Ankara Miras Konuşmaları’nın 17’ncisi düzenlendi
Ankara Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Tabiat Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından 17’ncisi düzenlenen ‘Ankara Miras Konuşmaları’nın konuğu Türkiye Kent Konseyleri Birliği ve Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz oldu.
ANKARA (İGFA) – Ankara Büyükşehir Belediyesi, kentin tarihi ve kültürel mirasının korunmasının yanı sıra gelecek nesillere aktarılması amacıyla çeşitli programlar düzenlemeye devam ediyor.
Kültür ve Tabiat Varlıkları Daire Başkanlığının periyodik aralıklarla düzenlediği ‘Ankara Miras Konuşmaları’nın 17’ncisiprogramı Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde gerçekleştirildi.
Türkiye Kent Konseyleri Birliği (TKKB) ve Ankara Kent Konseyi (AKK) Başkanı Halil İbrahim Yılmaz konuk olduğu programda; kent Konseylerinin amaçları, yerel yönetim bağlamındaki rolleri ve çalışmaları anlatıldı.
“ANKARA, HİÇBİR ZAMAN ORTA ANADOLU’NUN ÜCRA BİR KASABASI OLMADI”
Ankara’nın yalnızca Cumhuriyetle var olmuş bir kent olmadığının altını çizen TKKB ve AKKBaşkanı Halil İbrahim Yılmaz, “Friglerden Galatlara kadar bu kentte bir hikâye var. Sezar’a ev sahipliği yapan Hacı Bayram-ı Veli’yi ağırlayan Ankara, hiçbir zaman Orta Anadolu’nun ücra bir kasabası olmadı”ifadelerini kullandı.
Ankara’nın 1980’lerden itibaren göçle beraber genişleyen ve dönüşen bir hikâyesi olduğunu ifade eden Yılmaz, “‘Göçmenler zamanı durdurur’ derler ya işte böyle bir ortamda herkes kendi sosyolojisini dükkânın sahibi bilerek, ötekini misafir bilmiş. Birbirini tanımaz ve ötekileştirir halde bir kent yapısı oluşmuş. Kentin müşterek hikâyesinde hiç kimse aidiyet oluşturamadığı için herkes getirdiği alışkanlıkları kendi kıblesi ve kutsalı haline getirmiş. Birine göre Ankara sosyal yardımların mabedi, ötekine göre sanatın, birine göre eğitimin… Yüzlerce farklı kesim, yüzlerce farklı anlam yüklemiş bu kente. Belki de Ankara,kalıtımcı kültürün mabedi olabilseydi herkesin birbirine tahammül edip kimseyi ötekileştirmediği bir kültürde, Türkiye’deki kamplaşmayı durduracak rehber bir uygulama olacaktı” dedi.
Cumhuriyetin ilk 50 yılındayükselen Ankara’nın,göçlerle birlikte farklı bir konuma sürüklendiğini kaydeden Yılmaz, “Ben de Ankara’ya gelen o göçmenlerden olduğum için bu kadar cüretkâr bir şekilde konuşuyorum. Kendi çaresizliğimizi saklamak için toplumsal bozukluğumuzu bir kabiliyet gibi dayattık. Çünkübilmiyorduk. Sonra bizlerin içinden imarcılarçıktı,kuleler dikerek parayla tanıştı. Milyar dolarlık ekonomiler yaratıldı ama kentin değerleriyle tanışma ihtiyacı duyulmadı çünkü gelişme ihtiyacı duyulmadı. Çaresizliği saklamak içindayatılanlar,para üzerinden devam ettirilmeye çalışıldı. Bu cahillik ve zenginlik başka bir hükümdarlık getirdi. Çocukluğundan beri kültür ve sanata mesafeli, böyle bir öğretisi olmayan kesimlerdik. Okul müfredatında yoktu bunların hiçbiri.Ezberlerin dışında hayata tutunabileceğimiz bir öğretiyle karşılaşmadık. Böyle olunca kentli de olamadık. Kentli olamadığımız zaman da huzursuz olduk. Kentli olmanın, kente aidiyete sahip olmanın, huzur olduğunu da yeni yeni anlamaya başladık” diye konuştu.
“KENTLEŞMEYLE HUZUR ARASINDA BİR BAĞ VAR”
Zamanı durduran göçmenlerin de kentlilerin dedoğru dili kullanmayarak kente karşı işlenen suçlar üzerinden diğerinin maneviyatına hakaret eder hâle geldiğini kaydeden Yılmaz, “Kör ve sağır olarak kamplaşmamızın sebebi politik bir davranış değildi. Politikacılara kolay fatura kesiyoruz ama kendimiz kamplaştırdık bu kenti. Politikacılar sadece buradaki davranış bozukluğunun hasadını yapanlar oldu. Kentleşmeye huzur arasında bir bağ var. Ve biz bunu ‘az bilerek çok konuştuğumuz’ bir kent yapısında cüretkâr cümleler kurarak birbirimizi incitmenin önüne geçtiğimizde, öteki dediğimizi anlamaya başladığımızdakent aidiyetimizi tamamlayacağız” dedi.
Programın sonunda Kültür ve Tabiat Varlıkları Daire Başkanı Bekir Ödemiş, Türkiye Kent Konseyleri Birliği ve Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz’a katılımından dolayı teşekkür belgesi verdi.