Dolar 34,1142
Euro 38,0796
Altın 2.875,43
BİST 9.900,25
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 23°C
Yağmurlu
Bursa
23°C
Yağmurlu
Cts 24°C
Paz 24°C
Pts 26°C
Sal 28°C

Deliler ve Dahiler

20 Eylül 2024 21:15
15
A+
A-

 Yıllar önce okuduğum, deliler ve dahiler adlı kitap, benim yaşantımın bir bölümünü işgal etmişti. Deli miyim, dahi miyim sorusu, o kitabı okuduktan sonra içimde yankılanan bir sese dönüşmüştü. Peki arası yok mu!’ diyeceksiniz ama bazılarımızda yoktu. Hayatta sadece siyah ve beyazların olduğuna inandırılmış, başka renkler söz konusu olunca kavga ortaya çıkmış, ozaman sürekli taraf tutmak zorunda kalmış bir çocuk olarak yetişmiştim. Annemin siyah dediğine babam beyaz der di ve bir türlü anlaşamazlardı. Akıllarına hiçbir zaman acaba ikimizin de haklı olduğu ortak noktalar olabilir mi sorusu hiç gelmemişti. ‘ Hatta ortamı neşelendirmek ve gerginliği almak için, onlara şarkı söylediğimi anımsıyorum. ‘ Birinin söylediği ötekini tutmuyor, her kafadan bin ses çıkıyor.. bilen bilmeyen hep akıl veriyor; sanki benim aklım ermiyor. Çevirdiler şaşkına lanet olsun aşkına içimden hiçbirşey gelmiyor:) Çevirdiler şaşkına başlarım senin aşkına içimden hiçbirşey gelmiyor… OOOOO aklımı çelme, ooooo oooo üstüme gelme vazgeçtim sevdadan üstüme gelme, vazgeçtim dünyadan aklımı çelme.. 😉 bitti. Uzunca söylemek istedim şarkıyı 7 yaşındaki bir çocuğun dinlediği şarkılar listesinde olması gerekiyor muydu, orası tartışılır tabi. Şarkılar demişken Türki ye deki bizler, bazılarımız bu şarkıların hepsini içselleştirmiş ve sanki şarkıyı söylenden daha çok o şarkıyı yaşamış gibi davranıyorduk. Üniversite de kızlarla Sezen Aksu dinlemeyi çok severdik mesela, Sezen hanım yaşadığı aşklardan esinlenerek yazdığı şarkılara birsürü tecrübe, deneyim ve yaşanmışlık sığdırırken biz sadece içselleştirip bol bol hayal gücü sığdırırdık. Şimdi komik geliyor ama hala o şarkıların hissettirdiği eziklik duygusunu seviyordum. Tabi bu ben değildim, onlar neşe hiçbirzaman olmamışlardı. Fakat hayat bir müddet sonra sana neşeni unutturmaya başlayınca o şarkılar sen olmaya başlıyordun. Kaderin ağlarını örmesine bir örnek olarak verebiliriz bu konuyu. Şimdi tekrar delilik ve dahiliğe dönecek olursak bence kutupluluk yani siyah ve beyazın sürekli çarpışması, aralarda süzülmeden gün içinde zihnin kendini sürekli nötrlemesi, yani sıfırda buluşması, atomun nötr yapısını bana hatırlattı. Ve sürekli nötrlenen zihin, merkezdeki çekirdeğe daha da yaklaşıp bağ kurabiliyordu. Hiçlik yani nötr olmak eşittir heplik. Yani sıfır noktasında bedenen zihnen ve ruhen bulunmak. Türkiye böyle insanlarla doluydu. Deliler ve dahiler arasındaki ortak nokta ise kafalarının orta yerinde bir çatlak olmasıydı, çünkü ışık öyle yerlerden içeri girecekti. Bugün ben de kendimi delilik ve dahilik arasındaki ince çizgide buldum ve yine atomları, molekkülleri inceledim. Bir sürü çıkarımlar, varsayımlar yaptım. Zaman zaman dahi zaman zaman deli iseniz waoowww bu da ne böyle, gerçekleşebilir mi acaba, mümkün mü, olabilir mi diye soracaksınız. Fakat sadece normal biri iseniz ‘aman ne bunlar deli saçmalığı, hiçbir bilgi ile örtüşmüyor’ diyeceksiniz. Size bırakıyorum::))

