Bu Bir Irkçı Yazıdır
Adana’da doğdum, büyüdüm ve hayatımın ilk 38 senesini orada yaşadım. Yaşamım sırasında kendi çapımda gözlemlerim ve araştırmalarım oldu. Bunlardan biri de Adana’da sadaka ve dilencilik olgusuydu. Çok az sayıda dilenci görürdük yollarda. Bunlar da genellikle adına “Conolar” denilen bir aşiret mensuplarıydı. Bunların dışında dilenen pek görülmezdi. Türk, arap ve kürt kökenli yurttaşlarımız çalışkan insanlardı. Herkes çalışır, kimi az kimi çok kazanırdı, ama mutlaka çalışırlardı. Varlıklı olan aileler de çalıştığı halde ekonomik durumları yetersiz olan komşularına incitmeden yardım etmeye özen gösterirlerdi.
Dışarıdan gelen ve adına muhacir denilen Türk kökenli yurttaşlarımızı da Devlet adına Köprüköyü denilen bir yöreye konuşlandırmıştı. Balkan göçmeni olan ve “Evladı Fatihan” denilen bu yurttaşlarımız da olağanüstü çalışkan insanlardı. Herhangi bir yerde karşılaştığınızda hemen fark ederdiniz. Zira, beyaz tenli ve genellikle mavi gözlü güzel insanlardı. Tarım sektöründen ziyade diğer sektörlerde çalışırlardı. Bu yurttaşlarımızdan da bir tane dahi dilenen görmedim.
Sadaka, Adana kültüründe yerleşik olmayan bir olguydu. Var olan dar olana yardım eder ve bunu da reklam malzemesi olarak kullanmazdı. Alan elin veren elin kim olduğunu bilmemesi için iyilik de usulünce yapılırdı.
Yaklaşık otuz yıl önce geldiğim Bursa’da da ilk yıllarda benzeri gözlemlerde bulundum. Ancak Bursa, Adana’ya kıyasla ülkemin neredeyse her yerinden göç almış ve daha karışık bir şehir haline gelmiş, ayrıca Balkanlardan çok daha büyük göç almıştı. Şehir, diğer illerimize göre daha kozmopolit bir görünüm almıştı, tıpkı İstanbul gibi. Ülkemin çok çalışkan bu güzel kentinde de sadaka kültürünü ilk yıllarda pek görmemiştim. Dolayısıyla dilencilik de yaygın değildi. Ta ki, Suriye’den göç başlayıncaya kadar. Bugün şehrin her caddesinde, her sokağında ve her trafik ışıklarında kucaklarında birer çocukla dilenen kadınlar görmekteyiz. Polis ve zabıta da artık baş edemiyor, toplayıp götürüyor, ama hemen yerine başkaları geliyor. Şehrin kanayan yaralarından bir de bu kanımca. Burada amacım aşağılamak değil ve bu hususi tüm Suriye’lilere mal etmek gibi bir ahmaklık içinde de olmayacağım. Fakat şehrimizdeki diğer göçmenleri incelediğimizde ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor.
80’li ve 90’lı yıllarda Balkanlardan çok ciddi sayıda soydaşımız gelmiş Bursa’ya. Sosyokültürel anlamda farklı olan ve Türk geleneklerini korumakla birlikte daha bir Avrupa’lı olan bu soydaşlarımızın en büyük özelliği çok çalışkan olmaları. Yeter ki iş verin, mutlaka çalışırlar, hem de tüm aile fertleri ve ilk işleri bir ev yapmaktır. Çünkü gurbetin ne olduğunu çok iyi bilirler. Öff demeden çalışır ve aynı oranda da sosyal yaşamlarından taviz vermezler.
Irak’a demokrasi götüren emperyalizm, Irak’ı parça parça edip en büyük zulmü de Kerkük ve Telafer’deki Türkmenlere yapmıştır. Özellikle Telafer’den kentimize çok sayıda Türkmen soydaşımız gelmiş ve ağırlıklı olarak Bağlarbaşı semtinde konuşlandırılmıştır. Bu soydaşlarımızın da en büyük özelliği çalışmaktır. Balkanlardan gelen soydaşlarımız gibi sadaka kabul etmeyip sadece çalışacak iş istemişlerdir. Buldukları iş ne olursa olsun gıkları çıkmadan çalışmışlardır. Ancak ne hazindir ki, Yüce devletimiz Suriyeli göçmenlere gösterdiği misafirperverliği bu soydaşlarımıza göstermemiştir. Bu soydaşlarımıza duyarlı Türk yurttaşları “kardeşlerimiz” diyerek kanat germiş, devletin veremediklerini vermeye çalışmışlardır. Gururla yazıyorum ; büyük kızım sürekli olarak bu Türkmen kardeşlerimizin yanında olmuş, kadınlarına, kızlarına ve çocuklarına Türkçe öğretmek, okul çağına gelmiş olup da okula gidemeyenlere gücü yettiğince öğretmenlik yapmak için çabalamıştır. Ki kızım bu insanlardan sadece bir tanesidir. Daha onlarca, yüzlerce yurttaşımız muhtelif çabalar içerisindedirler ve olmaya da devam edeceklerdir.
Özetleyecek olursam gerek Balkanlardan gelen soydaşlarımızın gerekse Telafer’den gelen soydaşlarımızın en önemli ortak iki özelliği vardır ; Çok ÇALIŞMAK ve DİLENMEMEK.
Çünkü Türk ulusu tarih boyunca sadaka kabul etmemiş, çalışarak ve hak ederek kazanmıştır. Avuç açmak Türk ırkında yoktur. Ancak, Arap coğrafyasında sadaka kültürü egemendir ve dilenmek vardır. Lütfen aracınızla giderken trafik ışıklarını dikkatlice inceleyiniz.
Sadakasız ve dilenmenin olmadığı bir Ülke diliyorum.
Ben bir Balkan göçmeni olarak bu yazının altına imzamı atarım.