Dışarıda yangınlar, içimde yangınlar
Prevantif tıp, koruyucu hekimlik diye bir kavram var duymuşsunuzdur, ülkemizde pek uygulanamadığı için duymadıysanız biraz değinmek isterim.
Hastalığın oluşmasını engellemek, hastalığın etkisini en aza indirmek için hastalık ortaya çıkmadan tedbiri almak. Örneğin aile geçmişinde diyabet öyküsü varsa bu zinciri kırmak, hastalığa yakalanmamak ya da yakalanmayı ertelemek adına öncesinde korunmak, beslenmeni düzenlemek, düzenli egzersizi , yürüyüşü hayatına sokarak döngüyü kırmak ya da uzatmak mesela kızartılmış patates yemenin diyabete yatkınlığı beş kat arttırdığı, düzenli yürüyüşün kandaki glukozun hücre içine alınıp kullanılmasına , yakılmasına diyabete yatkınlığı azaltmasına sebep olduğunu araştırmak ve uygulamak gibi.
Akılcı zihni işletip dürtüsel zihni yönetebilmek, akılcı zihniyeti devreye sokmak. Örneğin bir pastanenin kapısından girdiğinde o mis kokulu çöreklerin, pastaların cazibesine kendini kaptırmadan o pastaneden çıkabilmek gibi. Hani şu çok popüler çocuklarda uygulanan zevki erteleme deneyi mesela.. Marşmelov deneyi 1970’lerde Stanfordlu psikolog W. Mischel ve araştırma ekibi boş bir odadaki bir masanın üzerine bir tabak marşmelov koyuyor ve araştırmacılar deneye tabi tutulan çocuklara on beş dakikalığına odadan ayrılacaklarını söyleyip dönene kadar marşmelovlarını yemeye direnebilirlerse onlara iki marşmelov vereceklerini söylüyorlar. Eğer bir çocuk on beş dakikanın sonuna kadar marşmelovunu yemeden beklediyse o çocuk daha küçük, anlık ödül yerine daha büyük uzun vadeli ödülü önceliklendirebilmektedir. Bekleyerek zevki erteleyebilen çocuklar, uzun vadede öz kontrolü, öz disiplini sağlayabildiğine ve bununda gelişimlerinde önemli bir rol oynadığına işaret eder ve hayatın bir çok alanında akılcı zihni devreye sokabilen dürtüselliği kontrol edebilen gelecekteki başarı ve hayat dengesi üzerinde değerli bir yansıması olduğuna işaret eden önemli bir deney. Yıl 1970’ler deneye dahil olan çocuklar aramızda..
Çok güzel toplumsal bir deney bir çoğumuzun küçük ve önemli detayları kaçırdığı, önemsemediği, üzerinde durmadığı, en önemli detayları kaçırıp daha büyükleriyle boğuştuğu bir yaşam döngüsünü yaşıyoruz.
İzmir’de, Çanakkale’de, Manisa’da, Aydın’da, Bolu’daki yangınlar piknik ateşinden(?),sigara izmaritinden(?), ya da bir akşam öncesinde içip kırdığın o bira şişe camının yansımasından çıkan yürek yakan yangınlar, küçük gibi görünen üzerinde durmadığımız, önemsemediğimiz, bundan da ne olur dediğimiz zihniyetten, akılcı zihni devre dışı bırakıp dürtüselliğe yenik düştüğümüz zamanlar… Küçücük bir düşünce gibi değil mi, olmaz denilen şeylerin çığ gibi büyüyüp canlar yaktığı o anlar.. Daha ne olmalı neyi beklemeli, ne yöne gitmeli… bu insan kalabalığının kendini yönetmeye, öz kontrole ihtiyacı var, kendini yönetebilmek, öz kontrolü sağlayabilmek için eğitime ihtiyacı var, ne yapabiliriz birlikte düşünelim, bu döngüyü tersine çevirmek, olmadan, olduran şeyleri durdurmak, koruyuculuğu sağlamak eğitimle mümkün, bu sefer kolaycılığa kaçmayalım akılcı zihniyeti direksiyonumuza oturtalım gelin birlikte emek verelim minik davranış değişiklikleriyle dünyamızı yaşanır hale değiştirelim.. Ben varım diyorum, varım diyen yeni fikirleri olan arkadaşlarım gelin birlikte büyüyelim, öz kontrolü ele alalım, ne yapabiliriz ona bakalım, büyütelim insanlığımızı, bilgimizi paylaşalım fikirlerimizi sunalım, beyin jimnastiği yapalım, eğitimler verelim, eğitimler alalım başlayalım bir yerden, gerisi gelecektir..