Ben Oldum
Ben, bir tanımlama kelimesinden öte anlamlarda kullanıldığında çok garip duygular kaplar içimi. Ben, sen, o, biz, siz, onlar çocukluğumuzda daha ilkokulda öğretilirdi. Bir kapıyı çalarsınız ve içeriden bir ses gelir; “kim o” cevap verirsiniz; “ben”. İçerideki sesinizden kim olduğunuzu anlarsa kapıyı açar ve içeri girersiniz. Ancak, sesinizi tanıyamazsa tekrar sorar “siz kimsiniz?” ve tekrar cevap verirsiniz, “ben filanca” der kendinizi daha iyi tanıtırsınız. Burada kullanılan ana sözcük ben sözcüğüdür. Bir tanımlama sözcüğü olan bu sözcük yaşamda kimilerinin kibirlerini anlatan bir sözcük haline dönüşebilmektedir. İnsanlar kendi aralarında konuşurken ya da yazışmalarında sıkça ben sözcüğünü kullansalar da cümle içindeki kullanılışı insanların kibirlerini ve kendilerini beğenmişliklerini de anlatır.
Herhangi bir maç sonunda kazanan takımın golcüsü “topa öyle bir vurdum ki kaleci yerinden bile kıpırdayamadı. Ben topa işte böyle muhteşem vururum” dediği an kibrini açıklamış olur. Ya da “benim olduğum her takım mutlaka kazanır” şeklinde bir cümle kurması dahi onun ne kadar kendini beğenmiş ve kibir denizinde boğulmuş olduğunu göstermektedir. Bana göre insanoğlunun en büyük defolarından ve eksikliklerinden birisi de budur. Bir insanın kendini beğenmiş tavırlardaki konuşmaları ve eylemleri diğer insanlar üstünde bırakın olumlu etki yaratmayı, tam tersi olumsuz etki yaratır ve o kişi antipatik bir insan haline dönüşüverir.
Nüfusumuzun neredeyse tamamına yakın bir bölümünün Müslüman olduğu ülkemizde dinimizin yegane rehberi ve yol göstericisi Kur’an-ı Kerim’i anlamak için okuduğunuz ve incelediğinizde neredeyse tüm surelerde ve ayetlerde Ben sözcüğüne rastlayamazsınız. Allah kelamı olarak kabul ettiğimiz bu yüce kitabımızda Ben yerine hep BİZ sözcüğü kullanılmıştır. Örnek verecek olursak, “Biz tatlı suyu acı sudan karıştırmadık. Biz şöyle yarattık” gibi hep Biz sözcüğü kullanılmaktadır. Her şeyi yaratan ve her şeyin sahibi olarak inandığımız Allah, bizlere yol göstermek için gönderdiği kitabında asla Ben dememişken biz insanoğullarının Ben diye böbürlenmesini nasıl anlatabiliriz ki. Böyle mütevazı bir kitabımız ve yol göstericimiz varken biz insanoğullarının Ben diye konuşması bir anlamda kendini beğenmişlikten de öte hadsizlik ve kibirden başka bir şey değildir kanımca.
Bu bilgi ve tevazu içinde kendini eğitmiş olan tarihimizdeki büyük önderlerimiz ve fikir adamlarımızın da tüm eserlerinde ben yerine biz dediğini unutmamak ve dikkate almak gerekir. Hatta bu konuda en büyük örneklerden biri de Yunus Emre’dir. “Bir ben vardır bende benden içeri” diyerek benlik hakkındaki en derin düşünce ve fikirleri bir filozof bilgeliyle mükemmel bir şekilde anlatmıştır.
Benlik duygusu ruhumuzun karanlık koridorlarındaki bekleme süreçlerimizde korkularımızdan kurtulabilmek için sığındığımız aptalca bir dürtü olabilir mi diye de düşünmedim değil aslında. Ama ne olursa olsun benlik duygusunun esiri olmak bir müddet sonra toplum içinde yalnızlığa ve dışlanmışlığa götürecektir bizi. Dikkat ettiğimizde bir süre önce sevip saydığımız ve değer verdiğimiz bir çok insanın kibirlerine yenik düşüp “Her şeyi ben bilirim, ben olmazsam her şey biter” diye böbürlenmeye başlamasıyla o insana karşı olan sevgi, saygı ve güven duygusu yerini bir endişe ve karamsarlığa bırakır. Ki, bu durum hem o kişi için hem de çevresindekiler için çok ciddi tehlikeler yaratmaya başlar.
Tarihte bunların örnekleri o kadar çoktur ki, özellikle siyasetçiler ve toplum önderleri bu kibrin ve kendini beğenmişliğin ve “ben olmazsam hiçbir şey olmaz” duygusunun girdabına kapıldıkları an o toplum da o kişi ile birlikte çürümeye ve yok olmaya başlar. Bunlardan en önemlilerinden biri dünyanın başına gelmiş en büyük bela olan Adolf Hitler’dir. Önceleri Alman ırkını yeryüzünün en büyük ırkı olarak söylemlerinde kullanmış ve böylece iktidara geldikten sonra ülkeyi bir Faşizm karanlığına çekerek dünyayı kan gölüne çevirmiştir. Tarih sadece bununla sınırlı değildir, Irak’ın Saddam’ı, Libya’nın Kaddafi’si, Osmanlı’nın son yüzyılında kendilerini kaybetmiş olan Padişahları sadece kendilerinin felaketlerine yol açmamış, uluslarının ve ülkelerinin de yok olmalarına sebep olmuşlardır.
Ancak, insanlık tarihi bunların dışında “BEN” demeden ülkelerini ve uluslarını aydınlığa götürecek muhteşem kahramanları da yazmıştır. Bunların en başında şüphesiz ki Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk gelir. Bin bir türlü zorluklara ve ihanetlere rağmen sadece halkına ve silah arkadaşlarına güvenmiş ve kendisine sunulan çok cazip tüm teklifleri reddederek Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyetini kurmuş ve parlamenter sisteme geçilerek halkın kendi kendisini yönetmesinin önünü açmıştır. Bu muhteşem kahraman ve muhteşem silah arkadaşları hiçbir zaman Ben dememiş ve hep BİZ diyerek yaşamışlardır. Bu vesileyle hepsini rahmet ve şükranla yad ediyorum.
Bir olalım, biz olalım, birlik ve dirlik içinde sonsuza kadar yaşayalım.