Her seçimin asıl kazananı malum köşe yazarları!
Aylardır tedirginlik, telaş ve merak içinde beklenen yerel seçimler, nihayet 6 gün sonra sona eriyor.
Genel seçimlerin hemen ardından başlayan bu sürecin, aslına bakarsanız işin gerçek muhatabı “sıradan seçmen” tarafından pek de bir heyecan uyandırdığı söylenemez.
Çünkü bu kesim artık alabildiğine yorgun, çünkü bu kesim seçimden çok geçim derdinin gerçekliğinde,
Çünkü bu kesim artık siyasetin samimiyetine, sorunlarını çözeceğine ve siyasilerin bu işe vatandaşın yararı için talip olduğuna inanmıyor…
Keza inansa bağımsız araştırma şirketlerinin çoğunun sonuçlarında gördüğümüz onca kararsız seçmen çıkar mıydı?
Kararsızlığın anlamı, hele ki seçime bunca az zaman kalmışken ne demek oluyor?
“Hiçbiriniz güven vermiyorsunuz ve oy hakkımı kullanmamaktan yanayım” diyor aslında seçmen…
Haksızlar mı?
Adaylara şöyle bir baktığımızda, maşallah çoğunluğu vatandaşın bunca zamandır bitap düştüğü ekonomik sıkıntılardan etkilenmediği gibi servetlerine servet katmış. Bir çoğu müteahhit.
İşin daha trajikomik tarafı ise, rakip adayların bu süreçte öğrendiğimiz yaptıkları usulsüzlüklerle alakalı;
“Sen bu kadar imarsız arsaya nasıl yapı izni aldın veya sen bilmem kaç yüz eve nasıl sahip oldun? Yurtdışında yatırımlarını anlat!” gibi bu ekonomik krizde nasıl böyle zenginleştiklerine dair birbirlerine atfettikleri söylemleri ve vatandaşın hayretler içinde izleyişi…
Ha bu arada hayranlıkla izleyenler ve “Vay be bize de bundan nemalanmak düşer” diyenler de tabi ki yok değil!
Kim bunlar peki?
Adayların yanında yöresinde çantalarını taşıyanları saymazsak, bazı gazetelerin her seçim sürecinde köşelerinde hazır kıta bekleyen görevli yazarları tabii…
Bunların bir kısmı, çoğu adaylar gibi müteahhit olan patronlarıyla “itaat” gereği beraber koordineli bir çalışma yürütürken;
İşinde daha profesyonel dediğimiz diğer kesim ise; pazarlığını adaylarla birebir yapan, kalemine en yüksek fiyatı biçeceklerle anlaşan köşe yazarları…
Onlar için hangi adayın kazanacağının pek önemi yoktur aslında!
Onlar bu süreçte elde edeceği gelire bakarak yoluna devam eder.
Ama pek tabii ki bu sözleşmede görüştükleri adayların onlardan beklentileri vardır.
“Yaz yazabildiğin kadar!”
Rakibi kaleminle vur, kır, itibarını bitir, rezil et! Hatta kalemini hançer gibi sapla göğsüne” gibi daha birçok talepler…
Eh tabi taleplerin azı çoğu da fiyatı belirler.
Yani ucuza kaçan adaylarla, “para mühim değil!” diyen adaylar arasında da rayiç bedeli farklı olur.
Sonuçta bu profesyonel bir iş ve köşe takımı sayılmaz köşe yazısı sonuçta değil mi ama!
Ve seçim bittiğinde anlaşmayı yerine getiren ve iyi iş çıkaran “profesyonel” köşe yazarları galibiyet sevinciyle havai fişekler patlatarak önündeki maçlara bakarken;
İşini etik değerlerle yapmaya çalışan bu yüzden de “amatör” sayılan azınlık kesim ise onurlu olmanın bedelini asgari ücrete talim diyerek, ödemeye devam eder…
Ama o amatörler hep şöyle düşünür:
“Bedeli olmayan vicdanım, kimsenin kulu olmayan kalemimle; el etek öpmeden, utanç duymadan dimdik ayaktayız. Ve üstelik zenginliğim de kafi…Baksanıza bu köşe sadece şahsıma ait yani kiralık değil. Daha ne olsun! “
“Darısı tüm kirada oturanlar ve yazanlara olsun” diyelim biz de…