İslamcılaştırma mayası tutmadı
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden içki yasaklarına dek iktidar ve gerici grupların sosyal yaşama müdahalesi sürüyor. Kendi yaşam tarzları ve taleplerini toplumun bütününe dayatmaya çalışan kesimler, her fırsatta laik/seküler yurttaşları toplumun değerlerine karşı olmakla suçluyor. Gerici dayatmalara karşı gösterilen toplumsal tepkilerin büyüklüğü ise fikren de sayısal olarak da asıl ‘marjinal azınlığın’ bu gerici dar gruplar olduğunu ortaya koyuyor.
Ulusal Kadın Voleybol Takımı’nın, 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’ndaki başarısı kadın düşmanı açıklamaları ile tanınan ilahiyatçı İhsan Şenocak başta olmak üzere gericileri rahatsız etti. Çin’i 3-0 mağlup ederek büyük başarı kazanan A Milli Kadın Voleybol Takımı’nı hedef alan Şenocak Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, kadınlarının yerinin oyun alanları olmadığını savundu.
Şenocak, paylaşımında “İslam’ın kızı! Sen oyun alanlarının değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayanın, edebin sultanısın; sen ‘burnunu göstermekten utanan’ anaların evladısın. Ekranlara ve sakallı ağabeylerinin popüler kültürün kurbanlarına ‘sultan’ demesine aldanmayasın! Umudumuz da duamız da sensin!” ifadelerini kullandı. On binlerce sosyal medya kullanıcısı Şenocak’a tepki gösterirken kadın sporcuların verdikleri zafer pozu sosyal medyada gösterilen tepkinin bir sembolüne dönüştü. Şenocak’a destek ise eski Ayasofya İmamı Mehmet Boynu kalın ve İsmailağa Cemaati Sözcüsü Cübbeli Ahmet gibi isimlerden geldi. Milli Gazete’nin internet sitesinde ise kadın sporcuların fotoğrafı yerine yalnızca parmaklarının olduğu fotoğraf paylaşıldı.
İhsan Şenocak
İstanbul Sözleşmesi bir kırılma yarattı
Toplumun bütününe dayatılmaya çalışılan politikaları değerlendiren Siyaset Bilimci Akademisyen Deniz Parlak, İslamcılaştırma dalgasının toplumsal bir kabul olmadığını, ortaya çıkan tepkilerin büyüklüğü göz önüne alındığında iktidarın tüm çabasına rağmen bunu hala başaramadığını vurguluyor. Son yıllarda özellikle kadınlar üzerinden İslami söylem üretilmeye ve politik tavır gösterilmeye başlandığının altını çizen Parlak, bunun gündelik hayatın hemen her pratiğine yansıdığını ifade ediyor.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshini de hatırlatan Parlak, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kadının giyeceği elbiseden bizzat gündelik hayatın her noktasına yansıyan gerici uygulamalara kadar pek çok müdahale söz konusu. Kadınların çoğu zaman yaşam hakkıyla tehdit edildiği durumlar ortadayken İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi son dönemde değerlendirebileceğimiz en ciddi politik kırılmalardan biriydi. Dolayısıyla AKP döneminde kadın üzerinden üretilen politik söylemlerin ciddi bir İslamcılaşma çabası olduğunu, toplumsal bir dönüşüm ve dini pek çok söylemle bunun meşrulaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.”
Toplumda ciddi bir reaksiyon söz konusu
Kadınların, İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline verdiği tepkiyi hatırlatan Parlak, “Bu söylemlerin aslında mayasının tutmadığını görüyoruz. Dolayısıyla İslamcılaşmadan toplumsal bir kabul olarak söz etmek mümkün değil. Ama siyasi iktidarın bu söyleme bir meşruiyet kazandırmaya çalıştığını da görüyoruz” ifadelerini kullanıyor. Türkiye’de son yıllarda tüm İslamcılaşmaya ilişkin pratik ve politik uygulamalara rağmen hâlâ toplumda ciddi bir reaksiyon olduğunun altını çizen Parlak sözlerini şöyle noktalıyor: “Pandemi sürecinde açığa çıkan örneğin alkol yasaklarına karşı tekellerin neredeyse yılbaşında dahi yapmadığı satışları yapması aslında bir toplumsal tepkinin de göstergesi. Kadınların yükselttiği politik ses, aynı zamanda gündelik hayat pratiklerine yansıyan uygulamalara karşı gösterilen tepkiyi açığa vuruyor. Laikleşme talebi de bu noktada söylenebilir. Hatta bu söylemlere tepkinin yalnızca sol, sosyalist ya da sosyal demokrat kesimden yükselmediğini, toplumun daha geniş kesimlerinin bu durumdan rahatsızlık duyduğunu da ekleyebiliriz.”