Bereketli topraklardan kuruyan topraklara…
Yaşadığımız topraklar üzerinde ç ok sayıda ozan, yazar, , bilge ve filozof diyebileceğimiz insanlar yaşamış ve olağanüstü eserler bırakmışlardır. Bu toprakların yetiştirdiği bu değerler sadece ülkemizde değil, tüm Dünyada yerini bulmuştur. Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Aşık Veysel, Mahzuni Şerif, Neşet Ertaş Sabahattin Ali, Orhan Veli, Nazım Hikmet, Nihal Atsız, Yaşar Kemal ve daha niceleri,
Ancak, son yıllarda üzülerek izliyorum ki bu değerlerimiz birer birer unutturuluyor. Geçmişinden bihaber bir nesil yetiştiriliyor.
İşte bu nedenlerden dolayı bu değerlerimizi “Bereketli topraklardan kuruyan topraklara” ana başlığıyla incelemek gereğini duydum.
YUNUS EMRE
- yüzyıl sonlarında 14. Yüzyıl başlarında Anadolu’da yaşayan Yunus, Selçukluların son dönemleriyle Osmanoğullarının genişlemeye başladığı ilk dönemlerine yaşar. Karışık dönemlerdir o günler. Sürekli savaşlar, karışıklıklar egemendir. Yokluklar, kıtlıklar, kuraklıklar insanların zaten olmayan sorgulama duygularını tamamen yok etmiş ve “Bir lokma ekmek, bir hırka” felsefesini egemen kılmıştır. Toplumun geneli gibi Yunus da bu dervişlerin arasına katılmıştır. Ancak, farklı bir insan olduğu hemen belli olmaya başlamıştır. Olgun karakterli, sorgulayan ve düşünen biri haline gelmiştir.
O yılın aşırı kurak geçmesi ve kıtlık, Yunus’u Hacı Bektaş Veli’den Buğday istemeye yönlendirir. Eli boş gitmemek için dağlardan Alıç toplar ve götürür.
Hacı Bektaş Veli Yunus’u hemen kabul etmez, dört gün boyunca çalışıp, bekler ve sonunda huzura varıp derdini anlatır. Hacı Bektaş Veli sorar ; “Buğday mı istersin nefes mi?” “Buğday” der ve alır buğdayları dergaha döner. Ancak, “Nefes” aklının her köşesinde çınlamaktadır. Döner tekrar nefesi sormaya. Hacı Bektaş Veli “senin anahtarın Taptuk Emre’dedir” der ve Taptuk Emre’nin dergahında 40 yıl odun taşır. 40 yılın sonunda Horasan Erenlerinden 40 pirin geldiği bir gün mecliste “Artık vakit tamam, senin kilidin açıldı” der Taptuk Emre ve Yunus artık şiirlerini okumaya başlar. Ertesi gün anlar ki o gece KIRKLAR MECLİSİ idi.
İzin almadan dergahı terk eder ve yollara düşer ve yedi erene rastlar. Birlikte dolaşırlar. Her gün bir eren dua eder ve sabah uyandıklarında bir sofra kurulmuştur. Sıra Yunus’a gelir ve endişe içinde dua eder ve sabah kalktıklarında her gün kurulan sofranın kat kat fazlası kurulmuştur. Erenler sorar “ nasıl bir dua ettin de böyle oldu”. “Ben” der, “sizlerin dua ettiğiniz kişinin hatırına dua ettim”. “Biz Yunus’un hatırına du ettik” deyince erenler hatasını anlayıp hemen dergaha döner. Taptuk Emre’nin eşi Ana bacı Taptuk Emre’nin gözlerinin kör olduğunu ve kapının eşiğine yatmasını söyler. Eğer “Kim bu diye sorarsa çek git, ama bu Yunus’tur derse kal” der. Taptuk Emre ayağı takıldığına “Yunus mu gelmiş” deyince sarılır ve elindeki değneği atar. “Bu değneği bulana kadar durmak yok” der. İşte böylece Yunus içi sevgi ve umutla dolu başlar gezmeye.
Çok kısa bir şekilde özetlemeye çalıştığım Yunus Emre bu. Yunus sadece din anlayışını değil, sosyal yaşamı ve insan düşüncelerini de gönül gözüyle okuyabilmeyi öğrenmiş, tasavvuf vasfına halk ozanlığını da ekleyerek gönüllere taht kurmuştur. Dünyadaki her canlı Tanrının bir yansımasıdır ona göre.
Beni bende demen
Ben bende değilem
Bir ben vardır bende
Benden içeru.
Dinde birçoğunun anlattığı gibi korkuları da sevmiyor korkutmaları da. Her şeyin başında önce sevgi geliyor.
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni.
Bazan tatlı tatlı isyanları da vardır sevgi kokar buram buram.
Ya düşer, ya dayanır ya geçer
Kıl gibi köprüden adem mi geçer
Kulların köprü yapar hayır için
Hayır budur kim geçerler seyir için
Paraya, pula, mala, mülke tapan zalimlere de çok şeyler söyler;
Onlar ki çoktu malları
Gör nice oldu halleri
Sonucu bir gömlek giymiş
Onun da yoktur yenleri
Başkalarını eleştiren, kendilerini üstün gören bağnazlar için de bir diyeceği muhakkak ki vardır,
Haktan başka kimse bilmez
Kafir Müslüman kimdürür
Ben kılarım namazımı
Hak geçirdiyse nazımı
Yunus Emre der hocca
Gereksi bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir.
İnsan olmayı, hakça paylaşmayı, sevmeyi ve sevilmeyi de öğütler.
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.
Bir gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil.
Vıcık vıcık konuşanlara da sözleri vardır.
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz olan oğlun aşı
Balla yağ ede bir söz.
Neler demez ki Yunus Emre neler demez ki.
Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan
Ve son için de der ki garip Yunus;
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin.
Sevgiyle kalın, Yunus’la kalın.
Çok güzel anlatmışsın Öykü güzel şiirler harika Ellerine sağlık