Dolar 34,5424
Euro 36,0063
Altın 3.006,41
BİST 9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 7°C
Hafif Kar Yağışlı
Bursa
7°C
Hafif Kar Yağışlı
Paz 8°C
Pts 9°C
Sal 10°C
Çar 13°C

Dinlemek

18 Temmuz 2021 09:11
463
A+
A-

Yaşım tutmasa da okul çağlarım tuttuğu için 68 kuşağı denilen bilgili, görgülü, araştıran ve ç ok okuyan bir neslin kalıntıları arasında büyüdüm. Okul arkadaşlarım genellikle benden en az dört yaş büyük olurdu. Bu kuşağın en önemli özelliği dediğim gibi çok okuyan bir kuşak olmasıydı. Gerçi o zamanlarda bir tek radyo vardı ve o da her evde yoktu. Televizyon daha ülkeye girmemişti. Buzdolabı dahi 60’yıl yıllarla birlikte evlere girmeye başlamıştı. Çocukluğumdan hatırlarım her evde tel dolaplar olurdu ve evlerin güneş görmeyen en serin yerlerinde havaya asılı olarak bulunurlardı. Etler uzun soluklu saklanamadığından kavurma yapılır ve öylece tel dolaplarda saklanırdı. Belki de bu yüzden gençler okumak zorunda kalmışlardı. Bugünkü gibi televizyon veya akıllı telefonlar olsaydı o kadar okurlar mıydı? Kendi i çimde sorgulanması gereken bir husus bu.

Ancak bu yokluk ve yoksulluk sadece ülkemize ait bir durum değildi. Peş peşe iki tane dünya savaşı yaşamış bir Dünyanın genelinde durum böyleydi. İkinci Dünya Savaşı’nın üzerinden henüz on yıldan biraz fazla zaman geçmişti. Özellikle ağır yaralar almış Avrupa ülkeleri ve Japonya yeni yeni kendini toparlamaya çalışıyordu. İnsanlar yorgun ve bitkindi. Ama kimse yaşadıklarını “kader” diye kabullenip kabuğuna çekilmemişti. Olağanüstü bir çalışma seferberliği vardı tüm dünyada. Herkes yeniden ayağa kalkmak ve güçlenmek için var gücüyle çalışıyordu. Ülkem de bu durumdaki ülkelerden biriydi. Atatürk ve silah arkadaşlarının bin bir zorluklarla kurmuş olduğu gencecik Cumhuriyet İsmet İnönü gibi ciddi bir Devlet adamı sayesinde ikinci dünya savaşına girmemiş ve daha diri kalmıştı diğer Avrupa ülkelerine göre.

Atatürk’le başlayan ulus devlet anlayışı devam etmiş ülkenin her tarafı demir ağlarla örülmeye başlanmış ve birçok dev eser inşa edilmişti. Ülke Osmanlı’dan kalan tüm borçları ödediği gibi Petrol Ofisi gibi Merinos gibi birçok yatırımlar yapmış, yerli uçak dahi üretmeye başlamıştı. Tarım ve hayvancılık teşvik edilerek köy enstitüleri de kaliteli eğitim veren kaliteli insanlar yetiştirmeye başlamıştı. Eğitime aşırı önem verilmiş, özetle her konuda bir kalkınma hamlesi başlatılmıştı. Sanat ve edebiyatta da önemli gelişmeler yaşanmaya başlanmıştı.

Bugün bir serviste işlerim bittikten sonra gençlerle sohbet ederken yaşı ilerlemiş birçok insanın yaptığı hatayı ben de yaptım. Söz gençlikten açıldı ve hemen sazı elime alıp bizim zamanımızdaki gençlerin ne kadar zorluklarla büyüdüklerini, çok okuduklarını ve bu nedenle çok kültürlü olduklarını anlattım. Bizim zamanımızdaki sanatçıların ve edebiyatçıların bugün pek olmadıklarını ve yaşadığımız günlerin belki ekonomik anlamda zor olduğunu, bugünkü olanakların hiçbirinin olmadığını ama mutlu olduklarını anlattım. Hazır dinleyen bir gençlik de bulmuştum ya karşımda sadece konuştum. Fakat bir müddet sonra yaptığım hatayı fark edip “gençler özür dilerim, sadece ben konuştum ve sizleri dinlemedim. Oysa ki, sizler konuşmalısınız ve ben dinlemeliyim” diyerek sustum.

Saygı ve sevgi dolu gözlerle dinleyen gençlerden biri “çok güzel anlattınız ama bir şeyi pek anlayamadım. Bu kadar yokluk içinde mutlu yaşadığınızı, doğayla iç içe olduğunuzu ve doğal ürünlerle beslendiğinizi anlattınız. Ancak, neden bize o öve öve bitiremediğiniz doğayı bırakmadınız? Neden o güzelim tesisleri koruyamadınız ve bugün teker teker satılmasına izin verdiniz? En önemlisi emperyalizmin tuzağına düşmeyin diyorsunuz da neden sağcı solcu diye bölündünüz ve birbirinizi öldürdünüz? Neden 27 Mayıslar, 12 Martlar ve 12 Eylüller oldu? Siz neden bu emperyalizm denilen canavarın kucağına oturdunuz?” diye soru yağmuruna tuttu beni.

Dilimin döndüğü ve aklımın erdiği kadar cevaplamaya çalıştım. Fakat verdiğim cevaplar beni tatmin etmedi ki onları tatmin etsin. Verdiğim cevapların yetersizliğinden utanarak gençlerden özür diledim. Daha yaşanacak bir ülke bırakamadığımız için, eğitimde her geçen gün çağın gerisine doğru kaydığımız için, iletişim ve bilişim çağının egemen olduğu bir dönemde tarikatların ve cemaatlerin acımasız zulmüne boyun eğmek zorunda bıraktığımız için. Ve yapamadığımız her şey için kendi payıma özür diledim. Bundan sonra da çok az konuşmaya, geçmişimizden dersler çıkartıp gençleri daha çok dinlemeye ve gençlerden daha çok şey öğrenmeye karar verdim. Hatta tüm alışkanlıklarımı gözden geçirip değişmeye karar verdim.

Huzurlarınızda yaptığımız saçmalıklar ve yapamadığımız her şey için, ülkeyi bağnaz tarikatların ve cemaatlerin eline bıraktığımız için gençlerden özür diliyorum.

 

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
4 Mart 2021 11:42
12 Mayıs 2021 07:59
16 Ekim 2021 09:34
17 Nisan 2021 14:03
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.