Gelir adaletsizliği makası açılıyor
Son bir yılda salgının yarattığı ekonomik kriz, yoksul ve zengin arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2019 yılını baz alan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nın sonuçları ise salgının etkisiyle geçen 2020’nin bilançosunun çok daha ağır olacağını gözler önüne serdi. 2019 gelirlerine göre yapılan araştırmada en yüksek gelir grubu toplam gelirin yüzde 47,5’ini aldı. Öte yandan en düşük gelire sahip yüzde 20’lik nüfus ise toplam gelirin yalnızca yüzde 5,9’unu alabildi.
TÜİK’e göre nüfusun en zengin yüzde 10’unun geliri, en yoksul yüzde 10’dan tam 14,6 kat daha fazla. Bu rakamlar son 10 yılın rekoru kırıldı. Zenginlerin başta döviz ve altın hesapları, bazı sektörlerde kârlar, gelirleri arttı.
Nüfus yüzde 5’lik gruplara ayrıldığında ise en yoksul yüzde 5’in gelirden aldığı pay yüzde 0,7 iken en zengin yüzde 5’in payı yüzde 21,4 oldu. Aradaki fark 30 kata kadar çıkıyor.
EN ÇOK İŞVERENİN GELİRLERİ ARTTI
Yıllık ortalama esas iş gelirleri sırasıyla işverenlerde 125 bin 698 TL, ücretli maaşlılarda 42 bin 006 TL, kendi hesabına çalışanlarda 33 bin 207 TL ve yevmiyelilerde 17 bin 577 TL olarak hesaplandı. Geçen yıla göre en yüksek artış yüzde 31,6 ile işverenlerde en düşük artış ise yüzde 19,0 ile yevmiyelilerde oldu.
TÜİK’e göre toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelire sahip olan bireyler göreli anlamda yoksul sayılıyor. Hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin yüzde 50’si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı 2020 yılında 0,6 puan artarak yüzde 15,0 oldu. Gelirin yüzde 60’ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre yoksulluk oranı ise son yılda 0,6 puan artarak yüzde 21,9 olarak gerçekleşti.
MADDİ YOKSUNLUK YÜZDE 27,4
Maddi yoksunluk oranı yüzde 27,4 oldu. Bu oran 2019 yılında yüzde 26,3 olarak hesaplanmıştı. Finansal sıkıntıda olma durumunu ifade eden maddi yoksunluk, çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme ve evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme durumu ile ilgili hanehalklarının algılarını yansıtıyor. Bu dokuz maddenin en az dördünü karşılayamayanların oranı olarak tanımlanan ciddi maddi yoksunluk oranı bir önceki yıla göre 1,1 puan artmış durumda.
TÜİK verilerine göre gelir dağılımı adaletsizliğini ölçen Gini Kat sayısı 2020’de 2009’dan beri en yüksek seviyeye ulaştı. 0,410 olarak tahmin edilen Gini Katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade ediyor. 2019 yılında 0,395 olarak hesaplanmıştı.
YOKSULLUK: YAYILIYOR VE DERİNLEŞİYOR
Doç. Dr. Oğuz Demir’e göre TÜİK’in verileri üç temel konuya işaret ediyor. Yoksulluğun yayıldığını, derinleştiğini ve kalıcı hale geldiğini söyleyen Demir, “Türkiye’nin artık işsizlikle mücadeleden yoksullukla mücadeleye geçmek gibi bir zorunlu sosyal kompozisyonla karşı karşıyayız” dedi. Demir, gelir ve yaşam koşulları araştırmasına ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
TÜİK, bir yılda 700 bin yoksuldan bahsediyor. Bu yoksulların profilinde yükseköğrenim mezunlarının sayısının 100 binin üstüne çıkması önemli bir sorun. Türkiye bir yandan yoksullaşıyor. Öte yandan bu yoksulluğun önündeki ne önemli mücadele alanı olan eğitimin de katkı vermediği bir sürece doğru gidiyoruz. Diğer dikkat çekici nokta ise yoksulluk derinleşiyor. Yoksulluk oranı artıyor, hem yıldan yıla oran artıyor hem de son 3 yıl içerisinde bu oranın içerisinde kalan insan sayısı artıyor. Yani yoksulluk derinleşiyor ve kalıcı hale geliyor. Bu üç konu nüfusun yüzde 90’ını ilgilendiren noktaya gelmiş durumda. Pandemi sürecini de dikkate aldığımızda 6 milyona yakın gelir ya da iş kaybı yaşayan insanımız var. Dolayısıyla bu rakamlar bir sonraki veri döneminde çok daha ürkütecek seviyelere doğru gidecek gibi gözüküyor.
Türkiye’nin artık işsizlikle mücadeleden yoksullukla mücadeleye geçmek gibi bir zorunlu sosyal kompozisyonla karşı karşıyayız.
***
Açlık sınırı 18 yılda 6 kat arttı
DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası (BİSAM), mayıs ayına ilişkin açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasını açıkladı. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı 2 bin 822 lira oldu. Bu harcama tutarı sadece gıda için yapılaması gereken minimum tutar olarak hesaplandı. Açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak yapılan hesaplama sonuçlarına göre ise yoksulluk sınırı 9 bin 762 TL olarak gerçekleşti.
Öte yandan 2003 yılının mayıs ayında 4 kişilik bir aile, günlük minimum 15,9 TL’ye sağlıklı beslenebilirken, bugün ancak 94,1 TL’ye sağlıklı beslenebiliyor. Buna göre 18 yıllık zaman zarfında açlık sınırı 5,9 kat arttı. Aynı dönemde enflasyondaki artış ise 5,4 kat oldu. Açlık sınırındaki artış genel enflasyonda yaşanan artıştan daha fazla oldu.
Araştırma kapsamında üç büyük ile ait Mayıs 2021 dönemi açlık sınırı verileri de hesaplandı. Buna göre İzmir’de açlık sınırı 3 bin 43 lira olarak belirlendi. İzmir’i, İstanbul 2 bin 982 liralık açlık sınırı ile takip etti. Ankara’da ise açlık sınırı 2 bin 771 lira olarak hesaplandı.
***
Eşitsizliğin nedeni sınıfsal
SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ise sonuçların gelir dağılımının hızlı bir şekilde bozulduğunu gösterdiğine dikkat çekti. Kozanoğlu, AKP’nin neoliberal uygulamalarının sonuçlarını şöyle değerlendirdi: “2019’da Türkiye’de gelir dağılımının çok keskin bir şekilde bozulduğunu gösteriyor. Bütün göstergeler bu bozulmaya işaret ediyor. Maddi yoksunluk, sürekli yoksulluk… Bunların arttığını görüyoruz. AKP iktidarının neoliberal uygulamalarının ve salgın döneminde yapılan maddi yardımlarda cimri davranmasının da sonucunu bir sonraki veride göreceğiz. Geçen yıl döviz ve altın mevduatlarına sahip olanlar zengin olurken emekçiler yoksullaştı. Geliri artan grup ise işverenler oldu. Gelir dağılımlarına baktığımızda sorunun sınıfsal bir sorun olduğunu görüyoruz. “