Dayanışma
İnsanları diğer canlı türlerinden ayıran bir özellik de tek başına yaşayamayan sosyal bir varlık olmalarıdır. İlk insanların birlikte yaşamaları korunma içgüdüsüyle başlamış ve insanlığın gelişmesiyle birlikte bu korunma içgüdüsünü diğer sosyal güdüler ve istekler de desteklemiştir. Bu günün dünyasında ise her türlü iletişim araç ve gereçleri ile birlikte bütünselleşme başlamıştır. Ancak, insanoğlu arasında her ne kadar sosyalleşme ve birlikte yaşama dürtüleri gelişmiş ve yaygınlaşmışsa da bir takım nedenlerden dolayı çeşitli ayrışmalar da mevcuttur.
Bu ayrışmaların başında Irksal ayrılıklar, ulus kavramı, daha sonra dinsel kavramlar, dinsel kavramların içinde de mezhepsel ayrılıklar en önemli ayrılık konularını oluşturmaktadır. Her ne kadar evrenselleşmekten ve globalleşmekten bahsedilse de bunlar bana göre bazen katı bazen de zarif bir aldatma biçimidir. Dünyadaki insanların çok büyük kısmı bu globalleşmeyi, evrenselleşmeyi yürekten istese de çıkar grupları, yani emperyalist güçler bunu asla istemezler. Çünkü emperyalizmin en büyük özelliği “parçala, yönet, silah ve ilaç sat, gerektiğinde yok et” felsefesidir. Emperyalizmin kalbi ve dolayısıyla merhameti yoktur. Tek amaçları gücü ve parayı elinde bulundurmaktır.
Dayanışma dediğimiz olgu önce aile içinde başlar. Aile fertleri iyi günde, kötü günde her şeylerini paylaşır ve büyük bir dayanışma içine girerse kolay kolay yıkılmaz ve her şartta dimdik ayakta durmayı başarır. Toplumlar ve uluslar için de aynı şey geçerlidir. Dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikeye karşı bir arada durabilen ve dayanışma içinde olan uluslar hiçbir zaman yıkılmaz ve yok edilemezler. Bazı zamanlarda zayıf düştükleri de olur. İşte o zamanları iyice incelemek gerekir. Neden zayıf düştüklerini iyice araştırdığınızda mutlaka içlerinde derin çatlakların olduğunu göreceksiniz. Bu durum çok yakın tarihimizde Osmanlı İmparatorluğunda meydana gelmiştir. Sürekli taht kavgasındaki Padişah veya şehzadeler, halktan iyice kopmuş, sadece kendi ikballerini düşünür hale gelmişler ve bunu çok iyi tezgahlayan dış güçler saray ile halkı birbirlerine düşürmüşler ve dayanışmayı yok edip ayrıştırmayı başlatmışlardır.
Böylece Osmanlı’nın çöküşü başlamıştır. Zaten bir türlü ulus olamamış Osmanlı ve saray bu entrikalar arasında boğulmaya başlayınca sırf kendilerini kurtarabilmek adına ülkenin her tarafını satmaktan çekinmemişlerdir. Saçma sapan televizyon dizileriyle Hürrem Sultanlar, iktidarı döneminde bugünkü Türkiye yüzölçümünün iki katı kadar toprağı kaybeden Abdülhamit’ten kahraman üretmeye çalışılmaktadır. Yakın tarih biraz gerçekçi ve objektif anlatımlardan öğrenilebilse veya gerçek tarihçilerin yazdıkları okunabilse gerçekler daha iyi görülebilecektir. Koca Anadolu’ya en küçük bir yatırım bile yapılmamış, yatırımlar ya İstanbul’a ya da Balkan topraklarındaki hükümranlıklarına yapılmıştır.
Anadolu’nun gerçek sahibi olan Türkler ya askerde ve savaşlarda tüketilmiş ya da Anadolu’nun bozkırında unutulmuştur. Böylece dayanışma gücü de dış güçler dediğimiz emperyalist güçler tarafından yok edilerek ülke paramparça edilmiştir. İşte böyle bir ortamda Mustafa Kemal ve bir avuç arkadaşı ortaya çıkarak Türk ırkının dayanışma gücünün yüceliğini hatırlatmıştır Anadolu’ya ve ülkenin her yerine. Şöyle bir üstündeki ölü toprağını atan Türk ulusu tekrar dayanışma içine girmiş ve tüm dünyanın kıskançlıkla ve de hayranlıkla izlediği İstiklâl savaşını başlatmıştır. Bu çetin ve imkânsızlıkları imkâna çevirerek verilen savaştan muzaffer çıkan Türk Ulusu işte bu muhteşem Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Bu mücadelenin sonunda tüm emperyalist güçler diz çökmüş ve onurumuzla kazandığımız bu yüce Cumhuriyeti kabul etmek zorunda kalmıştır. Yani biraz da argo bir deyişle Türkiye Cumhuriyeti söke söke kurulmuştur.
Sevgili dostlar, bu büyük mücadele tıpkı aile fertleri arasındaki dayanışma gibi verilmiştir. Nasıl ki aile bireyleri neyi var neyi yoksa ortaya döker ve birlik olursa Türk ulusu da neyi var, neyi yoksa ortaya koymuş ve Gazi Paşalarının etrafında bir duvar örerek bu zafere ulaşmışlardır. (Bu zaferin taçlandırıldığı 30 Ağustosu ileride yazacağım mutlaka.) Hiçbir Türk ferdi koftiden kahramanlık yapmamış, canını, malını ve kanını feda etmekten kaçınmamıştır. Ha, Türk ulusu savaşırken bazı soysuzlar bu savaştan çıkar sağlamış veya hain Padişah ve işbirlikçisi İngilizlere biat etmiş ve bu yüce direnişi ve İstiklâl savaşını baltalamaya çalışmıştır. Hatta geçenlerde zebanilerle yoldaş olmasını dilediğim bazı “keşke İngilizler kazansaydı” diyen fesli hainler de günümüzde hala varlıklarını sürdürmektedirler. Ama yüce Türk ulusu hiçbir zaman bu aymazlara inanmamıştır ve inanmayacaktır.
Bu gün paramparça olmuş Afganistan’ın bu hale gelmesinde en büyük unsur, onların bir Atatürkleri olmayışı, bir de Türk ulusunun yaptığı dayanışmayı yapamamasıdır. Zira DAYANIŞMA duygusu sanırım Türk ırkına has bir duygudur. Bu yüzden hep gururla söylerim ya; NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.
Yazdıklarına sonuna kadar katılıyorum Sinan Baba,lakin halkımız şuan öyle bir duruma düşürüldü ki;bireysel menfaatler için insanlar anne , baba , kardeş , akraba , dost vs. tüm değerler unutulmaya başlandı.