Beyaz Atlı Prensi Beklerken
Çocukluğumuzdan beri türlü masallar dinledik ve bazı masallarla da adeta beynimiz yıkandı. Hatta gelişimini tamamlayamayan ve hala hayaller diyarında yaşayan bazı insanlar için bu masallar birer yıkım oldu sonunda. Bir Rapunzel anlatıldı ki akıllara durgunluk veren bir uzun saç ve o saçın kuleden uzatılmasıyla kuleye tırmanan bir adam. Camdan bir ayakkabı ve külkedisi. Öpülen ve insana dönüşen bir kurbağa. Düşünelim bir kurbağayı öpen kızın kurbağanın korkudan işemesi ile yüzünde çıkan siğiller. Ha, nihayetinde bunlar birer öykü değil ve masaldır. Masallarda da her türlü hayal ürünü yer alabilir, zira gerçeklikle ilgisi olması gerekmez.
Biz işin manevi boyutlarını bir inceleyelim isterseniz. Eğitimi ilkokulla sınırlı bıraktırılmış bir çok kız çocuğu televizyonlardaki abuk sabuk dizi filmlerle beslenmek zorunda kalıyor. Ne hikmettir ki bu dizilerin birçoğu mafyamatik veya uçuk kaçık aşk öyküleri. Genellikle villalarda oturuyor dizideki karakterler ve altlarında dört çeker arazi taşıtları. Ya tasarımcı ya da reklamcı oluyorlar veya iş insanı. Sürekli lüks restaurantlarda ve otellerde ya da beş yıldızlı tatil köylerinde geçiyor olaylar. İşte ilkokuldan sonra malûm sebeplerden dolayı okula gönderilmeyen bu kızlarımız bu dizilerle besleniyor ve bir kenarda çeyizini hazırlayıp Beyaz atlı prensini bekliyor.
Fakat ne yazık ki hayaller Paris, gerçekler Araba yatağı. Ya “Ekmeği güzel olsun canım” denilerek mahalledeki dedesi yaşındaki adama üçüncü eş olarak veriliyor ya da tüpçünün şoförü genç delikanlıya kaçıyor. Böylece bir genç kızın hayalleri daha beyaz atlı prensi beklerken yok oluyor. Aslında sadece bir genç kızın hayalleri yok olmuyor, bir ülkenin geleceği de adım adım yok oluyor. Bağnazlık ve yobaz çevre faktörü ile okula gönderilmeyen kız çocuklarımızın maalesef hazin kaderi bu oluyor. Bu çocukların geleceği ile oynayan, “çocuklarınızı bu kafirlerin okullarına göndermeyin, günahtır” diyen egemenlerin dayatması sonucu bunlar oluyor. Lütfen hayal kurduğumu sanmayın. Bu gazeteyi ve bu köşeyi okuyan muhterem dostlarım, lütfen sırça köşklerinizden çıkıp varoşlara bir gidin, bu dediklerimi gözlerinizle göreceksiniz.
Ha, o egemenler var ya, onların kızları ise ilkokul dahil kolejlere gidiyor ve birçoğu da yurt dışında eğitimlerini tamamlayıp egemen olmaya devam ediyorlar. “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı”, Sanki bunlar için söylenmiş bir söz. Buradaki amaç belli, toplum cahil kalsın ve sorgulayamasın ve egemenler de diledikleri gibi at koştursunlar.
Bu zincirlerin kırılması ve tüm çocuklarımızın okutulması gerek, özellikle de kız çocuklarımızın. Çocuklarını eğitemeyen toplumlar diğer toplumların hizmetkârı olmaya mahkûmdurlar.