Demokrasiyi Getirmek
Altı saattir yoğun ateş altında tuttukları ve adeta bir enkaza dönen eve doğru ölüm korkusuyla sürünerek ve titreyerek yaklaştı. Parçalanmış kapının son kalıntılarına gıcır gıcır postallarıyla bir tekme atıp içeri daldı ve etrafı kolaçan etti. Daha önce evin yatak odası olduğunu düşündüğü odaya girdiğinde yaralı bir kadın ve on dört yaşlarında bir erkek çocuk duruyordu duvarın dibinde. Korku ve dehşet içinde birbirlerine sarılmış vaziyette olan bu çaresizleri otomatik tüfeğiyle taradı ve iyice öldüklerinden emin olana kadar ateş etti. Dışarı doğru seslendi, “Heeey Jimy , it’s clear.” Dışarıdaki Jimy ve emrindeki bir takım asker zafer çığlıkları atarak harabeye dönmüş eve doğru sevinçle koştular. Johnny, biraz öncesi korkularını atmıştı. Yan odaya geçtiğinde bir bebek ağlamasıyla irkildi. Perdenin arkasında oturmuş ağlayan bir bebek ilişti gözüne. Amerikan üniforması giymeyen gördüğü her canlıyı öldürmeye proğramlanmış parmakları tetiğe gitti, ama bebeğin kocaman kahverengi gözlerini görünce unutmuş olduğu insani duygular refleks olarak geri geldi. Ellerini tetikten çekti. Eğilip bebeği kucağına aldı, cebinden çıkardığı çikolata parçasını bebeğin eline tutuşturdu. Yavaşça binadan dışarı çıktı. Komutanı Jimy ve arkadaşları şaşkınlıkla bakıyorlardı “niye canlı bir görgü tanığı bıraktı” diye. “Yapamadım” dedi. “Gözlerime öyle bir baktı ki, tetiği çekemedim.” “No problem” dedi komutanı. Dünyaya müthiş bir pazarlama yaparız.
Hemen üslerindeki komutanlarına durumu ilettiler ve gönderilen profesyonel bir fotoğrafçı geldi. Yepyeni elbiseler giydirilmiş dünya tatlısı bebeği Johnny’nin sol koluna oturttular. Johnny’nin diğer kolunda ise bebeğin annesini ve ağbisini öldürdüğü otomatik tüfekle poz verdirip bol bol fotoğraf çektiler. Bebeğe de hemen bir isim koydular, Meryem. Hollywood’un en iyi senaristlerine güzel bir senaryo yazdırdılar alelacele. “Demokrasi ve özgürlük götürdükleri Orta doğuda kurtardıkları Meryem Bebek’le” ilgili manşetler atıldı tüm dergi ve gazetelerde. Tüm Amerikan halkı gurur duydu askerleriyle ve başkanlarıyla. Johnny törenlerle karşılandı, üstün hizmet madalyası verildi. Meryem’i de evlat edindi. Böylece annesini ve kardeşini öldürdüğü Meryem’in resmen babası da olmuştu kahraman Johnny. Birkaç hafta tüm eyaletlerde gezilere katıldı, bando mızıka ile karşılandı. Her şeyi çok çabuk üreten ve tüketen emperyalizm bir kahraman yaratmıştı. Kendi vatanlarına ihanet eden hainlerin yönettiği bir çok geri bıraktırılmış ülke gibi bu Ortadoğu ülkesine de demokrasiyi götürmüşlerdi. Geride binlerce masum çocuk ve kadın yok edilerek. Meryem bu coğrafyadan sağ salim çıkan şanslı bir çocuktu. Büyüdükçe bilinç altında bir türlü çözemediği bir anne ve kardeş anısı canlanıyor ama yıkanmış beyni bir türlü gerçeği ortaya çıkartamıyordu. O da tipik bir Amerika’lı olarak büyüdü.
Bu demokrasiyi geri bırakılmış ülkelere götürmek sadece Amerika’ya mahsus bir durum değil tabii. Tüm emperyalist güçler bu oyunun başrollerindeki birer parçası ve yok edilen uluslar ise bu kanlı oyunların figüranları oluyorlar. Şöyle bir düşündüğümüzde gerek içinde bulunduğumuz kanlı coğrafyada gerekse Afrika’da ve Latin Amerika ülkelerinde bu oyunlar sürekli sahneleniyor. Bu ülkelerdeki egemenler, sırf kendi ihtiras ve ikballeri uğruna ülkelerinin yer üstü ve yer altı tüm zenginliklerini feda ederek ülkelerinin geleceklerini yok ediyorlar.
Bu nedenle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü her geçen gün daha iyi anlayıp onun gösterdiği yoldan ayrılmamak gerektiğini naçizane bir kez daha hatırlatmak istedim.
Ülkemize demokrasi getirilmemesi dileğiyle.