Çember Daralıyor
Bir gün son yemeğinizi yiyip, son bardağınızı içip, sevdiğinize son bir kez sarılacaksınız. Ancak, bunların son kez olduğundan haberiniz olmayacak. Bu nedenle yaşama dört elle sarılmak ve her anın bir son an olabileceğini düşünerek hareket etmek gerektiği kanısındayım. Ailemizle, komşularımızla, toplumumuzla ve tüm dünya ile ilgili davranışlarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz.
Bu konu sadece bireysel olarak algılanmamalıdır. Ülkemiz genelinde düşünmek istiyorum. Dün Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış günüydü ve pandemi şartlarından dolayı gönlümüzce kutlayamadık. Ama eminim ki o günü düşünmüş, hatırlamış veya araştırmışsınızdır. Birinci Dünya harbinde yenik düşmüş ve yıkılmış bir İmparatorluk her taraftan ve her milletten işgale uğramıştı. Başlarında bir Mustafa Kemal ve bir avuç inanmış silah arkadaşları ile özgürlük için yola çıkmış bir ulus oluşmaya başladı. Tek düstur vardı; “Ya istiklâl ya ölüm”. Dönüşü olmayan bu yola çıkıldıktan sonra, her ırktan insan omuz verdi bu mücadeleye. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut vb. omuz omuza çarpıştı ve bu güzelim Cumhuriyet kuruldu. Yollarına çıkan hain çeteler olmadı mı, tabii ki oldu. Ama birer birer yok edildiler. Keşke İngilizler kazansın diyen ya da İngilizlere kurşun sıkan günahkârdır diyen satılmış sözde din adamları yok muydu; Vardı elbette, ama hain ve satılmışlar her zaman olmuştur ve olmaya devam edecektir. Bunlardan korkmamak ama tedbiri de elden bırakmamak gerekir.
Cumhuriyetimizin 100. Yılına iki yıl kaldı. O gün bizi bilek gücüyle yenemeyen emperyalist güçler bugün çeşitli hileler ve entrikalarla parçalamak için faaliyetlerini asla durdurmadılar. Her fırsatta bu çirkin ve hain emellerini ortaya koydular. Yıllar içinde sağ-sol çatışmaları, mezhep çatışmaları ve etnik çatışmaları körüklemekten hiç geri durmadılar. Her 24 Nisan günü olduğu gibi Ermeni Diasporası yine rahat durmamış ve 1915 yılındaki o hazin tablodan fayda çıkartmaya çalışmaktadırlar.
Ülkemizde her ırktan ve milletten insanlar yüzyıllardır bir arada ve barış içerisinde yaşamışlardır ve yaşayacaklardır. Ermeni asıllı yurttaşlarımız da Yahudi asıllı yurttaşlarımız da diğer etnik kökenli yurttaşlarımız gibi askerlik görevleri dahil her türlü görevlerini yapmışlar ve her Türk yurttaşı gibi herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın her türlü olanaktan eşit oranda yararlanmışlardır.
Yurt dışında emperyalist güçler tarafından tezgâhlanan bu senaryolar ne yazık ki yavaş yavaş etkili olmaktadır. Önce güneyimizdeki ülkeler tarumar edilmiş ve ülkemize milyonlarca mülteci gelmiştir. İnsancıl duygularımızdan herhangi bir endişemiz ve kısıtlamamız yoktur, ancak bu mültecilerin yavaş yavaş yurtlarına geri gönderilmelerinin sağlanması gerekmektedir. Doğumuzda kardeş ülke Azerbaycan ve Ermeni çatışmaları, biraz daha kuzeydoğumuzda Kırım ve Rusya çatışmaları, batımızda Yunanistan ve adalardaki sorunlar her geçen gün artmaktadır.
Yani çember daralmaktadır. Bugün görmezden geldiğiniz ve kafasını ezemediğiniz yılan gün gelir sizi sokar. Bu yüzden yurttaşlarımızın sağduyulu olması ve birbirlerine kenetlenmesi gerektiğini hatırlatmak istedim. Bunun için İktidarı ve muhalefeti daha mutedil olmaya ve birbirlerini dinleyip anlamaya ve asgari müşterekte uzlaşmaya davet ediyorum.
Birileri çıkıp da “sen kimsin de davet ediyorsun” diyebilir. Şimdiden cevap veriyorum.
BEN HALK’IM.