Pencereden Bir Taş Geldi
Her dinlediğimde gözümden yaşlar gelir ve sazımı elime alıp da söylemeye başladığımda ilk dörtlüğünü zor tamamlarım. Boğazım düğüm düğüm olur zira. “Pencereden bir taş geldi, ben zannettim Mamoş geldi. Uyan Mamoş uyan Mamoş başımıza ne iş geldi.” Ne içten ne zarif bir ağıttır bu Tanrım. Askere aslanlar gibi gönderip geri dönmesini bekleyen anaların, bacıların ve yarenlerin ağıtıdır bu. Ve bu toprakların kadınları hep Mamoş’larına yanmışlardır ve ağlamışlardır. Cumhuriyet öncesinde de böyleydi, istiklal harbinde de böyleydi ve Cumhuriyet sonrası da böyle ne yazık ki. Cumhuriyet öncesini yargılamak tarihçilerin görevidir, ama tarafsız ve bilge tarihçilerin. Güdümlü maşaların değil. Ancak, her Türk evladı Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne yaşananları tarihçilere bırakmamalı ve kendisi araştırıp bir senteze ulaşmalıdır.
Neden bin bir zorluklarla kurulmuş ve yüz binlerce cana mal olmuş bu eşsiz Cumhuriyetin kıymetini bilmiyoruz. Tüm Dünyanın gıpta ile baktığı ve büyük bir kıskançlıkla ama çaresizce kabul ettiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun silah arkadaşlarını kötüleme kampanyaları hız kazanmıştır? Hangi kahpe Bizans oyunlarının eseridir bu yaşananlar? Lütfen bırakın artık bu Osmanlı sevdasını. Osmanlı İmparatorluğu bizim tarihimizdir, ancak bizim soyumuz ve ırkımız değildir. Osmanlı bir hanedanlıktır ve her hanedanlık gibi onun da sonu gelmiştir. Ancak, Türk ırkının sonu asla gelmeyecektir. Tarihten Türkleri silmek mümkün olamayacaktır. Bir Türk Devleti yıkılabilir ama bir yenisi anında kurulur. Yıkılma deyince; tarihte yıkılmış tüm Türk Devletlerinin yıkılma sebebi tektir. Dışarıdan yıkmaya kimsenin gücü yetmemiş, içeriye ajanlar ve münafıklar sokarak içten içe parçalamış ve yıkmışlardır. Türk soyu her zaman bir Alpaslan, bir Metehan, bir Berke han, bir Fatih Sultan Mehmet han, bir Atatürk’ü çıkaracak kudrete sahiptir. Atatürk’ümüzün dediği gibi muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda her zaman mevcuttur.
1947 yılında ABD başkanı Harry S.Truman 12 Martta kendi adıyla anılan bir doktrin hazırladı. Komünizm ile mücadele için hazırlandığı söylense de bugünkü Ortadoğu coğrafyası ve bu coğrafyada kurulmuş olan yegâne Müslüman ve çağdaş Türk Cumhuriyeti baş hedefleri arasındaydı. Bedevi Arapların üzerinde oturduğu petrol ve doğalgaz yataklarını ele geçirmek ve en büyük korkusu olan çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyetini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak ve günü geldiğinde parçalamak ve Mega İsrail Haritasını çizmek nihai hedefti. Bütün bunların yapılabilmesi için önce Sovyet blok’unun parçalanması gerekiyordu. Böylece Ortadoğu coğrafyasında “Komünizm gelecek, her şeyinizi elinizden alacak, din elden gidecek” şeklinde koyu propaganda yapmaya başladılar. Başarılı da oldular kısmen. Ama en büyük başarıları bedevi Arap coğrafyasındaki kralları, prensleri, emirleri ele geçirip birbirlerine kırdırmak oldu. Bir yandan da Arapların Türk düşmanlığını körüklemeye başladılar. Araplar oldum olası Türkleri sevmemiştir ve her zaman kalleşçe arkadan vurmuşlardır.
Amerika Türkiye’yi Nato’ya alarak Orta doğudaki Jandarmalık görevini de böylece vermiştir. İran ve Şah Rıza Pehlevi de Amerika’nın gözdeleri arasında olmasına rağmen yavaş yavaş ve sinsice gelen Molla devriminden sonra Türkiye’nin önemi daha da artmıştır.
İsrail’e gelince her zamanki siyasi kurnazlığı ile bir yandan Araplarla savaş yapabiliyor ve bir yandan da Amerika üzerinden dostluklarını sürdürüyordu. Ama ağzının suları akmaktaydı Mezopotamya’ya baktıkça. Mezopotamya üzerindeki hayallerinden, Kenan elleri hayalinden asla vazgeçmeyecekti.
Sevgili yurttaşlarım, bu konuda her şeyi yazmaya kalkmak en az onlarca ciltlik birkaç kitap gerektirir, bu nedenle geri kalanı yüksek anlayışınıza bırakmak istiyorum. Uyanık kalın ve sizin de meseleniz olsun. Zira üç yanımız denizlerle, dört yanımız da puştlarla çevrili bir coğrafyada yaşıyoruz. İnanın bu coğrafyadaki herkesin Türklerle ve Türk Cumhuriyetiyle bir meselesi ve bir karın ağrısı var.
İleride bu konulara yine değinecek ve oynanan oyunları biraz daha açmaya gayret edeceğim. İşte bu kalleş coğrafya üzerinde en büyük oyun Türkiye üzerinde oynanmakta ve şehitsiz günümüz geçmemektedir. Bu nedenle hep Mamoş’lar beklenmiştir ürkerek ve ağlayarak.
“Pencereden bir taş geldi, ben zannettim Mamoş geldi.
Uyan Mamoş, uyan Mamoş, başımıza ne iş geldi.”
Tebrik ederim. Çok anlamlı ve etkileyici bir yazı olmuş.