgili olumsuz algısı, bu süreçten ekonomik kazanım kaygısı olmayan odalar ve sivil toplum kuruluşları ile yapılacak etkinliklerle kırılmalıdır. Yapı sahibi depreme karşı dayanıklı konuta erişmek için bedel ödemeye hazır olduğunda, Belediyeler kent planlamalarını dönüşümü önceliklendirerek, gerekirse emsal artışları yaparak ancak kesinlikle bütünsel bir bakış açısı ile yeniden yapmaya başladığında, Devletimiz de faizsiz kredi ve bir miktar geri ödemesiz maddi destekle dönüşümün gerçekleşmesi için katkı koyduğunda hızlı bir şekilde depreme karşı dirençli, huzurlu, yaşanabilir bir Bursa için ayağa kalkmış olacağız. Ve bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki doğru bir 2050 Kent Anayasası, birilerinin kafasındaki Bursa değil, dirençli, huzurlu, gelecek nesillerimize yaşanabilir, güvenli, bir kent bırakmak amacına uygun hazırlanmalıdır. Başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, ilçe belediyeleri, kamu kurumları, meslek odaları ve üniversitelerin içinde bulunduğu bir ortak akıl platformu ile planlanması elzemdir. Yeşil alanlar ile su kaynaklarımızın korunarak, sanayi, turizm ve tarımın sürdürülebilir bir kent modeline uygun olarak inşasının ne kadar önemli olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir” şeklinde konuştu.

Bina Muayene Sistemi Mühendislerimizi koruyacaktır

Mevcut yapı stoğunun sağlıklı bir şekilde devamlılığı açısından Bina Muayene Sistemi getirilmesi gerektiğini vurgulayan Erdem, “Doğru projelendirilmiş, doğru uygulanmış, doğru denetlenmiş bir yapı kullanma izni alındıktan sonra taşıyıcı sistemine yapılacak müdahalelerle zarar görebilir. Bunun önüne geçmek adına her bina 5 yılda bir muayeneye girmeli taşıyıcı sistemine müdahale olup olmadığını kontrol ettirmelidir. 3458 sayılı 17/6/1938 tarihli Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun gereğinde projelendirdiği veya şantiye şefliğini yaptığı yapıdan ömür boyu sorumlu olan meslektaşlarımız, kendilerinden sonra yapılan müdahalelere hakim olamamakta ve sorumluluğu devam etmektedir. Kendinden sonra yapılan müdahaleler sebebiyle binanın göçmesi halinde meslektaşlarımızın cezalandırılıyor olması kabul edilebilir değildir. Bu sebeple muayene sistemi şarttır. Ayrıca 38 yılında yazılmış meslek kanunu acilen çağına uygun ve ihtiyaçlara cevap verebilecek hale getirilerek inşaat mühendisi özlük hakları ve sorumlulukları düzenlenmelidir” diye konuştu.

Güvenli yapı üretim sürecinin olmazsa olmazı şantiye şefidir

Erdem, afetlerde oluşan yapı hasarlarının önemli bir kısmının yapı üretim sürecindeki hatalardan kaynaklandığının altını çizerek, “Güvenli yapı üretim sürecinin olmazsa olmazı ise şantiye şefliği görevinin eksiksiz olarak yerine getirilmesidir. Halkın can ve mal güvenliğini yakından ilgilendiren yapı üretim sürecinin anahtar pozisyonunda olan şantiye şefinin, taşıdığı sorumluluk ve şantiye alanında yüklendiği görevin kapsamı dikkate alındığında şantiyeden hiç ayrılmaması gerekirken, mevzuatın izin verdiği haliyle 4 ayrı işin şantiye şefliğini yapma şansı yoktur. Üstelik ilgili mevzuata göre, yapım işinin tek ruhsata bağlı veya toplu yapı niteliğinde olması halinde yapı inşaat alanı sınırı uygulanmamaktadır. Bir deprem coğrafyası olan ülkemizde şantiye şefliği, bütün işlerde tam zamanlı olarak yapılmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki; deprem gerçeği önümüzde dururken binaların yapısal güvenliğini sağlayacak olan şantiye şefleri sadece inşaat mühendislerinden olmalıdır. Farklı meslek disiplinleri tarafından ifa edilen şantiye şefliği hep bir yanı eksik ve noksan olacaktır” dedi.

Yapı denetimi sistemi gelişmelidir

Yapı denetim sisteminde yaşanan sorunlara da değinen Erdem, “1 Ocak 2019 tarihi itibariyle yapı denetiminde “e-dağıtım” sistemine geçilerek, hangi yapıda, hangi yapı denetim kuruluşunun görev alacağının elektronik ortamda bakanlık tarafından belirleneceği bir değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikle, yapı denetim kuruluşunun müteahhit ile olan ilişkisinin kesilmesi doğrultusunda kısmen olumlu bir gelişme sağlamıştır. Ne var ki denetimin bağımsızlaştırılarak yapı kalitesinin artırılmasını amaçlayan düzenleme yeni sorunları da beraberinde getirmiştir. Özellikle bu düzenlemeden sonra şantiye sahalarında yapı denetimi görevini icra eden mühendislere yönelik şiddet olayları artmış, sözlü ve fiziki şiddet olayları tırmanışa geçmiştir. Meslektaşlarımızın görevlerini doğru ve sağlıklı bir şekilde yerine getirmesinin engellenmesi ve şantiyelerde şiddete uğramasına karşı önlem alınması gerekmektedir. Meslektaşlarımızın şantiye sahalarında verdiği hizmet kamusal niteliktedir. Şantiyelerde denetim ve yönetim görevini yürüten meslektaşlarımız kamu görevlisi niteliğinde sayılmalı, can güvenliklerinin sağlanması da bizzat kamu gücünün sorumluluğunda olmalıdır. 2001 yılında çıkarılan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunla denetim hizmeti almış binalarda göçme oranının yüzde 3 mertebelere kadar gerilemiş olduğu göz önünde bulundurulduğunda yapı denetimin önemi ortaya çıkmaktadır. Uygulamada yaşanan aksaklıklar giderildiği takdirde can kayıplarının önlendiği, bina göçme oranının neredeyse sıfırlandığı ve böylelikle dirençli binaların oluşacağı aşikardır. Konu ilgili kuruluşların yapacağı çalıştaylarla ortaya konmalı ve yapı denetim sistemi geliştirilmelidir.”

 

Yetkin mühendislik hayata geçirilmeli

İnşaat Mühendisliği’nde yetkin mühendislik ve belgelendirmenin getirilmesi gerektiğini söyleyen Erdem, “Bugün 4 yıllık lisans programını tamamlayan bir mühendis neredeyse sınırsız imza yetkisiyle sektörde faaliyet yürütebilmektedir. İnşaat mühendisliğinin ilgi alanına giren konularda halkın can ve mal güvenliğinin korunması, yapı üretim süreçlerinin denetlenebilmesi, ülke kaynakların etkin ve verimli kullanılabilmesi amacıyla, dünyada çeşitli biçimlerde örnekleri bulunan “Yetkin Mühendislik” sisteminin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bunun uygulanmasını sağlayabilecek kurum ise tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 6235 sayılı kanun ile görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiş meslek kuruluşlarıdır. İnşaat mühendisliği meslek uygulamaları ve inşaat mühendislerinin yetkinlik/yeterlilik belgelendirmesinin İnşaat Mühendisleri Odası’nın yetkisi dışında gerçekleşmesi hukuken ve mantıken yanlıştır” diye ifade etti.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.