Yolda yürürken olimpiyat logosu bir okulun duvarına çizilmişti, ona baktığımda ilk aklıma gelen birbirleri ile bağlar kurabilen atomlar oldu. Sanki orada da bir bağlanma vardı ve çok güçlüydü, içgüdüsel olarak bu bağlanmanın ne olabileceğini düşünmeye, yok yok sormaya başladım. Eğer bunlar atom olsalardı ne olurlardı, nasıl bağlanırlardı. Olimpiyat logosu bize hareketin etkinliğini, 5 kıtanın birliğini söylüyordu. Sonra kızlarım logodaki dairelerin renklerini söylemeye başladılar.. İlk olarak solda mavi ve sarı birbirine bağlanıyordu, sağda ise kırmızı ve yeşil, bir de en ortada hepsini birbirine bağlayan ve çok kararlı gözüken siyah renk vardı. O sırada tam önümden siyah kıyafetler giymiş, siyah kasklı, siyah motorsikletli kız, hiç arkasına bakmadan kararlı bir şekilde önümden vın diye geçti. Aslında bir an için dönüp bakmıştı, ama kararlı oluşu o anlık bakışını örtmüştü. Peki en kararlı ve birçok çeşit bağ kurabilen atomumuz neydi:) Carbon. Karbon kızgın yıldızlarda hidrojenin yanmasında temel rol oynuyordu. (evrim ağcı) Elmas ve Grafit en saf halleriydi. Olimpiyat logosundaki siyah renk, Afrika bayrağını temsil ediyordu ve elmas nereden çıkıyordu, Afrika dan. Carbonun rengi neydi siyah!!! Bingo, diğer dört atomu da bulup bağlayabilir miydik:)) Bu iş çok heyecanlı bir hal alıyordu. Sonra karşıma mavi giyinmiş ve kol kola girmiş iki kız çıktı.  Ama birbirlerinin tıpkısı ve aynısı, karşımda süzüle süzüle hallerinden memnun bir şekilde yürüyorlardı, ve tabi renklerinin mavi olması şimdi de aklıma Hidrojeni getirmişti:) Hidrojen de yandığı zaman açık mavi bir alevle yanan, hava ile temas ederse patlamalar ve yangınlar çıkarabilen çok güçlü bir gazdı. Bu kızların başörtülü oluşu ve kimseyi umursamadan sallana sallana yürüyüşleri, onlara laf atan bir erkeğin icabını göstereceklerini söylüyordu:) Ve işte Bingo 2.. Şimdi sıra mavi ile bağlanan sarı halkaya gelmişti. Sarı halka Asya bayrağının rengiydi. Sülfür: kükürt ve oksijenden oluşan bir iyondur ve, toksinlerin atılmasına yardımcı olur. Kemik sağlığı için de hayati öneme sahiptir. Acaba Asyalılar sağlıklarını Sülfata borçlu olabilirler miydi;) İnsanın vücudunda zararlı bakterilere karşı direncini arttırır, kanda bulunan kirli maddeleri temizler, ve o bölgeyi dezenfekte etmek için de kullanılır. Meğer sülfürün ne çok faydası varmış ve biz bilmiyor muşuz.Hidrojen ile birleştiğinde ise çok şiddetli bir zehir olarak karşımıza çıkıyor. H2S. Şimdi geldik madalyonun diğer yüzüne. Olimpiyat madalyasında sağdaki 2 renk yeşil ve kırmızı. Yeşil Avustralya ve Kırmızı Amerika. Yeşil renk benim aklıma ilk olarak Klorofilleri getirdi, dünyanın en büyük sebze ve. meyve ihracatçısı olan Avustralya aslına bir Klorofil gibi gözümün önünde dans etmeye başlamıştı. Klorofik kansere sebep olan bazı kimyasalları önlemeye katkı sağlar ve bağışıklığı güçlendirir. Hatta Avustralya da çıkan o büyük yangın acaba hepimizin bağışıklığını