Doktorlar Dizisi Yayınlansaydı Böyle Olmazdı
Yuval Noah Harari okudunuz mu hiç?
İnsan türünün tarihini yazıyor. İnsanın 2,5 milyon yıl önce Doğu Afrika’da “Güney maymunu” anlamına gelen Australopithecus adı verilen bir maymun cinsinden evrildiğini söylüyor. Daha sonra bu insan türünün bir kısmı anayurtlarını terk edip Kuzey Afrika,Avrupa ve Asya’nın çeşitli yerlerine göç etmişler.Neandertaller, Homo Neandertaller,Homo Erectus,Homo Soloensis falan derken…
“Amannn” direkt söyleyeyim,ben bir süredir “Müge Anlı” izliyorum.
Tamam ya bu içimdeki nasıl bir toplum baskısıdır.İzlesem ne olacak?Ruh sağlığı hizmeti veriyorum ben; izlemeliyim tabi ara sıra di mi?
Biraz utanç mı hissediyorum?
İzledim ama sorun bir neden?
Bir kere mevcut durumlar irdelenince evde sürekli kalmak zorunda kalan insanlara hak verdim.
Hiç bitemeyen o işler bitti gibi olunca biraz da nefes almak için, boş boş bir şeyler izlemek fena fikir değil. Ayrıca da seçenekler çok kısıtlı.
Pandemi döneminde yerel yayınların içeriklerine maruz kaldığımda fark ettim.Onu izlemesen gelin kayınvalide,“yok izlemem başka kanal” desen başka bir cinayet masası…
Sonra eşlerini kaybedenlerin çıktığı başka programlarda var, ama ben en çok Müge Anlı’ya güveniyorum.
Ayrıca tek suçlu da ben değilim. O eski ilk yayınlanan hepimizin kafa yormadan mis gibi izlediği “Doktorlar” dizisini bulsaydım onu tercih ederdim tabi, ama ne yapalım?
Arkadaşlarıma sesleniyorum!
Ben kayıp falan olursam uğraşmayın, direkt arayın buldurun beni; zira ben isteyerek gitmemişimdir.
Tabi izledim de öyle sadece,“Aaa, amannn,yok artık” diyerek de değildi.Düşündüm de tabi.
Önceleri bunlar doğru olamaz kurgu diye; sonra bu ülkede böyle insanlar var mı gerçekten diye.
Sonra “insanların başına neler gelmiş, ama o da niye öyle yapmış yok mu bunların aklı selim bir arkadaşı, komşusu, akrabası, anne, babası…”, derken buldum cevabı.
Yok!
Gerçekten de sağ duyulu olan, örnek olabilecek çok az insan var etraflarında sanki.
Çünkü herkes matruşka bebek gibi…
Garip garip olaylar çıkıyor içlerinden konuştukça, araştırdıkça.
20 yıllık evliliğindeki 3 çocuğunun babası olamayacak olan tek adamın resmi eşi olduğu, 55 yaşındaki kadının 30’lu yaşlardaki adama kaçıp, “Kocanı elinde tutsaydın” diye konuşurken kendi eşinin “Bana dön” ağlamasına şahit oldum mu, oldum.
Yine o programda bir muhtar konuşuyor,“Biz çıkışa kamera taktırdık kim kiminle kaçtı bulalım diye” dedi.
Dikkatimi çeken ortak özellikleri var tabii.
Örneğin, aile öyküleri, anne baba tutumları,köken ailelerindeki bireylerin travmaları,evlenme şekilleri, eğitim seviyeleri,ikame ettikleri yerlerin merkeze olan uzaklıkları, ekonomik güçleri…
Bu verdiğim özellikleri tek bir yöne spesifik olarak algılamayın lütfen; her iki uçtada görülebiliyor.
“Neler oluyor bize?” diye düşündüm…
Bundan 30-40 yıl önce insanlar bırakın biri ile flört etmeyi, etrafına söylemeyi ya da TV’ye çıkıp kocana sahip çıksaydın demeyi çocukken geçirdikleri ateşli hastalıkları bile saklıyorlarmış.
Bunun mantığını savunmuyorum tabi ama utangaçlığı, yaşamlarımızdaki örtüklüğü göstermek amacı ile örneklendirdim.
Toplumun düzenini, örf,adet düzenini,etik değerlerini, kültürel kolektif bilinci orta sınıf koruyor. Siyasette de “makul çoğunluk” diye adlandırılan bu grup biziz.
Örneğin reklamlar…
Onlarda bu sınıfa yönelik pazarlama yapıyor. Bize bir aplikasyon reklamını doktorlar,öğretmen ve mühendislerin en çok kullandıkları aplikasyon olarak pazarlıyorlar.
Orta sınıfın edindiği alışkanlıklar, beğeniler, kültürel miras oldukça kalıcı. Hatta bir değişiklik yapılması gerekiyorsa önce bu sınıf üzerinde bir değişim sağlanması gerekiyor. Her yere yansıması da bir o kadar kolay oluyor bu sayede.
İletişim teknolojilerinin gelişmesinin kültürel tercihler üzerinde gözle görülür bir etkisi var. Bu etki de“orta sınıfın” kararlarını, beğenilerini, normallerini değiştirmeye başlıyor.
Zaten alt ve üstsosyo ekonomik sınıflarda bahsettiğimiz kolektif kültürel miras, gelenek vs gibi paydalar çok da yer kaplamıyor. Toplumun normlarını orta sınıftaki insanların yaşayışı belirliyor.
Yani benim çevremde o izlediğim insanlar yok.
Grift, gizil ortaklıklar, anlam yüklenmeyen arkadaşlıklar, akrabalıklar orta sınıfın orijininden uzaklaştıkça artıyor gibi; ne dersiniz?
Aklıma Cem Yılmaz’ın bilmeyeni duymanı dövdükleri o kült esprisi geldi.
“Hani biz marjinaldik.”
Bu arada,Harari insan türünü araştırırken şimdiki zamana ve geleceğe yönelik bazı atıflarda da bulunuyor. 2017 yılında İstanbul’a gelmişti.
Bir söyleşini okumuştum.
Orada şöyle diyor:
“Güç kazanmakta iyiyiz, ancak bu güçleri mutluluğa dönüştürmekte değiliz. İnsan mutluluğu, Taş Çağı’ndan bu yana pek fark etmedi. Bunun bir nedeni, mutluluk ve ıstırap çekme konusundaki dar, sığ anlayışımızdan kaynaklanıyor.
Mutluluğun haz almak, ıstırap acı çekmekten ibaret olduğunu düşünüyoruz. Tüm gücümüzü bize daha fazla haz verecek, daha az acı çektirecek koşullara harcıyoruz.Ama sabahtan akşama tarlada çalışmak zorunda olmayan, korunaklı hatta varlıklı insanlar da depresyondan muzdarip.
Tek ıstırap, acıdan kaynaklanmaz, başka türleri de vardır. Durduğumuz noktadan bunu benimsemek çok zor.
Ama hırs, öfke de bir çeşit ıstıraptır.”
Müzeyyen Çuhadar
Psikolojik Danışman
Kasımova Psikoloji Merkezi
psikolojikdanışman_mcuhadar