Bu ülkede erkek olmak varmış be!
“Alo, ben bu akşam geç gelecem, yemeğe bekleme, ne mi yapacam, arkadaşlarla kafa dağıtacam, Bi de sana hesap mı verecem” Ve döner arkadaşları olacak diğer insanımsılara; “ooluuum, bizde böyle”. Gece nerede nasıl biter bilinmez ama ne yazık ki bu ülkede erkek olmanın hala dayanılmaz zulmüdür bu. Kadına verilen değer her geçen gün artacağına azalmakta ve kadın eski cehalet dönemlerindeki gibi ikinci sınıf yaratık haline getirilmeye çalışılmaktadır. Ancak, en acı veren de bazı kadınların (ki, sayıları yabana atılmayacak kadar çok bugün) buna çanak tutmaları ve adeta körüklemeleri. Bu bağnaz kafalı erkek egemenlerin uydurduğu ortaçağ hurafelerine kurban olduklarının ya farkına varmıyorlar ya da “nasılsa ben çarkımı döndürebiliyorum” deyip umursamazlık ve aymazlık içinde yaşamaya devam ediyorlar. Ama şunu unutuyorlar, gemi batarsa sadece kıçtakiler değil, baştakiler de boğulur.
İstanbul sözleşmesinden çıkıvermek ve akabinde kadın cinayetlerinin ve tacizlerinin artması içimi ürpertiyor. Nereden nereye geldiğimizi ve nereye doğru gittiğimizi görmek gelecek için oldukça karamsarlığa sürüklüyor. Oysa ki, Türk soyunda kadınlar bırakın ikinci ya da üçüncü sınıf olmayı hep ön planda olmuş ve daima erkeğiyle eşit yaşamıştır. Ancak, zaman içerisinde bedevi Arap kültürünün toplumumuza egemen olması nedeniyle bu güzel geleneklerimizden uzaklaşıp Arap kültürünün etkisinde kalmaya başladık. Halbuki İslam dini de kadını tam anlamıyla eşit kılan bir inancın temsilcisidir. Daha önce gönderilmiş bir çok dinden daha önce kadına gereken değeri vermiştir. Hatta bir öyküde şöyle anlatılır; Peygamberimiz, ashabı kiramla sohbet ederken “Erkek çocuklarınızı seviniz” deyince herkeste bir şaşkınlık olur. Kız çocuklarını diri diri gömülmekten kurtaran ve kadınların erkekle eşit varlıklar olduğunu söyleyen peygamber nasıl sadece erkek çocukları için sevin dedi, yani kız çocuklarımızı sevmeyelim mi diye garip düşünceler içerisinde bocalarken yüzünde tebessümle devam eder; “Zira kız çocukları o kadar tatlı olurlar ki zaten kendilerini sevdirirler, bu nedenle erkek çocuklarınızı seviniz dedim” der.
Böyle bir din anlayışından ve böyle bir Türk geleneğinden gelmemize rağmen bu kadar kadın cinayeti ve kadınlara yapılan zulüm akıl alacak gibi değil. Üzülerek söylüyorum ki birçok türkümüze dahi konu olmuş kadınlarımız. Çok da güzel melodisi olan bir türkü “Ağlaram, sızlaram on üç on dört çağında” Daha çocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarını düşününce insanlığımdan utanıyorum. Okula gitmesi gereken, oyun çağındaki bir çocuk nasıl olur da babası yaşındaki bir herife eş olarak verilir. Hangi kitaba hangi insanlığa sığar bu, anlamak imkânsız.
Bir de kıskançlık vardır ki bu yobazlarda, türkülerimize dahi yansımıştır.
Güzeller bezenmiş toya giderler, sizlere emanet yar oynamasın
Ben bilirem rica minnet ederler, yeğnilik edip de tez oynamasın
Düşmanlar oturmuş bize bakarlar, kızıl güller al yanağa takarlar
Sonra söyler başımıza kakarlar, Kara kaş altında göz oynamasın
Devam edip gider bu böyle, kendisi kapı zilinden dahi etkilenip göbek atmaya başlar, ama kadının oynamasını istemez, mecbur kalınca da robot gibi davranması ister. Çünkü kadının gülmesinden bile rahatsız olan hasta ruhlu insanımsılardır bunlar.
Yeter artık, düşün yakamızdan, kırılsın, kötürüm olsun kadına kalkan elleriniz. Ufacık kız çocuğuna bakıp da ağzınızdan akıttığınız salyalarınızda boğulun. Sizin gibi insanımsılarla aynı gezegende yaşamak, aynı güneşin altında ısınmak, aynı yağmurlarda ıslanmak, aynı oksijeni solumak dahi ar geliyor artık. Yokolun, kahrolun.
Sevgili dostlar, öfkeme yenik düşüp de yukarıda yazdıklarım için affınızı diliyorum. Nereden nereye geldiğimizi görünce de kahrediyorum. Kızlı erkekli oyun oynadığımız günlerden haremlik selamlık günlere doğru gitmekte olduğumuzu artık herkesin fark etmesi ve bu gidişe bir dur demesi gerekiyor.
Bu ülke sadece erkeklerin değil.