Açık Mektup
Veda değil, mola.
Sevgili Okuyucu,
Yazmak, aşka tutulmaya benziyor. Her güne bir yazı çıkarmak aşırı efor gerektirir. Ama, insan aşka düştü mü, neleri göze almaz ki? Günde iki yazı gönderdiğim oldu. Yorulmadım, yanlış anlama. Aksine, kendimi sana fazla kaptırdım. Frene basma ihtiyacı duyuyorum, çünkü son sürat gitmekten ürküyorum. Hızımı alamamak beni tedirgin ediyor. Sanki, yıllar sonra yeniden aşık olmuşum da, yüzünü bir ân görmesem çıldıracakmışım gibi tuhaf haller yaşıyorum.
Ayrıca, şu son iki aya kadar bir daha gazeteye yazmak niyetim yoktu. Kapanmış, eski bir sayfaydı benim için. Nasıl oldu anlamadım. Külün, bir kıvılcımla, aniden alevlenmesine dönüştü. Ateş bacayı sardı ve ben, bütün işimi gücümü bırakıp, yazıya, dolayısıyla sana koşuyorum. Seninle yatıp seninle kalkıyorum. Bir dakika bile aklımdan çıkmıyorsun. Hani sevgilinle buluşmadan önce saatlerce aynanın karşısında kalırsın ya, o durumdayım. Nasıl özenle hazırlandığımı bir bilsen. Gözüm senden başkasını görmüyor. Sana fena bağlandım.
Bu telaşları unutmuşum. Anla beni. İlkel benliğim devreye girdi. ‘Korkuyorsun, kaç çabuk’ diyor.
Yılları deviren arkadaşlığımızda, duruşunu hiç bozmayan sevgili Mehmet Ali’nin gazetesine bir nebze renk kattıysam ne mutlu bana.
Bir süre birbirimizi özleyelim, olur mu? Şairin dediği gibi “Ayrılık da sevdaya dahil.”
Görüşmek üzere.
ZÜHRE
Gökyüzü pembeydi, görmediniz
Bulutları sürerdi, kırpıp uçlarından
Geceye dolayıp düşlerini
Gün doğmadan uyanırdı Zühre
Sanırdınız bir masal kuşu
Ne var, dedi, sanki burada uçacak
Gördüğün altı üstü bir düş değil mi
Gagasıyla çiviledi onu göğe
Gün doğmadan uyanacaktı Zühre
Bulutları sürmeye
Bir kuşun gagasında
Sürgüne vurulmasaydı
Avcı dağın tepesinde bir yıldız
Adını önce Zühre koydunuz
Bir düşün pençesinde soluksuz bırakıp
Geceye astınız onu.
Başak Bozkurt Baykan (Hep başkalarından mı alıntı yapacağım? Madem bir süre ortalıkta yokum, bu şiir benden gelsin.)