Hak için Kurban, Küp için Kavurma
Kurban, feda etmek, tövbe etmek veya bir ibadet olarak insanlığın ilk yıllarından beri uygulanan bir ritüeldir. Bazı dönemlerde bazı toplumlar tarafından inandığı Tanrı’ya insan sunmak dahi vardı. Ancak, hayvan kurban etmek eski İbranice ve Yunanlılardan bu yana görülmektedir. Dinimizde de sünnet ve icmâ ile sabit bir ibadettir. Kurban hakkında dini gerekçelerini ve vecibelerini anlatacak durumda olmadığımdan ve haddimi aşmak istemediğimden ben farklı bir yönüyle yaklaşmak istiyorum.
Bu yazımın yayınlandığı gün İslam aleminin Kurban Bayramı başlamış olacaktır. Bu nedenle tüm okuyanlarımın ve tüm inananların Kurban Bayramı’nı kutluyorum. İnanç ve dini yönü bir tarafa bence çok önemli bir ibadet türüdür Kurban kesmek. Çünkü gerek geçmiş zamanlarda ve gerekse günümüzde üzülerek yazıyorum ki hala et yiyemeyen çocuklar vardır. Dünya üzerinde gelir dağılımının her geçen gün daha da eşitsizleştiğini de göz önüne alırsak bu acı durum daha da acı bir hale gelmektedir. Hele geçen gün televizyonda okul çağlarında olması gereken ve ana kucağında biraz daha şımartılması gereken bir çocuğun ekmek parası kazanmak için çalışıyor olması ve mikrofonu uzatan televizyon muhabirine en büyük hayalinin evine yemek götürmek olduğunu söylemesi gözlerimin önünden gitmediği gibi hala kulaklarımda çınlıyor. Bir kez daha insanlığımdan utanıyorum gözyaşlarımı içime akıtırken.
En büyük hayalinin evde yemek olması olan nice çocukların olduğu unutulmaması gereken acı bir gerçektir. Lütfen yanlış anlamayın, tatilinize de gidin ve doya doya eğlenip dinlenin. Bunlar en doğal insan haklarıdır ve bu haklarınızı sonuna kadar kullanın. Ama yiyecek israfından lütfen sakının ve o çocuk gelsin gözünüzün önüne yiyemediğiniz kadar tabağınıza doldurduğunuz yemekler çöpe giderken. İşte inancımız gereği kurban kesmek hiç olmazsa senede bir defa olsun et yeme fırsatı olan bu çocuklara et dağıtmaktır. “Bana eşekten düşen birini getirin” demiş ya Nasrettin hoca, işte bu hüznü derinden yaşayan çocuklardan biriydim ben de.
Babasız ve çok zor şartlarda büyümek zorunda kaldım çocukluğumda. Ben ve benden iki yaş büyük ağabeyimle birlikte hem okula gider hem de ev geçindirmeye çalışırdık dünyanın en muhteşem annesi ile birlikte küçük kız kardeşimize de bakardık. Ayıp değil ya evimize et girdiği çok enderdi. Pirzolanın ne olduğunu çok yıllar sonra öğrendim. Akraba denilen insanlarla zaten diyalogumuz yoktu. Komşulardan hali vakti yerinde olanların bayramlarda kestiği kurbanlardan pay gelirdi de et yiyebilirdik. Ancak, çocukça duygularımla kurban eti getirenlere her ne kadar şükran duysam da çok da kızardım. Getirdikleri et, kemiklerden sıyrılmayı beceremedikleri kemik ağırlıklı et olurdu. O günkü çocuk aklımla öyle yeminler ettim ki “büyüdüğümde ben de çok kazanacak ve kurban kesecektim. Ve kestiğim kurbanlardan sadece bir parça kendimize ayıracak geri kalan tamamını ihtiyaç sahibi çocuklara dağıtacaktım. Öyle çok pay dağıtmak için etleri minicik parçalara da ayırmayacak, çok büyük parçalar halinde dağıtacaktım”.
Yüce Tanrım bana yardım etti ve bu sözlerimi hala tutuyorum. Çünkü yine çocukluğumdan hatırlıyorum ki, buzdolabı her evde olmadığından kurban kesenler, kokmasın diye günlerce et kavururlar ve saklarlardı. Aylar boyunca da bu kavurmalar yenirdi. O yüzden “HAK İÇİN KURBAN, KÜP İÇİN KAVURMA” sözü söylenirdi. Kurban paylaşmaksa eğer sevgili dostlar ve eğer kurban kesecek imkânlarınız varsa lütfen bolca dağıtın. Ha, biliyorum kurban kesenlerin sayısı da azaldı. Bir takım derneklere bağışta bulunuluyor ve bir anlamda paylaşmak anlamına gelen kurban vecibesi de bu şekilde yerine getiriliyor. Ama lütfen dikkat edelim, uyduruk yerlere bağışta bulunmayalım. Bir de ortalığı kan gölüne çevirmeden yapalım bu ibadetimizi.
Bir öksüzün, bir yetimin başını okşadığınızda onun aldığı hazzı hayal edin lütfen kurban keserken ve kestiğiniz kurbanın paylarını dağıtırken.
Tanrı ibadetinizi kabul etsin.