Futbolun en saf hali
Amatör lig maçlarına ait yazıları yazarken aklıma gelen daha doğrusu şimdi bile burnuma kadar gelen; ter, ayak ve beynimize kadar işleyen “Bengay” kokusuydu. Genellikle tek göz, basık ve bakımsız olan soyunma odalarında oksijen soluma imkanı yoktu. Kadroda yer almak amacıyla bu daracık odaya 20-21 kişi girer, kısıtlı oturma yeri olan bu odalarda üst üste oturarak, hocanın kadroyu açıklamasını beklerdik. Soyunma odalarında yerler hep çamurlu ve ıslaktı. Duşlar bakımsız 2-3 kabinden oluşur, sıcak su nadiren bulunurdu. Hoca kadroyu açıkladığı andan itibaren odanın içindeki 20-21 kişi arasında bir kargaşa başlar, kadroya girenler kendi forma numaralarını ararken, ilk 16 dışında kalanlar mutsuz şekilde soyunma odalarını terk eder, maçı tribünden izlemek ve hocaya veryansın etmek için dışarıya çıkarlardı. Bu dışarı çıkanlar “aslında çok iyi topçular” olduklarını, hocanın kendilerine haksızlık ettiğini düşünürler ve maç anında kendi mevkisinde oynayan arkadaşlarını eleştirel dil ve gözlerle seyrederlerdi. Hoca bir yandan son taktikleri verirken takımın “golcü” ismi, soyunma odasında maç topunu alarak kafasında sektirme duvarla paslaşma gibi atraksiyonlarla ısınmaya başlar ve anında da fırçasını yerdi. Maç havasına girmiş “golcü” arkadaş daha seremoni esnasında bizzat rakip stoperi bularak, “sözel olarak” ilk teması gerçekleştirirdi. Daha maç başlamadan bunun nasıl başardığını hep merak etmişimdir. Yine bu “golcü” arkadaşımızın maç içinde, hakem triosu ve rakip takım oyuncuları ile olan ilişkisi, oyun anında futbol topu ile olan ilişkisinden hep daha fazla olmuştur. Kulakları çınlasın, söz konusu enerjiyi sahaya yansıtmaktansa hep işin “deliliğini” yapmayı tercih etmiştir. Bir maçta devre arasında soyunma odasına girildiğinde hocanın ilk defa bu “golcü” arkadaşa fırça atmadan yanına geldiğini ve eliyle golcü arkadaşın saçlarını ayıklamaya başladığını görmüştük. Tüm takım merakla hocanın ne aradığını anlamaya çalışıyorduk, “golcü” arkadaş; ne var hocam saçımda deyince, hocanın bağırarak; “beyin arıyorum, beyin. Sende beyin var mı? ona bakıyorum” demesi hala aklımdadır.
Maç bitiminde ise bütün kokuların birbirine karıştığı sonuca göre keyifli veya sessiz olan soyunma odasında, genelde kramponların yere vurularak temizlenmesi bir ritüel haline gelmişti. Soğuk sıcak arası suyun olduğu veya olmadığı duşlarda şampuanı olan arkadaşın şampuanı ile takım olarak duş alınırdı. Burada en önemli unsur, en kısa sürede giyinip kendinizi dışarı atmak için maçtan daha fazla performans göstermenizdir. Çünkü dışarıda oksijeni olan temiz bir hava vardır. O efsane soyunma odalarından çıkınca, maç içi kritikler, diğer rakiplerin maç sonuçları, şakalar, sohbetler, gelecek haftanın planları vs. derken şunu fark edersiniz ki amatör futbol ayrı bir keyiftir. Bizim dönemimizde söz konusu şartlar altında, sınırlı İmkanlar dahilinde sınırsız heyecan yaşatan amatör ligler, bana göre; futbolun en saf ve yıldızsız halidir.
Amatör ruh, olmazsa olmaz…
Adama DELİ demeseydin ben başka birisinden bahsettiğini düşünecektim. Ama amatör spordaki hırs ve heyecan inanıyorum ki profesyonel oyuncularda yoktur…..
O soyunma odalarında yaşananlar da sonradan sahip olunanların değerinin bilinmesini saģlaması açısından önemlidir.😉
Çok güzel anılar sanki deli santraforu tahmin edebiliyorum