Doğuya Giden Tren
Dünyadaki gelişmeleri incelediğimizde nedense hep batıya doğru olduğunu görürüz. Tüm ülkelerin tüm şehirlerindeki gelişmeler hep batıya doğrudur. Bu durum bildiğim kadarıyla ülkemizde de geçerlidir. Bildiğim birkaç büyük şehrimizden bahsetmek istiyorum. Başkentimiz Ankara’da şehir sürekli batıya doğru genişlemekte ve gelişmektedir. Bir göz gezdirin lütfen sürekli Eskişehir’e doğru gelmektedir şehir. Eskişehir de Bursa’ya doğru büyümekte tıpkı Bursa’nın Balıkesir’e doğru uzandığı gibi. Doğup büyüdüğüm kentte yani Adana’da da durum aynıdır. Sizler de bildiğiniz şehirleri şöyle bir göz önüne getirdiğinizde aynı tabloyu göreceksiniz, bundan eminim.
Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. İşte bu yüzden Batı, insanlar tarafından gelişmişliğin adresi olarak nitelendirilir. İçinde bulunduğumuz Dünyanın en güzel ülkesi olan ülkem, iki kıtada da parçası olan ender bir ülkedir. Hem Batıya hem de Doğuya bağlıdır. Ne yazık ki doğu, güney doğu ve de Ortadoğu ilkelliğin ortasında kalmış, bağnazlıktan kurtulamamış ve bir türlü gelişimini tamamlayamamış bir coğrafya olarak bilinmektedir. Boğazın ayırdığı batı ise gelişmiş Avrupa’ya açılan bir pencere gibidir. Burada Avrupa hayranlığı yapmak niyetinde değilim, Avrupa’nın da bana göre birçok konuda zaafiyeti ve ilkelliği mevcuttur ama teknoloji ve sosyal açıdan doğuya kıyasla gelişmişliği de inkâr edilemez bir gerçektir.
İşte bu gerçekleri aldığı eğitim ve ileri görüşleri ile çok iyi analiz edebilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ülkemizi batının gelişmişliğine ortak etmek istemiş ve birçok devrimler yaparak bunları gerçekleştirmeye çalışmıştır. Ülkemizi kendi öz kaynaklarıyla kalkındırmak için, uçak fabrikasından tutun birçok teknolojik yatırımlar yaptırmış, köylüyü kendi köyünde eğiterek kalkındırmak için köy enstitülerini kurdurmuş, olağanüstü bir eğitim seferberliği başlatmış ve kız çocuklarının okutulması için devletin tüm olanaklarını seferber etmiştir. Ülke, çok kısa bir süre içinde kendi deyimiyle muasır medeniyetler seviyesine gelmeye başlamıştır. Ancak, çok erken yaşta sonsuzluğa göç etmesi ve akabinde ikinci dünya savaşı ve yaşanan kargaşalar sonunda bu gelişim duraklamaya ve aksamaya başlamıştır. Sonunda çok partili sisteme geçilerek gerçek bir demokrasi başlatılmıştır. Ama bugün ne hazindir ki bunu gerçekleştiren İsmet İnönü gibi bir kahramana da saldırılmaktadır.
Bu olanların devamında Amerika Başkanı Truman, 1947 yılında Komünizmle mücadele adı altında tüm orta doğuyu ve de ülkemizi sinsi planlarla ele geçirebilmek için adına Truman doktrini denilen bir eylem planı hazırlamıştır. İlk önce ülkemizde iktidar değiştirilmiş, yeni gelen iktidar “Tam bağımsız Türkiye” idealinden hızla uzaklaşmaya başlamış ve Nato’ya üye olunmuştur. Akabinde binlerce kilometre ötedeki Kore’ye asker sevk edilmiş ve orada yok edilmiştir. Bununla da yetinilmemiş, ülkemizin geleceği olan Köy Enstitüleri kapatılarak aydınlanmanın önü kesilmiştir. Atatürk’ün devrimleri önceleri sinsi bir şekilde, daha sonraları da fütursuzca yok edilmeye çalışılmıştır.
Batıya giden yollar birer birer kapanmaya başlamış, gelişme durdurulmuş, Amerikan yardımları ülkemizin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiştir. Öyle bir hale gelinmiştir ki, bugün Amerika ve onun mu yönettiği ya da onu mu yöneten İsrail ile birlikte tüm emperyalist güçlerin güdümüne girilmiştir. Medya ele geçirilmiş, tüm sosyal kurumlar örselenmiş ve insanlarımızın adeta beyni yıkanarak yön batıdan doğuya çevrilmiştir. Bırakın batıyı, tamamen doğuya giden bir trene bindirilmiş ve son hızla gidilmektedir. Gerçek aydınlar bunu anlatmaya çalışmışlarsa da birçoğu kahpece pusularla şehit edilmişlerdir. Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve daha birçok aydın bu haince pusularla yok edilmiştir. Gerçi onların yaktıkları ışıklar gerçek vatanseverlere hala yol gösterici olmaktadır. Ama toplumun geneli uyumakta ve uyanmamakta direnmektedir. Kendilerini Batıya gidiyor zannetmektedirler ama aslında Doğuya giden bir trendedirler.
Özetle, “DOĞUYA SON HIZLA GİDEN BİR TRENDE BATIYA GİTTİĞİMİZİ ZANNETMEKTEYİZ.” Lütfen artık bu uykudan uyanalım ve uyanmayanları da uyandırmaya çalışalım. Yoksa sabah çok geç olacak.