düşürüp, yeni bir aşının gelişimi için insanlığı kobay fare olarak kullanmaya yönelik mi çıkarılmıştı diye düşündüm. Düşüncemden ürktüm ve içimdeki düş bozucu kötü düşümü yuttu. Çünkü ben o değildim. Ama düşünmeden de edemiyordum, çıkan yangin nefes almamızda önemli rol oynayan hatta ciğerlerimizi genişleten ve iyileştiren, doğada nadir bulunan iğne yapraklı çamların yanmasına sebep olmuştu. Mesela İbni Sina nın, ardıç kozalağından katran yapıp ilaç olarak kullandığını duymuş muydunuz! V ben dünyanın ciğerlerinin tahrip olduğu hissine kapılmıştım ve o günden sonra sigaraya başlamıştım.. Sanki sigara içen gençlerin sayısı o günden bugüne çok daha artmıştı. Ciğerleri zarar gören bir evrenin insanlarının ciğerleri ancak bu şekilde zarar görebilirdi ve biz orada dumandan boğulan, telef olan hayvanları ancak bu şekilde anlayabilirdik. Evetsıra geldi kırmızı renkli halkaya. Amerika ben de kökü çağrıştırıyor, sanki oyuna yön veren, nasıl gideceğini ve nasıl sonlanacağını bilen, bir ağaç kökü. O esna da ağaç köklerine gübre döken bir çiftçiyi farkediyorum ve gübrelerde kullanılan maddenin fosfat içerdiğini öğreniyorum. Kimya da da fosfat aslında bir köktü ve ona bağlı olan oksijenler negatif yüklüydü. Üç tane oksijenle bağ kurmuş ve negatif yüklenmişlerdi. Tabi fosfat kendi içinde bunu dengeliyordu. Direk bir ağaç yani fosfatı bir kök olarak düşünürsek diğerlerini de ona oksijen aldıran yaprakları dalları da negatif yüklü ‘O’ lar olarak düşünebilirdik. Ozaman Şimdi gözlermizin önünde olimpiyat logosunu canlandırırsak: Hidrojen ve Sülfür sol tarafta bağlanmıştı ve Klorofil ve Fosfat sağ tarafta tutunmuştu, peki Afrika ne yapacaktı siyah renkli Carbonumuz en çok bağ yapan ve en kararlısı olan: tam ortalarına girip onların kararlı bir şekilde tutunup yumruk yapmalarına sebep olacaktı. Yani ben bugün yine bir nah çekiyordum: 5 parmağımı karşıma aldım serçe parmağım hidrojen, yüzük parmağım sülfür, önce bunları kapattım, sonra işaret parmağım fosfat ve orta parmağım klorofil sonra da bu ikisini kapattım ve baş parmağım yani carbon hani bana hani bana diyerek her ikisinin ortasından geçip bir nah çekti ve elimi yumruğa dönüştürüp hepsinin aynı anda işleme girip yeni bir şekil almasını sağladı. Karbonun atom sayısı küçüktür, atom çekirdeğine yakın olan değerlik elektronlarını çok sıkı tutar. Başka elementlerle birleşme yeteneği de sadece karbonda vardır. Afrika nın önemi!! Ve bu bağlanmalar mümkünse, ihtimal dahi olsa bana yazın. Çünkü patenti bana aittir, kavga çıkarırım:) Herşey çalınabilir ama hayaller asla. He son birşey daha var, bunları bağladık ya sağlam bir poşete koyun da düşmesinler. Yoksa annem çöpler dağıldı ortalık çöp oldu, şimdi her tarafı sinek böcek basacak diye söylenir durur.

Ve sonuna geldik. İşte bugünkü deliliklerim ve dahiliklerim. Herkese bir parça veriyorum kendimden, şimdiden afiyet olsun:)

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.