Üçgen
Üçgen, geometrinin temel şekillerinden biridir. Müselles veya üç bucak da denilen üçgen, birbirine doğrusal olmayan üç noktayı birleştiren üç doğru parçasının birleşimidir. Üç köşesi ve bu köşeleri birleştiren doğru parçalardan oluşan üç kenarı mevcuttur. Üçgenle ilgili bilimsel açıklamalar yapmak için milattan önce 300. yıllarda yaşamış Öklid’e kadar gitmek ve oradan tekrar günümüze yolculuk edip Albert Einstein’e gelmek çok zaman alacağı için ve burada o kadar zamanı yazacak yerimiz olmadığı için bilimsel açıklamalara haddimi aşmayarak girmeyeceğim. Benim değinmek istediğim üçgenin köşeleri ve bir üçgen içerisinde sosyal ve siyasal nelerin olabileceği hakkında görüşlerimi paylaşmaktır.
“Loo, Hüso, geçenlerde bizim Şıh Efendi Hazretlerini düşman pusuya düşürmüş ve etrafını çevirmiş. Bir savaş başlamış ki deme getsin. Şıh efendi kılıncını çekmiş bir savurmuş, bin tane düşman ölmüş, bir daha savurmuş bin tane daha ölmüş, ama düşman en az elli bin tane. Demiş ki, bu kadar cana kıymayım, ayağını bir atmış dağın öbür tarafına geçmiş.”
“Deme lan Abdo, kim görmüş, kim dedi?”
“Bizim ağa dedi lo, ağamız dedi.”
“Bu baklava çok güzel bir şey herhalde”.
“Nerden biliyon lan, yedin mi”
“Yok, ben yemedim ama ağa yerken gördüm, ona da bizim mebus getirmiş.”
Daha böyle nice örnekleri sıralayabiliriz sevgili dostlar. Ne hazindir ki, ülkemizde ve özellikle kırsal kesimlerde bu tablo ile çok sık karşılaşabiliriz. Buralarda bir üçgenin üç ayağı işgal edilmiştir. Ağa, Şeyh ve Siyasetçi. Bu üç unsur öyle bir tezgâh kurmuştur ki, yöre halkı çaresiz bıraktırılmış ve din yerine hurafelerle beslenmiş, ağaya kul edilmiş ve siyasetçi de bunlarla bir olup yöreyi iliğine kadar sömürmüşlerdir. Bunun en büyük sebebi de yöre halkının cahil bıraktırılması ve eğitiminin engellenmesidir. Eğitilmeyen toplumlar bu üçgenin ayaklarına hizmet edecek ve yoksulluk içinde sadece kanaat etmeyi öğrenecek ve kendilerini karanlıklara sürükleyen bu üçgenin ayaklarındaki sömürgenlere şükredeceklerdir.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi dönüşünde yanında hocası İbn-i Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamur, Padişahın kaftanını kirletir. İbn-i Kemal’in üzüldüğünü gören Padişah, “Hocam üzülmeyiniz, sizin gibi bir alimin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için bir ziynettir.”
Geçmişinde ilime ve bilime bu kadar değer veren bir ulusun torunları ne ara bu hale geldi diye düşünmeden edemiyor insan. Neredeyse tamamına yakın nüfusunun Müslüman olduğunu söyleyen bu insanlar İkra bi-ismi rabbike-llezi halak (Yaradan rabbinin adıyla oku) diye bir ayetleri varken neden okumazlar. Zira okumaları egemenler tarafından istenmez. Çünkü egemenlere göre okuyan beyinlere zararlı fikirler oluşur. Büyükleri onların yerine de okur ve düşünür nasılsa. Okumasınlar ki, Şeyhlerine kayıtsız şartsız biat etsinler, şeyhler de ağalarına kölelik yapmalarını öğütlesin ve ağaları da siyasetçilerle işbirliği yapıp yöreyi ve yöre halkını gönüllerine göre yönetip sömürsünler.
Halbuki, Eğitim, Bilim ve Adalet ayaklarından kurulu bir üçgen o insanları ve tüm insanları daha iyi yaşatacak ve kimsenin kimseye kölelik etmeyeceği, özgür düşünceli bireyler yetiştirip özgür toplumlar oluşturacaktır. Toplumlar kendi yöneticilerini kendi özgür iradeleri ile seçecek ve Tanrı ile aralarına Peygamberleri ve Kutsal kitapları dışında hiç kimseyi almayacaklar, batıl ve bağnaz düşüncelerden uzak mutlu ve müreffeh yaşayacaklardır. Bu mutluluk üçgeninin ayaklarına Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik isimlerini de koyabilirsiniz. Ama önemli olan hangi isimleri koyacağınız değil hangi mutlulukları yakalayabileceğiz üçgenleri kurmaktır.
Bilim, akıl ve bilgelikle yaşayıp hurafelerden ve bağnazlıklardan uzak durmanız dileğiyle.