Dolar 34,4758
Euro 36,2133
Altın 2.961,80
BİST 9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 21°C
Az Bulutlu
Bursa
21°C
Az Bulutlu
Cum 18°C
Cts 6°C
Paz 7°C
Pts 9°C

Üşüyorum Anne

16 Mart 2021 07:49
859
A+
A-

“Onbaşım, bak bacağımdaki kanama durmuş, ama çok üşüyorum” dedi Hasan. Onbaşı Mustafa’dan ses gelmeyince eliyle omuzuna dokundu, yine bir hareket gelmeyince sarsmaya başladı. Ama nafile, Mustafa onbaşı soğuktan donmuş ve binlerce askerimiz gibi donarak şehit olmuştu. Nerede olduklarını da Mustafa Onbaşı söylemişti,  Arap çöllerinden gelirken. “Burası Sarıkamış, biz de Allahuekber Dağları’ndayız. Bu dağları aşıp Rusları yeneceğiz ve serhat şehri Kars’ı kurtaracağız.”  Aylardan aralık ve soğuk eksi 40 derece ve yerdeki kar bir metrenin üzerinde. Çukurova’da kar yağdığı da olurmuş ama Hasan hiç kar görmemişti. Kendisinden beş yaş büyük ağabeyini de padişah efendilerinin emriyle askere almışlardı. O günden bu yana hiçbir haber alınamamıştı ağabeyinden. Şehit düşmüş olabilirdi Balkanlarda.

Uykusu gelmeye başlamıştı yavaş yavaş. “Neyse” dedi içinden, evvelki gün düşman mermisinin bacağında açtığı yara iyileşmeye başladığını sandı. “Neyse, yaram iyileşmeye başladı, kan da durmuş. Ağrı da hissetmiyorum.” Donmaya başlamış bacağını hissetmiyordu. Gözlerini kapadı ve daldı düşüncelere. Babası geldi gözünün önüne, kendisi sekiz yaşındayken yine Padişah efendisinin emriyle askere alınmış ve bir daha geri dönmemişti ağabeyi gibi. Babasız büyümüştü haliyle. Annesi Gülsüm, gözü gibi bakardı oğullarına ve kızlarına. Büyük oğlu askere alındığında içi bir titremiş, ancak “Padişah efendimiz, Halifemiz” diyerek sesini çıkarmamıştı. Ama Hasan’ı da almaya geldiklerinde gelenlere pek bir diklenmişse de gücü yetmemişti. “Söyleyin o Padişaha kendi çocuklarını sefere göndersin” diye bağırınca komutan  “sus bre gafil, padişah efendimize nasıl böyle konuşursun” diye kızmış, ancak etraftakilerden hem kocası hem de büyük oğlunun askerden dönmediklerini öğrenince fazla da üstüne varmamıştı.

Yavuklusu Gülbahar geldi aklına, “Şu harp bitsin döner dönmez düğün yapacağım. Ama oğlum olursa devletten saklayacağım” diye düşündü.  Belki köyün en güzel kızı değildi ama tam bir Yörük kızıydı. Kestane rengi saçları ve incecik vücuduyla bir ceylan gibi sekerdi yürürken. Dutlu tarlanın orda dut ağacının gölgesinde buluştuklarında “Ceylanım” derdi. Sürekli yaşanan acılardan dolayı düğün yapamayacaklardı. Fakat ne olursa olsun hep bir yuva kurmanın hayalini kurarlardı birlikteyken.

Devlete karşı bir öfke kaplamaya başlamıştı soğuktan donmaya başlayan tüm bedenini ve ruhunu. Arap çöllerine götürmüşlerdi önce. Orada bedevi ve Müslüman Araplarla savaşmışlardı. Onbaşı Mustafa, okumuş bir adamdı. O anlatırdı; “bu Araplara güvenilmez Hasan” derdi. Bunlar güya Müslüman ama İngilizlerle bir olup bizi hep arkadan vurmuşlardır. Moskoflar bile bunlardan daha iyidir. Hiç olmazsa düşman olduklarını bilirsin.”

Savaş biter bitmez Çukurova’ya dönecek ve Gülbahar’ına kavuşacaktı. Gülbahar’ı ve Çukurova’yı düşününce içi bir ısınır gibi oldu. Ağabeyi Cumali de geldi gözünün önüne. Ne de babayiğit bir delikanlıydı. Adana’da ve hatta Çukurova’da yenen çıkmamıştı güreşte. Hem bileği hem de yüreği bükülmez bir yiğitti.  Hep ona özenir, onun gibi güreş tutmak isterdi. İki yıldır o da dönmemişti Balkanlar’dan. “Herhalde şehit olmuştur” diye geçirdi içinden.

Sorgulamaya başladı uyku iyice bastırırken “Bu padişah efendimiz ne biçim bir adamdır ki hep bizleri askere gönderiyor ve kendisi sarayından hiç çıkmıyor? Hani Halifeydi, hani Müslümanları korurdu, nerede?” diye düşüncelere daldı içindeki öfkeyi büyütürken. Arap çöllerinden yalın ayak ve incecik bir gömlekle Sarıkamış’ın soğuklarına getirilmişlerdi. Yolda Mustafa Onbaşı’ya sormuştu “Onbaşım, her taraf karla kaplı ve çok soğuk, giyecek bir şey yok mu?” Onbaşı Mustafa çaresizlik içinde “elbet buluruz bir şeyler Hasan’ım” diyerek teselli etmeye çalışmıştı. Rus askeri ile çarpışırken bazı arkadaşlarının parmaklarının tetiğe yapışıp koptuklarını görmüştü. Vurulan Rus askerlerinin paltoları çavuşlar tarafından alınıyordu az da olsa. İçinden geçen son şey annesi oldu. Ne çileli bir kadındı annesi öteki tüm anneler gibi. Kocası ve büyük oğlu da askerden dönememişti. Kızları daha çok küçüktü. Ve “ÜŞÜYORUM ANNE” dedi son nefesinde.

60.000 askerimiz gibi 60.000 dedelerimiz gibi o da soğuğa yenik düştü ve Enver Paşa denilen kifayetsiz muhteris yüzünden Allahuekber Dağları’nda donarak şehit oldu.

Sevgili dostlar, tesadüfen askerliğini bu kutsal topraklarda, Sarıkamış’ta yapmış bir insan olarak o acıyı içimde hep hissetmişimdir. Tüm şehitlerimize rahmet diliyor ve tüm kifayetsiz muhterisleri lanetliyorum.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
14 Haziran 2021 12:49
30 Mayıs 2021 12:30
11 Ocak 2021 22:03
10 Aralık 2020 12:14
11 Mart 2021 12:26
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.