Ali’den Köşe Bucak
Malum, günlerden pazar. Aylak aylak takılabileceğimiz saçma sapan saatlerdeyiz. O halde, günün özelliğine paralel, aylak bir halde yazabilirim.
Küçüklüğümden beri sabahın köründe uyanırım. Gökyüzü pembeyken çoban yıldızı kocaman parlar. Onu izlemek için erken kalkardım. Şu yaşıma dek öyle devam etti. Sabah ilk işim sahile gidip, sokak kimsesizken, kaldırım lambaları henüz sönmemişken yürümektir. Kendi kendime şarkı söylerim, martılara ekmek atarım, denizle konuşur, dertleşirim. Güneşi doğurur doğurmaz eve dönerim. Sahilde geçirdiğim dakikalar bir nevi şarj istasyonu gibi beni ayakta tutar.
Bu sabah geç kaldım. Geç dediğim saat 8:00 civarı. Yürüyüşten tat alabileceğim bir zaman dilimi değil ya neyse, maksat spor olsun. Üstüme iki beden büyük, pörsümüş eşofmanlarımı giydim. Saç baş dağınık, uykumu alamamışım, kafa dolu, surat asık, gittim Güzelyalı’ya. Yürüyen insan kalabalığına karıştım. Karşımdan bir adam geliyor. Tanıdık bir yüz, eskilerden. Bir saniyeliğine düşündüğüm ‘kim acaba’ sorusu yerini ‘of ya olamaz’a bıraktı. İlk sevgilim ‘Ali’. Yıllar sonra, bu paspal halimle mi karşılaşacaktık?
Bridget Jones’in Günlüğü çekiliyor sanki. Eski sevgili, fit vücuduyla ortalıkta dolaşırken; teselliyi çikolatada bulan ve bundan dolayı fazla kilolarından muzdarip, yetmiyormuş gibi babaanne kıyafeti içinde orantısız bir görünüm sergileyen o kadın.
Tam olarak böyle olmasa da buna yakın bir durum. İçler acısı haldeyim.
Sabahın körücüsü kardeşinizin zamanlama hatası işte.
Baktım, erkekler grup halinde 19 Mayıs koşusu yapıyor. Ali de gruba dahil belli ki. Yol, gidiş geliş. Demek ki, dönüşte yine karşılaşacağız. Eyvah eyvah.
O sırada aklımdan neler neler geçti. Şarkılardan bir demet. ‘O eski halimden eser yok şimdi.’ , ’Her gidişin bir de dönüşü var.’ , ’Dönsen bile, dönsen bile, bulamazsın beni bende.’ , ‘Lütfen görmeyeyim seni bir yerlerde, karşıma çıkma, konuşmayalım, bakışmayalım ne olursun.’ düşüncesiyle yeniden karşılaşmayalım diye arka caddeden, arabaların arasından mı dolansam? Ali’den köşe bucak nasıl saklansam?
Bir yandan yürüyor, diğer yandan tedirginik içinde uzağa dikiyorum gözümü. Gelen o mu yoksa başkası mı, diye. Ben zavallım karalar bağlarken, bir adam takmış kulaklığını, insan yığınına aldırmadan bas bas şarkı söylüyor. Kafasını şarkının ritmiyle sağa sola oynatıyor. Kimseyi salladığı yok. Millet, başını çevirip adama bakıyor, gülüyor. Adamın umru değil.
O utanmıyor, ben niye utanacakmışım?
Kızım, dedim kendime, Ali’yse Ali. Lisede çıktınız diye bu kadar abartma. Onun hayatında senden sonra onlarca kişi olmuştur. Hem hatırlamamıştır belki seni. Unutup gitmiştir.
E hadi o zaman. Madem bugün 19 Mayıs, dağ başını duman almışsa da, yürüyoruz arkadaşlar. Marş! Marş!