Güneşin Karanlık Yüzü
[contact-form][contact-field label=”İsim” type=”name” required=”true” /][contact-field label=”E-posta” type=”email” required=”true” /][contact-field label=”İnternet sitesi” type=”url” /][contact-field label=”Mesaj” type=”textarea” /][/contact-form]
Yirmi sekiz sene önce bugün, yani iki Temmuz, yani güneşin karardığı gün. Yani 33 aydın, ozan ve sanatçı ile 2 otel çalışanı olmak üzere 35 cana kıyıldığı gün. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından düzenlenmiş olan ve günün valisi tarafından davet edilen insanların güneşin karanlık yüzünde acımadan yakıldığı gün. Davet ettiği misafirlerini koruyamayan bir vali ve dönemin tüm yetkilileri bu karanlığın girdabında yaşamaktalar veya karanlığın girdabında yakılan canların yanına ağır veballerle gitmişlerdir. Burada herhangi bir siyasi amaç taşımadan sadece karanlığın aydınlığa karşı savaşından bir günü hatırlatmak istedim. Bağışlayınız ama böyle karanlıkları unutmaya pek de teşne bir toplum haline geldik yavaş yavaş. Bu gün dikkatimi çeken bir şeyi de paylaşmak ihtiyacını duyuyorum. Bu acı dolu karanlık günü bir Alevi Sünni çatışması haline getirircesine sadece Alevi yurttaşların acısı olarak hatırlatmak isteyenler ve o şekilde yorumlayanlar var. Halbuki yirmi sekiz yıl önce yakılan canların bir kısmı Alevi bir kısmı da Sünni yurttaşlardı. O günkü karanlık güçlerin hedefi alevi yurttaşlar değildi. O otele gelen tüm aydınlardı hedefleri. Bu nedenle bu menfur olayı Alevi Sünni olayı olarak değerlendirme hatasına düşmeyelim lütfen.
Bu ve buna benzer katliamlar ne yazık ki Cumhuriyet düşmanları tarafından her devirde meydana gelmiştir. Kahramanmaraş olaylarını ve Menemen’de Şehit Kubilay katliamını unutmak mümkün mü? Daha önceki yazılarımda da sıkça bahsetmiştim, takip eden dostlarım mutlaka hatırlayacaklardır. Ülkemizde Aydınlık ve Karanlığın savaşı hiç bitmemiştir ve bitmeyecektir. Bu savaşın şu Partiyle veya bu partiyle herhangi bir rabıtasını aramak yerine daha derinlere inip bu savaşları nasıl bitirebiliriz diye düşünmek ve çareler üretmek gerekmektedir. Çok da doğal karşılıyorum aslında bu savaşı. Zira bileşik kaplar kanununda olduğu gibi boşalan kaplardan birine öteki kaptaki pis su akın eder ve doldurur. Önemli olan her iki kapa da sahip çıkabilmek ve her iki kaptaki suyu da temiz tutabilmektir. Bunun için de yapılması gereken yegâne şey EĞİTİMDİR. Eğitimi sağlayamadığınız ve laik Demokratik Cumhuriyet ilkelerinden uzaklaştığımız takdirde merdiven altı eğitimler türeyecek ve örümceğin ağını ördüğü gibi yavaş yavaş tüm hücrelerinize nüfuz edecektir.
Her zaman söylerim, kötülük ve şeytan karanlığı sever. Bu karanlıktan beslenen karanlık güçler hiçbir zaman boş durmazlar. Onların daima bir meselesi vardır. Onların en büyük meselesi Atatürk ve onun kurmuş olduğu laik, çağdaş ve demokratik Cumhuriyettir. Çünkü bu cumhuriyet, biat kültürü yerine bireylerin özgür iradeleriyle yönettiği, çoğulculuğa dayalı, egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olduğu, evrensel değerlere dayalı bir yönetim biçimidir. Bu yüzden karanlık güçler istemezler cumhuriyeti. Onlar biat kültürünü ve ümmetçiliği isteyen, düşünen beyinlere tahammülü olmayan yönetim tarzını severler. Zira bundan beslenir ve gelişirler. Onlar için evrensel değerler yerine kendi bağnaz değerleri geçerlidir.
Bırakın artık partizanlığı, şu partiyi, bu partiyi. Güneşin ışıklarında ve aydınlığında birleşin. Güneşin karanlık yüzünü yok edecek ve ışıl ışıl parlamasını sağlayacak günleri kovalayın. Karanlıkla baş edebilmenin tek yolu ayrışmayı ve “Ben” demeyi bitirmektir. Ben yerine BİZ diyebildiğiniz an gücü de ele alırsınız ve karanlıktan kurtulursunuz. Karanlığın “Parçala, böl ve yönet” tuzağına düşenler ve “bir parça da ben sebepleneyim” diyenlerden uzak durmak gerektiğine inanıyorum. Dünya egemenlerinin ülkemiz üzerinde oynadığı fantastik oyunlardan biridir bu kadar çok partinin olması. Genel Başkanına kızıp kendisini bir matah zannedenlerin kurduğu o kadar çok parti var ki sayılarını dahi bilemiyorum. Onlar da biliyorlar belki de eşleri dahi oy vermeyecek ilk seçimde ama anlayamadığım ne tür bir fayda sağlanıyor ki idealler yerine egolar veya başka sebepler ortaya çıkıyor. Pıtrak gibi parti bolluğu kime hizmet ediyor ve kimlere yarar sağlıyor bunu anlayabildiğimiz an belki de birçok konuyu çözmüş olacağız.
GÜNEŞİN PARLADIĞI GÜNLERE ULAŞMAK UMUDUYLA.