Aforizma
Futbolun olmazsa olmazlarından biri de deplasmanlardır. Bursa Amatör Küme’de oynadığımız zamanlarda, Bursa takımları kendi semt sahalarında değil, o dönemin gözde amatör sahaları olan; Merinos, İç ve Dış Veledrom, Hipodrom gibi çeşitli sahalarda oynarlardı. Bursa Amatör Küme’de deplasman deyince ilçe sahaları gelir aklıma, özellikle de Orhangazi sahasında oynadığımız maçlar deplasmandır. Mesafe olarak bakmamak lazım, Gemlik’e olan yakınlığına rağmen, ilçeler arasında her konuda yıllardır devam eden bir rekabet söz konusuydu. Özellikle Orhangazi Hür Spor, Orhangazi Gençlerbirliği, Döktaş Spor genelde aynı grupta yer aldığımız takımlar olup, içeride ve dışarıda bu takımlarla yaptığımız her maç bir derbi maçı gibi kıran kırana oynanırdı. Doğal olarak seyircilerde bu derbi maçı havasına uygun tavır ve davranışlar sergilerdi.
Orhangazi sahasında saha ile seyirciyi ayıran teller birbirine çok yakındı. Hele bir de kaleci iseniz, sırtınızda düzenli küfür eden, ara sıra tüküren 4-5 kişilik bir grup mutlaka yer alırdı. Taç atmak için tellere yaklaşan her arkadaşım seyirci ile kısa sohbetlere girer, yan hakem ve gözlemciye yakalanmadan seyirci ile karşılıklı “hal-hatır” sorulurdu. Hep derim; amatör seyirci küfür bakımından, profesyonel seyirciye göre daha yaratıcı. Büyük statlarda o kadar kişi arasında sesinin duyulmayacağı için yaratıcı gücünü kullanamayan seyircinin amatör maçlarda kendisine özgün ve pratik zeka içeren küfürleri mevcuttur. Küfürlere çok maruz kaldığım için, yaratıcılık seviyelerini ölçebiliyor ve puanlayabiliyordum.
Orhangazi Gençlerbirliği ile deplasmanda oynadığımız bir maçta, yine söz konusu küfürler havada uçuyordu. Bizim takımın sol tarafındaki tel hizasında seyirciler ile “Sol bek” pozisyonunda oynayan arkadaşım arasında değişik bir iletişim oluşuyor, takım arkadaşım “beden dilini” kullanarak onlarla “el ve kolla” çaktırmadan cevap veriyordu. O esnada attığımız bir golün ardından bu değerli arkadaşım seyircilere o golü nasıl attığımız “elleri” ile anlatıyordu. Tellerin arkasındaki öfkeli kalabalığın oluşturduğu dalgalanma ile teller sahaya doğru esniyor, uğultu ve hakeme şikayet sesleri geliyordu. İlk yarının bitiş düdüğü ile soyunma odasına yöneldik. Seyirciler, arkadaşımın ilk 45 dakikadaki kendileri ile olan iletişiminden hiç memnun değil, onu çeşit düzeylerde yaratıcılık ile yeni harmanlanmış küfürler eşliğinde soyunma odasına uğurluyorlar, “Sol bek” arkadaşım yanına sakladığı eliyle, tel örgü dışındaki seyirciyle son bir “bedensel” diyalog kuruyordu. Tellerin esnemesi ve artan tansiyon yan hakemin dikkatini çekmişti. Hakem triosu, devre arasına girerken orta yuvarlakta bir araya gelir ve tüm oyuncuları, sahayı geniş bir açıdan seyrederek soyunma odasına girerler. Bunun amacı, “sol bek” arkadaşım gibi seyirci ile “beden dilini” kullanarak iletişim kuranları tespit içindir. Yan hakem de arkadaşımı görüp, durumu orta hakeme bildirince, devre arasında soyunma odasına girmeden “kırmızı kart” çıktı. Her ne kadar arkadaşım “gençliğimin hayrını görmeyeyim hocam, ben hareket yapmadım” demiş olsa da, eminim ki bu sözleri söylerken içini rahatlatmak amacıyla bir ayağını havaya kaldırmıştır.
İkinci yarıya 10 kişi başlamak zorunda kalmıştık. Neyse ki galip gelerek bitirdiğimiz bir maçtı. “Sol bek” arkadaşımın “sabun” gibi ağzından kayan “gençliğimin hayrını görmeyeyim hocam” lafı da bir aforizma olarak hafızalarımızda yer almıştı.
“Küfürlere çok maruz kaldığım için, yaratıcılık seviyelerini ölçebiliyor ve puanlayabiliyordum”. Çok iyi ya👍🤣🤣🤣
Spor kardeşliktir, centilmenliktir.😄 Ben o solbek kardeşimizin sabun ile yıkanmış gibi tertemiz duygular taşıdığına kefilim. Stadlarda böyle çirkinlikler olmaz ! Olamaz ! Hakemler o devirde de şimdilerde olduğu gibi eyyam yapmışlar demek ki.
Bende”Güneş yüzü görmemiş,horoz sesi duymamış”küfürleri not edebilseydim kitap olurdu.