Yalnızlığın Girdabında Boğulurken
Gün batarken bir hüzün kaplar bedenini ve ruhunu. Yine yalnızlığın başlangıcıdır gün batımı ve çaresizliğin ve kimsesizliğin. Çevrendeki insanlar birer birer ayrılıp evlerine dönerler. Son “iyi akşamlar” fırıncıya söylenir alınan bir ekmeğin ardından. İşte başlamıştır artık yalnızlık. Televizyon karşısında birkaç lokma yemek yanında bazen bir duble rakı ve birbirinden pek de farklı olmayan televizyon programları. Bir kanalı açıp da haberleri izlemek de mümkün değil. Ya iktidar borazanı kanallar ya da muhalefetin koşulsuzları. Mafya özentisi diziler veya aklı sıra komediler. Bir spor programı izleyim dediğinizde de dört futbol takımının taraftarı olan yorumcular (!). Varsa futbol yoksa futbol. Haklarını yemeyelim, büyük çoğunluğunun açlık sınırında olduğu ülkemde yemek pişirme ve yarışma kanalları.
Sonra yalnız başına televizyon karşısında uyuklamak ve tek kelime edemeden koca bir akşamı bitirip uyumaya çalışmak. Kafada bir sürü cevap bulamadığın sorular ve “bundan sonra ne olacak” kuşkusu. Bir düşündüğünde yaşamı, içi boş kavak kütüğü gibi. Yanında elini tutabileceğin ya da saçlarını okşayabileceğin, başını yaslayıp ağlayabileceğin bir omuzun bile olmaması ne acı. Sağa dön, sola dön, kalk bir kitap al okumaya çalış ya da aç televizyonu yine dön ve uyu. Bütün gün menfaatleri gereği etrafında pervane olanlar nerede diye düşünmeden edemezsin. İçini bir yalnızlık kaplar, gece uzar da uzar. Gün boyu yanında olup da tutamadığın eli düşünürsün. Gözlerin dolar, içine akıtırsın kupkuru yaşlarını. Gözleri gelir aklına ve gülüşü. Tuhaf bir sevinç kaplar içini. İmkansızı da bilirsin ama duygulara da engel olunamaz ki. Ancak, aklını devreye sokarsın ve tekrar yalnızlığın girdabına dalarsın.
Yorgun gecenin yorgun sabahına uyandığında yeni bir umutla başlamak ve imkansızı başarmak arzusu vardır içinde. Yine dünkü hayaller gelir çöreklenir kafanın içine ve o şarkıyı mırıldanırsın farkında olmadan ; “Ya evde yoksan”. Günün işleri, yaşam mücadelesi ve yavaş yavaş akşamın habercisi gün batımı. Çok sürmez bir yalnızlık sarmalının içinde bulursun kendini. Yine kalabalık bir gün ve yine kalabalığın ortasındaki yalnızlığın. Yüzünde mutlu bir ifade ve zorunlu ciddiyet. Zira herkes bilmez ki senin yalnızlık girdabında boğulurken bu maskeyi taktığını. Ne kadar güzeldir kim bilir gözlerinin içine baktığında ne demek istediğini anlayan birinin olması. Ya da gözlerinden neler diyeceğini anlayabilmek. Konuşmadan konuşabilmek. Göz göze geldiğinde hafifçe utanarak gözlerini kaçırmak, ama bakışların karşılaştığındaki mutluluğu yaşamak. Neler feda edilmez ki?
Ve içinden hep o şarkıyı mırıldanırsın. “Halini anlat ben de bileyim, sana arkadaş yoldaş olayım. Dalgın gözlerle neyi beklersin, ne garip insansın yalnız adam.”
Bugünkü yalnızlığımı da böylece paylaşmak istedim. Yalnız kalmamanız dileğiyle.