Dakikada 70, Günde 104 Bin ve Yılda 38 Milyon Kez
Dün son seansımda bir danışanım dedi ki; “O beni paramparça etti. Toparlanamıyorum. Kalbim çok acıyor. Kalbim çok acıyor.”
Bir TV dizisi var ya, terapist hep içinden konuşuyor hani.
“Ahh canım seni ne çok üzmüşler, ne çok yaralanmışsın anlat dök içindeki zehri.”
Yapamadım tabi öyle.
Ama seans sonrası not alırken bir hayal kurdum.
Kalp kırıklarına bir çözüm olsa, hatta ben bulsam.
Olmaz mı?
Olsun.
Düşünürken de kağıtta bir şeyler karalıyordum, kalp çizdim.
Kalbimiz neden o şekilde sembolize edilmiş? Kim sembolize etmiş acaba?
And again Oscar goes tooooo…
Tabi ki Antik Yunan.
M.Ö. 6’ncı yüzyılda paraların üstünde kullanılıyor. Şekil Ege bölgesinde yetişen Silphium isimli bitkinin meyvelerinden geliyor.
Aristo’yla Hipokrat’ın kalbin vücuttaki yerini bulmasından dolaşım sistemiyle ilgili olduğu biliniyordu. Vücudun ve hareketlerin kalp tarafından yönetildiğine inanılıyordu. Henüz beyin yok yani o dönem. Şimdi var ama adı var kendi de sürekli aranılanlar listesinde pek bulamıyoruz, kullanmıyoruz.
Her şey beynimizde oluyor aslında. Gerçekte ne olduğunu değil de nasıl görüp, anlamlandırıyorsak, değerlendiriyorsak ona inanıyoruz. Kalbimizin ağrıdığına da, acıdığına da inandığımız gibi. Kalbimizin bomboş olduğuna, kalbimizin kuş gibi olduğuna ya da karnımızdaki kelebeklere inandığımız gibi…
Beynim kabul etmiyor ama kalbim söz dinlemiyor gibi…
Nefes alamıyorum onsuza inandığımız gibi…
Bir şey diyeceğim ama.
Kalp yok bu işlerin içinde aslında.
Her şeyi beynimizle biz yapıyoruz. Kabul ediyoruz, yutuyoruz, susuyoruz, isyan ediyoruz, unutuyoruz, unutamıyoruz ama biz bunu beynimizle yapıyoruz.
Bilişsel olarak yapıyoruz yani.
Üzgünüm kontrol kalpte değil.
Suçlu kalmadı.
O, sürekli kasılıp gevşeyerek çalışıyor ve ortalama olarak dakikada 70, günde 104 bin ve yılda 38 milyon kez kasılarak, içindeki kanı vücuda pompalıyor. Otonom sinir sistemine bağlı bir organ. Beyin tarafından yönetiliyor.
Aşk gibi duygular ile bağdaştırılsa da kalp hiçbir şekilde zekaya veya düşünme yetisine sahip değil. Bütün denetimini beyin gerçekleştiriyor.
Duygular ise yine beyinde meydana gelen kimyasal reaksiyonların ürünü.
Sıkıcı.
Şu kimyasal reaksiyon olayı zorlaştırıyor konuyu.
Oysa kalp yönetse duyguları onarmak da kolay olabilirdi. Beynimize göre daha basit olurdu. Kalp kırığını bulup onarırdık, pille, stentle destekler, halleder miydik?
Ya da aşık olduğumuz yer vücudumuzun dışında olsaydı. Kırılan yerleri onarsaydık.
Ama kırıkları yok etmek yok.
Yeri belli olsun.
Yeri belli olsun ki nereden, kimden kırıldığımızı unutmayalım.
Hatalı, kusurlu olsun ama deneyimli, yaşanmış kırıklar, kırgınlıklar
Kendi kişisel antika parçan gibi.
Yapıştırılan yerler genelde ışığı geçirir içinden, ordadır, bellidir yeri ama karanlık değil.
Çünkü ne kadar yapıştırılırsa yapıştırılsın mutlaka küçük de olsa bazı parçalar gider.
Ama biz her giden parçanın yerine.
Yenisini doğursak.
Daha güçlü, daha sakin.
Daha mutlu, daha suskun olsak.
Müzeyyen Çuhadar
Psikolojik Danışman
Kasımova Psikoloji Merkezi
psikolojikdanışman_mcuhadar