Cin Olmadan Şeytan Çarpmak
Amatör kümeye ait anılarımı bu köşeden sık sık paylaşıyorum. Her paylaşım sonunda da o dönemlerde beraber futbol oynadığımız arkadaşlardan olumlu geri bildirimler alıyorum. Özellikle 1984 yılında Türkiye Gençler finallerinde Eskişehir’de oynadığımız maçların anıları anlatmakla bitecek gibi değil. Eskişehir’de grubun ilk maçında yenilgimizin faturasını malum “tavuklara” kesmiştik.
İkinci maçı Eskişehir Atatürk Stadı’nda, İstanbul Gaziomanpaşa Kültür Spor ile oynayacağız. Bahanemiz olmadan “sağlıklı bir yemek” ve dinlenme sonrasında, inanılmaz güzel çim bir zemine çıktık. Çok kibar ve naif hakem triosu eşliğinde ilk düdük çaldı. Hepimiz istekli ve arzulu oynuyoruz. Ben ise kendimi her zamankinden daha iyi hissediyorum. İlk maçtaki olumsuz performansımı unutturmak için deyim yerindeyse “gözümü budaktan esirgemiyorum”. O dönemler 16-17 yaşındayım ama fizik olarak diğer yaşıtlarıma göre daha zayıf ve minyon bir yapıya sahibim. Rakibin iyi fizikli topçularının yanında oldukça çelimsiz gözükmeme rağmen, maç içinde gitgide artan bir performans ortaya koymaya başlamıştım. Rakip de bunu fark etmiş, fizik gücünü kullanarak sertliğe başlamışlardı. Yapılan faullere rağmen, cansiperane mücadelemle yavaş yavaş orta hakemin de sempatisini kazanmış ve koruması altına alındığımı hissetmiştim. Rakibin en küçük bir temasında kendimi yere atıyor ve faulümü alıyordum. Yine ciddi bir faul pozisyonu sonrasında yerde kaldım ve orta hakem “ya yeter artık! vurmayın şu çocuğa” diyerek rakip takım oyuncusuna sarı kart göstermişti. Orta hakemin takdir haklarını benden yana kullanacağını keşfetmem, fizik gücü ile futbol oynayan rakibe karşı beni daha da avantajlı bir hale getirmişti.
Maç ise oldukça başa baş şekilde 1-1 devam ederken, son 15 dakikada attığımız golle 2-1 öne geçtik. Rakip sağlam ve güçlü oyunculardan oluşmuş, devamlı koşan fizikli bir ekip, bizim biraz da zamana oynamamız, oyunu soğutmamız gerekiyor. Ben ve takım arkadaşlarım, orta hakemin de beni koruma altına aldığını biliyoruz. Bana gelen ilk topta, aldığım darbe ile kendimi yere attım, orta hakem düdüğünü çaldı, pozisyonun olduğu yere bana doğru koşarak gelirken üzerimde bir ağırlık hissettim. Bizim arkadaşlardan biri yattığım yerde üzerime bastırarak “kalkma kalkma, yat yerde” diyor, ben gözlerim yarı kapalı halde “Hoca geldi mi? yatayım mı daha” diye hakemin nerede olduğunu soruyorum, duruma göre yerde zaman geçireceğim, derken orta hakemle göz göze geldim. Orta hakem başımda, bana bakıyor, bütün konuşmalarımıza şahit olmuş, gülümseyerek beni ayağa kaldırdı ama ciddi anlamda utanmıştım. Kalan az sürede de yerde kalmamaya özen göstererek oyuna devam etmiştim. Hepimizin takdirini kazanan hakem triosunun, oldukça başarılı olarak yönettiği maç sonucunda sahadan 2-1 galip ayrıldık. Söz konusu hakem triosunu bizim maçımızdan birkaç hafta sonra oynanan Türkiye 1. Lig maçında gördük. TV’de maçı seyrederken, o gün bizim maçımızı yöneten hakemlerin tahminimizden daha üst klasman grubu hakemleri olduğunu fark ettik.
Oynadığımız maçı ve yaşadıklarımızı tekrar hatırlayınca anladım ki “cin olmadan şeytan çarpmamak” lazım.
Hakem babacan bir tavır takınmış anlaşılan😂
Er akem Yusuf abiniz değildir dememiş miydi ? Teknik direktörünüz ?